Ağzını sıkı (pek) tutmak : Sır vermemek, boşboğazlık etmemek.

Ağzını sulandırmak: İmrendirmek.

Ağzını topla : "Konuşmana dikkat et, terbiyeli konuş!" anlamında.

Ağzını (çenesini) tutmak : İleri geri konuşmamak, sır saklamak.

Ağzını yoklamak : Ağzını aramak.

Ağzı pek (sıkı): Sır saklamayı bilen (kimse).

Ağzı pis : Sövmeyi, açık saçık konuşmayı huy edinmiş .(kimse).

Ağzı sulanmak : Bir şeyi yeme, ya da elde etmek isteği duymak, ona imrenmek. (Kars. Canı çekmek.)

Ağzı süt kokmak : Çok genç, toy, tecrübesiz olmak.

Ağzı teneke kaplı: bk. Ağzı çelikli.

Ağzı var dili yok: Sessiz sedasız, uysal, yumuşak huylu (kimse).

Ağzı yanmak (bir şeyden): O şeyden (ötürü) zarar görmek, olumsuz yönde etkilenmek.

Ağzıyla kuş tutsa : "Ne yaparsa yapsın, en güç işleri bile yapsa da.." anlamında.

Aha gelmek (ah almak, antm almak): Kötülük ettiği bir kimsenin bed­duasına uğramak.

Ahbap çavuşlar : İyi anlaşan, her zaman butikte görülen arkadaşlar. (Kars. ÇHfte kumrater.)

Ah çekmek: Üzüntü, özlem vb. duygulan bffHrfrnek k>n içten gelen bir sesle "ah" demek.

Aheste beste : Yavaş, yavaş, nazlı nazlı.

Ahfeş'in keçisi gibi baş (başm) saNamak : Söylenen her şeyi anla­madan, dinlemeden doğrulamak; onaylamak.

Ahi çıkmak (ahi yvrde kalmamak) : Zulüm gören kimsenin bedduası etkisini göstermek.

Ahım şahım : Beğenilecek, olağanüstü bir yönü olmayan.

Ahini almak : bk. Aha gelmek.

Ahı tutmak (birinin) : Bedduası, kötülük yapan kimseye etki etmek.

Ahi yerde katmamak : bk. Ahi çıkmak.

Ahkâm çıkarmak : Kendi kuruntularına dayanarak birtakım yersiz yar­gılara varmak, sonuçlar çıkarmak.

Ahkâm kesmek : feir konuda yetkili olmadığı halde kesin yargılar ileri sürmek.

Ahkâm savurmak (yürütmek): Kendine göre sonuçlar çıkarmak, yet­kisi dışında hükümler vermek.

Ahmak ıslatan : İnce ince yağan yağmur.

Ahireti boylamak: Ölmek.

Ahiret, suali: Yanıtlaması güç, gereksiz ve bıktırıcı soru; kabir suali.

Ahirette on parmağı (iki eli) yakasında olmak : Haksızlık yapan kim­seden öbür dünyada davacı olmak.

Akıbetine uğramak (birinin): Aynı kötü duruma düşmek.

Akıl almak (danışmak, sormak) (birinden) : Ondan herhangi bir ko­nuda bilgi, görüş, öğüt istemek.

Akılda katmak: Unutulmamak, hatırlanmak.

Akıldan çıkmak: Unutulmak;

Akıl danışmak (birine): bk. Akıl almak

Akıl defteri: Akta gelen şeylerin unutulmaması için tasaca yazıldığı defte*.

Akıl ermemek (erdirememek) (bir şeye): Onun ne olduğunu anlaya­mamak.

Akıl etmek (bir şeyi) : -1. Akıllıca bir iş yapmak -2. Önlem almak. -3. Hatırlamak.

Akıl hocası: Birine yol gösteren kimse.

Akıl (âkil) kârı olmamak: Söz konusu iş akıllı bir kimsenin yapacağı türden bîr iş olmamak.*

Akıl küpü (kutusu, kumkuması) : Çok akıllı kimse, özellikle çocuk için şaka yollu söylenir.

