Phileas Fogg, kimsenin hakkında hiçbir ÅŸey bilmediÄŸi zengin ve kibar bir Ä°ngiliz beyefendisidir. Son derece düzenli bir hayat sürmesi, titiz ve dakik yaÅŸayan biri olmasıyla ünlüdür. Bir gün, üyesi olduÄŸu "Londra Kulübü"nde, gerçekleÅŸtirilmesi imkânsız gibi görünen bir konuda, servetinin yarısını ortaya koyarak iddiaÂya girer: Dünyanın çevresini 80 günde dolaÅŸacaktır, hem de bunu, önceden bir plan program yapmadan gerçekleÅŸtirecektir. "Beyler, 21 Aralık günü beni burada bekleyin" demeyi de ihmal etmez.
Fogg, tek bir gecikme ya da tek bir aksilik sonucu her şeyini kaybetmesine neden olacak bu imkânsız yolculuğa yardımcısı Passeportaut eşliğinde koyulur.
Bu arada, bir dedektif Fix, bir banka soyguncusunun peÅŸinÂdedir. Banka soyguncusu, Bay Foog'a çok benzemektedir. Bu yüzden, dedektif Fogg ve yardımcısını adım adım izlemektedir. Hatta, "soyguncuyu buldum" diye merkezine haber verip, tutukla... (Devam)
Acı çekmek (duymak) : -1. Vücutta herhangi, bir yara, ezik vb. nedeÂniyle aa duymak. -2. Yaptığı bir iÅŸin kötü sonuçlanmasından ötürü üzülmek.
Acı gelmek (bir ÅŸey, birine) : Bir söz, durum, davranış ona dokunÂmak, onu üzmek.
Allah yarattı dememek: Acımasızca dövmek, hırpalamak, cezalandırÂmak.
Allah "Yürü ya kulum" demiÅŸ : "Kısa sürede her giriÅŸtiÄŸi iÅŸten para kaÂzandı." anlamında.
Allak bullak etmek (bir ÅŸeyi) (birini) : -1. Onu karıştırmak, bozmak, darmadağınık etmek. -2. Onu saÄŸlıklı düşünemeyecek duruma getirÂmek. (Kars. Altüst etmek, karmakarışık etmek.)
Okuyucuya bilgi vermek, bir şeyler öğretmek amacıyla yazılan metinlerde kullanılır. Düşünce yazılarında örnekleme, tanımlama, tanık gösterme yollarıyla düşünce açıklanır.
UYARI: Açıklama paragrafında ana düşünce sonuç bölümündedir,
Örnek:
Sorumluluk, bir kişinin üstüne aldığı ya da yapmak zorunda olduğu işlerden kendisini sorumlu tutmasıdır. Okumak isteyen öğrenci derslerine çalışmaktan, işi yapmak isteyen işçi işinden, bir doktor hastalarına bakmaktan kendini sorumlu sayarsa başarılı olabilir.
1)     Açıklama:  Herhangi bir konuda okuyucuya ''bilgi verme'' amacıyla yazılan yazılarda anlatım biçimi ''açıklama'' dır. Açıklayıcı anlatımda amaç ''öğretme''dir.
''Şiir, tiyatro,roman gibi çeşitli türlerde verdiği eserlere A... (Devam)
Eser, Osmanlı sınırları içinde bulunan Ä°skenderiye, KahiÂre, Beyrut, Åžam gibi kentlerde ana kahraman Adrien'in yaÂÅŸadığı olayları, sosyal ve ekonomik yaÅŸamı iÅŸlemektedir. Farklı dil, din ve ırklara sahip insanlar arasındaki hoÅŸgörü vurgulanırken, içki, ahlaksızlık gibi kötü özelliklerin sonuçları ortaya konmaktadır.
Akdeniz özeti:
Adrien, artık yaÅŸadığı hayattan bıkmıştır. Arkadaşı MihaÂil'in yanına gidip para kazanmak ister. Fakat pasaportu yokÂtur. Her ÅŸeyi göze alır ve Ä°stanbul'a doÄŸru yola çıkan bir geÂmiye biner. Bütün geçmiÅŸini arkasında bırakmıştır. Gemide Musa ile tanışır. Kısa sürede Musa'nın hayat hikâyesini öğreÂnir. Musa, Mısır'a gitmektedir. Çünkü kızı bir adamla kaçÂmıştır. Tek isteÄŸi, kızını o adamın elinden kurtarmaktır. Musa,kızının gerçekten zengin olduÄŸunu sanmaktadır. Yolda Adrien ile Musa çok iyi dost olur. Gemi, Pire, Ä°zmir gibi ÅŸehirlerÂ... (Devam)
KONUSU: Anadolu kültürü ile ilgili hemen her konuda söyleşiler, türküler, şiirler vb. örnekleri ile dolu bir kitap.
Diyoruz ki:
Arabamız köyün meydanında durduÄŸu zaÂman, hemen dikkatimizi çeken büyük ve heybetli çınar aÄŸacına baktık ve altında oturan köylülere kaç yaşında olduÄŸunu sorduk. Sözü yaÅŸlı bir amcaya bıraktılar: "Onu bu meydana diktikleri zaman ben daha çocuktum. Birlikte büyüdük sayılır. Biz baktıkça öyle büyüdü ki, heybetinden ürker hale gelmiÅŸtik. Derken ne oldu, nasıl oldu bilemiyoruz, bir kış dallarından biri kütürdeyerek göçtü. Bir fırtınada birkaç dalı daha koptu. Bir bahar san sarı küfler kabuÄŸunu sardı. İçinde, nereden geldiÄŸi bilinmez haÅŸereler türemiÅŸti. Aklı erenler, 'gövdeye baÂkın, gövde çürümemiÅŸse önemli deÄŸil' dediler. Hemen temizliÄŸe baÅŸladık. Dalları budadık.
"Çınar dediğin devlet gibidir. Sen köke bak, g... (Devam)
Anlatımın temel birimi cümledir. Düşündüklerimizi, duyduklarımızı, tasarladıklarımızı ya da yaşadıklarımızı karşımızdakilere tam olarak iletebilme, cümle kurabilme gücümüze bağlıdır. Doğrusu cümlelerimizin açık, duru, yalın dilin işleyiş kurallarına uygun ve dilbilgisi yönünden doğru olmasıyla ilgilidir. Cümlelerimiz bu niteliklerden yoksunsa, duru, yalın, açık değilse, iletmek istediklerimiz tam iletemeyiz. İster istemez karşımızdakiler, anlatmak istediklerimizi tam olarak anlayamazlar ya da eksik, yanlış anlarlar.
Cümle bir yargı birimi olduğuna göre, cümledeki her sözcüğün bu yargıyı oluşturmada bir işlevi olmalıdır. Böyle değilse aynı anlama gelen ya da aynı işlevi yerine getiren sözcükler birlikte kullanılmışsa, o cümle duru değildir. Duruluktan yoksun cümlelerle oluşturulan yazılar da uzatılmış, doldurulmuş yazılardır.
AÇIKLIK:Bir anlatımdan herkes aynı anlamı çıkarabiliyorsa ve aynı anlamda kolayca birleşebiliyorsa o anlatım "açık"tır.Bir anlatımın ikili anlamlar iletmemesi ve kolayca anlaşılabilmesidir.
*ünlü sporcumuzun arka ayak adalelerinde ezilme saptandı.(sıfat yerinde kullanılmam)
*izinsiz inşaata girilmez.(zarf yerinde kullanılmıştır)
*ağzını sıkı tutmama ilişkimizin bozulmasına yaradı(neden oldu - yol açtı)
Roman, 19.yüzyıl Rus ailesi hakkında fikir verÂmektedir. Romada, tekdüze ama dürüst bir evliliÄŸi olan Anna'nın aÅŸk sonucu yaÅŸadığı trajik durum anlatılır. Anna Karenina, Rus aristokrasinin şık, güzel, hayÂranlık uyandıran, seçkin bir kadınıdır. Yüksek bir devlet memuru olan kocası Karenin ile monoton bir evlilik yaÅŸamaktadır. Bir gün Anna, aÄŸabeyi ile yenÂgesinin bozulan iliÅŸkisini düzeltmek için geldiÄŸi Moskova'da Vronski adında genç ve yakışıklı bir kontla tanışır. Aralarındaki iliÅŸki bir süre sonra aÅŸka dönüşür. Durum dedikodulara yol açınca Anna kocasına her ÅŸeyi anlatır. Adam, çok etkilense de belli etmez. Çevrede saygınlıklarını yitireceklerini düşünerek Vronski'den ayrılmasını söyler ama Anna onu dinlemez. Vronski'yle Ä°talya'ya kaçar. Bu arada Anna hamiledir. Ä°talya'dan döndükten sonra Vronski'nin köşkünde oturmaya baÅŸlarlar. Hiç kimse onlarla ilgilenmez, herkesonları dışlar. Anna ile Vronski'ni... (Devam)
Cumhuriyet dönemi sanatçılarındandır. Küçük yaşta geçirdiği bir hastalık sonucu görme yeteneğini yitirmiştir. Ancak dış dünyasının karanlığı onda zengin bir içdünya yaratmıştır.