Akıllara durgunluk vermek : Bir şey İnanılması guç, şaşırtıcı bir nitelik­te olmak.

Akıllı uslu ; Ağır başlı, terbiyeli, dengeli (Kimse).

Akıl öğretmek (vermek) (bir kimseye) : Oha ne yapacağını, nasıl

davranacağını söylemek.

Akıl sır ermemek (birşeye): Bir şeyin niteliğini, gizli yönlerini hiç kimse anlayamamak.

Akıl sormak (birinden): bk Akıl almak.

Akıl tersletti: Dengesiz, hoppa, delişmen (kimse).

Akıl var, yalan (izan) var ; 'Fazla kafa yormana gerek yok, doğrusu iş­te meydanda.' anlamında.

Akıl vermek (birine): bk. Akıl öğretmek.

Akıl yormak: Bir konuda çok düşünmek.

Akıl yürütmek : Aklını kultanmaK düşünme yeteneğini harekete geçir­mek.

Akıntıya bırakmak (bir şeyi) : Olayların gelişmesini engellemeye ça­lışmadan sonucu kabullenmek. (Kars. İşi oluruna bırakmak.)

Akıntıya kürek çekmek: Olmayacak bir iş için boşuna çaba harca­mak.

Akla (hayale) gelmemek : Düşünülmemek, tasarlanmamak, hatırlan­mamak.

Akla karayı seçmek: Bir işt başanncaya kadar çok zahmet çekmek

Akla yakın : Herkesçe kabul edilebilir nitelikte olan.

Aklı almamak (bir şeyi): -1. Onu anlayamamak, kavrayamamak. -2. Bir şeyin olabileceğine inanmamak, gerçekleşebileceğini düşüneme­me

Aklı başına gelmek : -1. Kendine gelmek, ayılmak. -2. Doğruyu yanlış* tan ayırabilecek duruma gelmek; gerçeğin farkına varmak, doğru yo­lu bulmak, uslanmak, (Kars. Ayağı suya ermek)

Aklı başında : Akıllıca davranışlarda bulunan (kimse).

Aklı başından bir karış yukarı (yukarda) : Aklına esenleri düşünme­den yapan (kimse).

Aklı başından gitmek: -1. Bayılmak, kendini kaybetmek. -2. Sevinç ya da korkudan ne yapacağını şaşırmak. -3. Sağlıklı düşünebilecek durumda olmamak.

Aklı başka yerde olmak: Bir iş yaparken başka şeyi düşünmek.

Aklı bîr karış havada : Dikkatsiz, dağınık, dalgın (kimse, genç).

Aklı çıkmak: Korkmak, ne yapacağını bilememek.

Aklı dağılmak : Sağlıklı düşünememek, dikkatini bîr konu üzerine vere­memek.

Aklı durmak : Şaşırmak, düşünemeyecek duruma gelmek.

Aklı ermek (yetmek) (bir şeye): Çevresinde olup bitenleri, doğruyu yanlışı anlamaya başlamak; anlayacak düzeyde, durumda olmak.

Aklı fikri: Bütün düşüncesi, düşündüğü.

Aklı gitmek : -1. Çok korkmak. -2. Çok beğenmek.

Aklı kalmak (bir şeyde, birinde) : Sevdiği, beğendiği bir şeyi düşün­mekten kendini alamamak.

Aklı karışmak : Ne yapacağını bilememek, sağlıklı düşüneme mek.

Aklı kesmek : bk Aklı yatmak.

Aklına esmek: Hiç düşünmediği halde birdenbire bir şeyi yapmaya karar vermek.

Aklma gelmek: -1. Kafasında bir düşünce doğmak, tasarlamak. -2. Hatırlamak.

Aklma getirmek : -1. Anımsatmak, hatırlatmak. -2. Düşünmek, tasarla­mak.