Åžiirlerinde yurt ve toprak sevgisini iÅŸlemiÅŸtir. AÅŸÂkı kendine özgü bir üslupla dile getirmiÅŸtir. Halk ÅŸiirinin bu son büyük ozanı, ÅŸiirlerinde yalın bir dil kullanmıştır.
Kimi Köy Enstitülerinde saz öğretmenliÄŸi de yaÂpan sanatçının ÅŸiirleri Ãœmit YaÅŸar OÄŸuzcan tarafınÂdan "Dostlar Beni Hatırlasın" adlı bir kitapta toplanÂmıştır.
Daha GeniÅŸ Bilgi:
Aşık Veysel, 1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde doğdu. Fakir bir köylü ailesinin çocuğu olan Veysel, 7 yaşındayken geçirdiği çiçek hastalığından sonra sol gözünü kaybetti. Daha sonra da bir kaza geçirdi ve sağ gözünü kaybetti. Ancak sağ gözüyle sadece ışığı seçebilecek kadar görüyordu. Başına gelen bu felaketle... (Devam)
Atasözleri, geniş halk yığınlarının yüzyıllar boyunca oluşturdukları deneyimlerden gözlemlerden ve bunlara dayanan düşüncelerden doğmuştur. Toplumun ortak düşünce ve tutumunu belirtir, insanlara yol gösterir, Öğüt verir. Genel yargılı, kalıplaşmış; kısa ve özlü sözlerdir. Az sözle çok şey anlatırlar.
———————————————————'
BAÅžAK BÄ°R KAYNAK
"Atalarımızın uzun denemelere dayanan yargılarını genel kural, bilgece düşünce ya da öğüt olarak kalıplaÅŸmış biçimleri bulunan, kamuca belirÂlenmiÅŸ sözlere atasözleri denir. "{Ö.A. Aksoy)
"Halk tarafından söylenen, kenÂdi içine kapalı bir ifadesi olan, öğretici bir muhteva ve yüksek bir ÅŸekil taşıyan sözlere atasözleri denir.
"(Ö.F Akün) İnsanların davranış biçimlerini, dünya görüşlerini, töreyi, inancı, hayat tecrübelerini ortaya koyan a... (Devam)
Batı kültürü etkisinde geliÅŸen Türk edebi yatını yeterince kavrayabilmek için, Batı'nın ve Türk topÂlumunun BatılılaÅŸma sürecinin iyi bilinmesi gerekir. Çünkü toplumların kültür ve sanatının en temel belirleyicileri toplumsal, siyasal ve ekonomik yapılaÂrıdır. Batı etkisindeki Türk Edebiyatı ve sanatçılarına geçmeden Önce 18. Ve 19. yüzyıltardaki Batı ve Osmanlı toplumlarının sözünü ettiÄŸimiz yapılarına deÄŸinmekte yarar var: Batı, 18. Yüzyıla kadar gelinlen süreçte, "reform" la dinin yaÅŸamın her alanındaki belirleyiciliÄŸinden kurtuldu. Rönesansia sanatının temellerini buldu. Yani coÄŸrafi keÅŸiflerle, sömürgecilikle zenginleÅŸti. Feodaliteden uiusal devletler yapısına geçti. BilimÂsel buluÅŸların aydınlığına kavuÅŸtu. 1789 Fransız Devrimi, bu köklü dönüşümlerin en önemli sonucudur. Bu geliÅŸmelere karşılık Osmanlıda ÅŸeriata dayalı ortaçaÄŸ yapısı egemendi. Sürekli savaÅŸlar ve iç ayaklanmalarla ... (Devam)
Varlıkların duyu organlarıyla algılanabilecek şekilde tanıtılması için başvurulan anlatım yoludur. Genellikle olay yazılarında varlıklar, nitelikleriyle tanıtılırken kullanılır.
Betimlemede kişilerin duygu ve düşüncelerinin irdelenmesi, davranışlarının neden ve sonuçlarının incelenmesi de yer alabilir; buna çözümleme (tahlil) denir. Kısaca betimleme; kelimelerle resim yapmaktır.