Aklına koymak (bir şeyi),(bir şeyi birinin): -1. Bir şeyi yapmaya ke­sin karar vermek. -2. Başkasına akıl öğretmek.

Aklına sığmamak : Olabileceğine (olabildiğine) inanmamak.

Aklına şaşayım (şaşarım) : "Böyle akılsızca davranması, işler yapma­sı beni şaşırttı." anlamında.

Aklına takılmak: Bir şey sürekli olarak kafasını meşgul etmek.

Aklına turp sıkayım : "Böyle düşünmen ya da yapman budalaca bir iş olur." anlamında.

Aklına uymak : Bir kimsenin düşüncesi doğrultusunda iş yapmak.

Aklında kalmak : Unutmamak, hatırlamak.

Aklından çıkmak : Unutmak, hatırlamamak

Aklından çıkarmak (bir şeyi, birini) : Unutmamak

Aklından geçirmek (bir şeyi, birini) : Onu hatırlamak, bir şeyi düşün­müş olmak.

Aklından geçmek : Bir kimseyi ya da şeyi düşünmek.

Aklından zoru olmak: Ancak bir delinin yapacağı türden işler yap­mak, davranışlarda bulunmak.

Aklında tutmak (bir şeyi): -1. Onu unutmamak. -2. İyice Öğrenmek, bellemek.

Aklını (başından) almak (bir şey, bir kimse) : -.1. Birinin güzelliği kar­şısında büyülenmek. -2. Birinin, ani bir davranışta bulunarak korkut­mak.

Aklını başına almak (devşirmek, toplamak) : Delice, çılgınca davra­nışları bir yana bırakıp akıllı uslu olmaya çatışmak.

Aklını başından almak : bk.Aklını (başından) almak.

Aklını bir şeyle bozmak : Bir şey üzerine düşünerek, hep onunla uğra­şıp durmak.

Aklını çelmek: -1. Niyetinden, karanndan caydırmak. -2. Ayartmak, kandırmak. (Kars. Baştan çıkarmak.)

Aklını kaybetmek (kaçırmak, oynatmak) : -1. Deli gibi olmak. -2. De­lirmek, çıldırmak.

Aklının çivisi (tahtası) eksik : Dengesiz, aptal (kimse).

Aklının ucundan (köşesinden) bile geçmemek : Onu daha önce hiç düşünmemiş olmak.

Aklını peynir ekmekle yemek : Delice, aptalca işler yapmak.

Aklını şaşırmak : Akılsızca işler yapmaya başlamak.

Aklı sıra : Aklınca, düşündüğüne göre, sözde.

Aklı sonradan gelmek : Hatasını anlayıp düzeltmeye çalışmak.

Aklı takılmak (bir şeye, birine) : Hep o şey, kimse üzerinde durup dü­şünmek.

Aklı yatmak (kesmek) (bir şeye) : O şeyin olabileceğine, onu yapıla­bileceğine İnanmak.

Ak pak : -1. Tertemiz. -2. Saçı sakalı ağarmış. -3. Beyaz tenli.

Aksi gibi: Yazık ki, maalesef.

Aksi gitmek (bir iş ) (bir kimseye) : -1. Bir iş olumlu, istenilen biçim­de yürümemek. -2. Birisine ters davranmak, onunla uzlaşmaya ya­naşmamak.

Aksi şeytan (hay): İşler yolunda gitmediği, bir engel çıktığı zaman bu­nu vurgulamak için kullanılır.

Aksi tesadüf: Şanssızlık, aksilik.

Akşama sabaha : Kısa bir zaman sonra , pek yakında, yakın zaman­da.

Akşamdan kalmak : Henüz geceki sarhoşluğun etkisinden kurtu I ma­rn amış olmak.

Akşamdan sonra merhaba (sabahlar hayrolsun) : *jş işten geçtikten sonra gösterilen ilgi, çaba hiçbir işe yaramaz.' anlamında.

Akşam üstü (üzeri): Güneşin batacağı sırada.

Alaca bulaca : Çok karışık renkli.