UYARI: Betimleme paragraflarında genelde verilmek istenen mesaj bulunmaz; ancak mesaj taşıyan paragrafta ana düşünce sonuç bölümündedir.
Örnek:
Yeşil dağlar arasında Manisa, akşamları morararak susar; İnce rüzgârla dağılan ezan seslerinden sonra belde, derin bir sessizliğe dalar, karanlık basınca yamaçtaki evlerde cılız gaz lambalarının titrek ışıkları görülür.
Bu parçada, aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisi kullanılmıştır? (1998 LGS)
Yazar, bu romanda hocası Mustafa Ä°nan'ın hayatını kaleme almıştır. Bu yüzden biyografik bir eserdir. Romanda fakir bir halk insanı olan Mustafa Ä°nan'ın dünyaca tanınan bir (araÅŸtırmacı) bilim adamı olma sürecinde yaÅŸadığı güçlükler ve bu güçlüklere raÄŸmen ahlak ve kiÅŸiliÄŸinden hiçbir ÅŸey kaybetÂmemiÅŸ olması ele alınmaktadır. OÄŸuz Atay, eser, hocasının fotoÄŸraflarını ekleyerek daha renkli bir eser ortaya koymuÅŸtur.
Bir Bilim Adamının Romanı Özeti:
Roman iki bölümden oluÅŸmaktadır. Birinci bölümde Mustafa Ä°nan'ın doÄŸumundan eÄŸitim hayatı bitene kadarki döÂnem; Ä°kinci bölümde ise hocalığından ölümüne kadarki süreç anlatılmaktadır.
Eser, Mustafa Ä°nan'a ÅŸivesi ve görüntüsüyle çok benzeÂyen bir çocuÄŸun Fen Fakültesi'ne giriÅŸ sınavının sonuçlarını öğrenmek için beklediÄŸi bir kuyrukta baÅŸlar. Kuyruktaki diÄŸer öğrenciler, çocuÄŸa taÅŸralı olarak bakmakta; onun sınavı kazaÂnamayacaÄ... (Devam)
KONUSU: Ä°nsan, ne kadar büyük acılarla karşılaşırsa karşıÂlaÅŸsın, yine de ümidini kaybetmemelidir. Kitapta, küçük yaÅŸlarda kaçırılan bir çocuÄŸun, uzun yıllardan sonra, ailesine kavuÅŸması gayet güzel ve yalın bir ÅŸekilde anlatılmaktadır.
Abdullah Bey, inşaat çivisi imal eden bir fabrikanın sahibi idi. İşleri yerinde, evine bağlı bir hanımı, Osman isimli küçük bir de çocuğu vardı.
Bir gün, gündüz vakti, evine postacı kılığında bir soyguncu girip, evin hanımını bayıltarak çelik kasayı açtı. Para bulamayınÂca, bu sefer de, aÄŸladığı için sesini duyduÄŸu bebeÄŸi kaçırmaya karar verdi. Çünkü eli boÅŸ dönmek istemiyordu.
Abdullah Bey Ä°ÅŸ yerindeydi. Çalan telefonu açınca, karşısınÂdaki ses, çocuÄŸunu kaçırdığını, karısının evde baygın bir ÅŸekilde yattığını, hemen evine gitmesini ve polise haber vermemesini söyledi. ÅžaÅŸkın v... (Devam)
Bu dönem, demokratik hak ve özgürlüklerin sıÂnırlı da olsa kullandığı zamana rastlar.
1860'da ilk özel Türk gazetesi Tercüman-ı Ahval'ın çıkarılışı ile başlar.
Birinci dönem Tanzimat Edebiyatının özellikleri:
1. Bu döneme " sanat, toplum içindir." Anlayışı egemendir. Sanatçılar, bu yüzden, sanatı toplumu eğitmede. Batı kültür öğelerini tanıtmada bir araç olarak görmüşlerdir.
2. Sanatçılar, o döneme kadar edebiyatımızda görülmeyen roman, öykü, tiyatro, makale, eleÅŸtiri, gazete, .gibi düzyazı türlerini edebiyatımıza sokaÂrak, düzyazının her alanında eserler vermeye çaÂlışmışlardır. Bu ürünler ilk kez denendiÄŸinden, takliÂde dayalı olduÄŸundan, sanatsal nitelikleri oldukça zayıftır.
3. Sanatçılar, sade bir dille yazmayı amaçlamaÂlarına karşın, köklü alışkanlıkları nedeniyle bu amaÂcı yeterince uygulayamamalardır.