Alaca karanlık : Yan karanlık.

Alaka beslemek (duymak) (bir kimseye) : Ona ilgi duymak; ilgi bes­lemek.

Alaka çekmek (uyandırmak) (bir şey, kimse) : İlgi çekmek, ilgi uyan­dırmak.

Alaka görmek : bk. İlgi görmek.

Alaka göstermek (bir şeye, kimseye) : bk. İlgi göstermek.

Alakayı kesmek (bir şeyle, kimseyle): Onunla her türlü ilişkiye son vermek.

Alan razı, satan razı; "Bu ikisi anlaşmış, hiç kimsenin karışmaması gerekir." anlamında.

Al aptestin! ver pabucumu : 'Senden gördüğüm yardım, uğradığım zarara değmedi, yardımdan vazgeçtim, yeterki zarar görmeyeyim." anlamında.

Alaşağı etmek (birini): -1. Onu hızla yere vurmak. -2. Onu bulundu­ğu yerden (ya da görevden) indirmek, almak; devirmek.

Alavere dalavere : Hile, düzen, yalan dolan.

Alavere dalavere, Kürt Mehmet nöbete: Birtakım hilelerle bir işin bü­tün ağırlığını az bilgili, saf ve arkası olmayanlara yükleme.

Alaya almak (birini) : Onunla alay etmek, eğlenmek; onu küçümse­mek, aşağılamak; makaraya a|mak, sarakaya almak.

Alay etmek (geçmek) (biriyle) : -1. Bir kimseyle gülünç yönlerini söz konusu edip eğlenmek. -2. Şaka etmek. -3. Küçümsemek, aşağfla-m ak.

Al birini vur Öbürüne : 'Hepsi birbirinden beter." anlamında.

Aldığı aptest ürküttüğü kurbağaya değmemek: Bir işten elde edi­len kâr, bu işte uğranılan zararı karşılayamamak.

Aldırmazlıktan (aldırmamazlıktan) gelmek : Önem vermemek; kayıt­sız kalmak.

Aldı yürüdü : "Kısa zamanda büyük gelişme gösterdi." anlamında.

Âlemi var mı? : Beğenilmeyen bir durum karşısında "Uygun mu? Ye­rinde mi?" anlamında söylenir; ne âlemi var?

Alet etmek (birini) : Onu bilerek kötü binişte kullanmak; kötü işlerinin görülmesinde onu da ortak etmek.

Alet olmak (bir şeye): Bilerek ya da bilmeyerek kötü bir şeyde aracı­lık etmek.

Alev almak : -1. Tutuşmak, yanmaya başlamak. -2. Coşmak, heyecan­lanmak. -3. Öfkelenmek.

Alev saçağı sarmak: Olay önlenemeyecek aşamaya gelmek.

Aleyhinde bulunmak (söylemek) : Onu çekiştirmek, kötülemek.

Aleyhine dönmek: -1. Bir kişiye karşı olumsuz tavır takınmak. -2. Bir durum o kişi İçin tehlikeli olmaya başlamak. /

Aleyhine olmak (bir şey, bir kimsenin) : Bir iş bir kimsenin zararına yol açmak.

Al gülüm ver gülüm : Yapılan bir İşin hemen karşılığını bekleme.

Alı al moru mor: Koşmaktan, heyecandan, telaştan yüzü kıpkırmızı (bir şekilde).

Alıcı gözüyle bakmak (bir şeye, birine): Ona çok dikkatli bakmak, onu dikkatlice gözden geçirmek.

Alın teri: Emek, çalışma.

Alın teri dökmek : Bir iş için büyük emek harcamak.

Alıp verememek (biriyle, bir şeyle) : Onunla arasında bir sorun ol­mak, anlaşamamak, geçinememek.

Alicengiz oyunu : Kurnazca, haince düzenlenen oyun.

Aİikıran başkesen : Bir çevrenin en zorba, kötü kişisi.

Alkış almak : Alkışlanmak, beğenilmek.

Alkış tutmak (birine) : -1. El çırparak alkışlamak. -2. Bir kimseyi hem

- alkışlamak hem de "yaşa, var ol" gibi sözlerle ululamak; övmek.

Alfa ha bir can borcu olmak : Allah'a vereceği canından başka hiç kimseye borcu olmamak.

Allah acısını unutturmasın : 'Allah'a bu acıyı unutturacak daha büyük bir felaket vermesin." anlamında.

Allah'a ısmarladık: Bir yerden ayrılırken orada kalanlara "Esen kal! Tanrı seni korusun" anlamında söylenen iyi dilek sözü.

Allah akıl fikir (akıllar) versin (birine): "Yaptıkları akıl ve mantığa sığ­mıyor, inşallah bundan sonra akıllanır." anlamında.

Allah Allah : "Ne garip, ne olacak şimdi?" anlamında.

Allah aratmasın : "Bir şeyin Allah eksikliğini göstermesin." anlamında şükür söızü.

Allah aşkına : -1. "Doğru mu söylüyorsun?" anlamında. -2. "Allahını se­versen" anlamında şaşkınlık, usanç, ısrar, rica, yalvarma, bildirir.

Allah bağışlasın : Tanrı sevdiklerini kötülüklerden korusun.' anlamın­da.

Allah bana, ben de sana : "Borcumu ancak elime para geçtiğinde ödeyebilirim." anlamında.

Allah bilir; -1. "Belli değil." -2. "Bana öyle geliyor ki." anlamında.

Allah bir yastıkta kocatsın : Yeni evlilere "Evliliğiniz ömür boyu ol­sun." anlamında söylenen İyi dilek sözü.

Allah dört gözden ayırmasın : "Allah çocuğu anansız babasız bırak­masın." anlamında.

Allah düşmanına vermesin : 'O kadar büyük felaket ki." anlamında.

Allah ecil sabır versin : "Emeklerin boşa gitmesin." anlamında.

Allah etmesin : "Böyle bir şey olmamasını dilerim." anlamında.

Allah geçinden versin : "ölüm geç gelsin." anlamında.

Allah'ın günü : Her gün; her Allanın günü; Tann'nın günü.

Allah'ını seven tutmasın: "öyle öfkele/ıdi ki, kimse önüne geçmeye kalkmasfn." anlamında.

Allah için : Doğrusu, gerçekten.

Allah kuru iftiradan saklasın : "Allah iftiraya uğratmasın." anlamında.

Allah manda şifası versin (birine): Çok yiyenlere takılmak, onlan yer­mek amacıyla söylenir.

Allah ne verdiyse : -1. "Evde yiyecek olarak ne(ler) varsa." -2. "Elimi­ze ne geçerse." anlamında.

Allah selamet versin : -1. Yolculuğa çıkanlara "Yolunuz açık olsun' an­lamında. -2. Güçlük içinde olanları anarken kullanılır. -3. Uzaktaki ta­nıdıkları ya da pek beğenilip tutulmayan kimseleri anarken kullanılır.

Allah taksimi: Eşitlik gözetilmeden yapılan paylaştırma. (Kars. Kul tak­simi.)

Allah utandırmasın : "İnşallah bu iş de başarıyla bitirilir." anlamında.

Allah var (Allah'ı var) : 'Doğrusunu söylemek gerekirse." anlamında.

Allah vere de : "İnşallah, temenni ederiz ki," anlamında.

Allah vergisi: Doğuştan gelen özellik, yetenek.

Allah versin: -1. Dilenciyle konuşurken 'Sana sadaka veremeyece­ğim" anlamında -2. "İşinin yolunda olmasına ben de seviniyorum."an­lamında. -3. Kimi vakit durumu iyi olan kimselere şaka ve takılmak için söylenir.

A harfi Devamı

Önceki
Önceki Konu:
Yaban
Sonraki
Sonraki Konu:
Noktalı Virgül

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar:
Coğrafya Sitesi Tarih Sitesi Matematik Sorusu