Acısını çekmek (bir şeyin) : Yapılan yanlış bir işin üzücü sonuçlarını görmek.
Acısını çıkarmak (bir şeyin) (bir kimseden) : -1. Uğradığı maddi ve manevi kayıpları gidermek . -2. Zamanında gereği gibi yapılamayan
bir-şeyi fırsatı düşünce fazlasıyla yapmak; telafi etmek, gidermek. -3.
Yapılan bir kötülüğe kötülükle karşılık verip öç almak; intikam almak.
Acı soğuk : Çok üşüten, sert soğuk.
Acı söylemek: Yanlış yolda olan bir kimseyi çekinmeden uyarmak, sert dille eleştirmek.
Acı tatlı: Hem hoş hem üzüntü verici olan.
Aciz bırakmak (birini) : Birini çaresiz, güçsüz duruma getirmek.
Aciz kalmak : -1. Hiç bir şey yapamayacak duruma gelmek. -2. Bütün çabalarına karşın o işi yapamamak ; çaresiz kalmak.
Acze düşmek : Güçsüz kalmak, beceriksiz olmak.
Aç açına : Aç olarak, hiçbir şey yemeden.
Aç bülaç : Perişan, yoksul, bakımsız bir durumda.
Aç gözlü : Azla yetinmeyen, doymak bilmeyen (kimse) ; haris; gözü aç.
Aç gözünü, açarlar gözünü : Çok dikkatli ol, yoksa çok şeyler kaybedersin, act olaylarla karşılaşırsın." anlamında.
Açığa almak (birini) : Onu tam yetki ve sorumlulukla yaptığı, görevden
almak.
Açığa çıkarmak (birini) (bir şeyi): -1. O kimsenin görevine son vermek ; onu kadrodışı bırakmak. -2. Bir durumu fark ederek aydınlatmak. -3. O şeyi kimyasal bir işlemle başka şeylerden ayırmak.
Açığa çıkmak: Bir durum başkalarınca anlaşılmak.
Açığa vurmak (bir şeyi) : -1. Gizli kalması gereken bir şeyi açıklamak, belli etmek. -2. Bir davranış her şeyin belirtisi olmalı.
Açığı çıkmak : Onun sorumluluğundaki mal ya da para tutarında, tuttuğu hesapta, eksiği olduğu anlaşılmak.
Açığını bulmak (birinin): -1. Bir hesaplamada eksiğini ortaya koymak. -2. Birini alt etmek için, bilinmeyen, gizli kalmış bir kusurunu, hatasını öğrenmek.
Açığını kapatmak (birinin) (bir şeyin) : -1. Birinin eksik bıraktığı işleri tamamlamak. -2. Birini hesap açığını ödemek.
Açığını yakalamak (birinin) : Onun hesap hilesini, yalanını, hatalı bir işini fark etmek, bulmak.
Açık açık : Hiçbir gizli yön bırakmadan ; içtenlikle.
Açık ağızlı: Aptal görünüşlü, salak, sersem kimse için söylenir.
Açık alınla : Şerefle, şerefli bir biçimde, övünçle.
Açık bono (çek, kart) vermek (birine) : Bir kimseye bir konuda sınırsız yetki vermek, tanımak
Açık elli: Cömert kimse için söylenir, eli açık.
Açık etmek (bir şeyi): Beili etmek (Kars. İpucu vermek.)
Açık fikirli: Yeniliklere İlgi duyan, ayak uydurabilen ya da hoşgörülü bir tavır takınan (kimse).
Açıkgöz: -1. Durumları, fırsatları en iyi değerlendirebilen, becerikli, uyanık (kimse). -2. Kurnaz, işini bilen, kendi çıkarını gözeten (kimse).
Açık gözlük etmek : -1. Uyanık davranmak. -2. Fırsatlardan yararlanmasını bilmek.
Açık hava : Bir binanın dışındaki yer.
Açık hava oteli: Geceyi sokakta geçirenler için sokak.
Açık kalpli: Gizlisi saklısı olmayan, düşündüklerini olduğu gibi söyleyen, samimi (kimse); açık yürekli.
Açık kapı bırakmak : Bir konuda kesin yargıya varmamak, o konuyu yeniden ele alabilme olanağını bırakmak
Açık kapı bırakmamak : Bir konuda her türlü önlemi almış olmak
Açık konuşmak: Gerçeği korkuya, çekinme duygusuna kapılmadan, gizlemeye gerek duymadan söylemek
Açıklık getirmek (İzahetme) : Konuyu daha anlatılır kılmak.
Açık mektup : Herhangi bir kimseye, kuruma hitaben yazılan ve kamuoyunu etkilemek amacıyla basın organlarında yayımlanan mektup.
Açık olmak: Hiçbir şeyi gizlememek saklamamak; içten, samimi, art
Açık oynamak: Hiçbir art düşüncesi, gizli niyeti olmamak.
Açık saçık : Yasa ve toplum kurallarına göre ayıp ve suç sayılacak ölçüde (giyim, söz; konuşmak)
Açık seçik: Çok belirgin (biçimde), açık ve anlaşılır biçimde.
Açık söylemek : -1. Kolay anlaşılır bir biçimde söylemek. -2. Çekinmeden söylemek.
Açık sözlü : Düşüncelerini açıkça belirten, İçten kimse için söylenir.
Açık şehir: Bir savaşta, savunmasız olduğu önceden ilan edilen şehir.
Açıkta bırakmak (birini) : -1. Ona herhangi bir iş ya da görev vermemek. -2. Onu evsiz barksız bırakmak. -3. Onu çeşitli kişilere sağlanan hizmetten yoksun bırakmak.
Açıkta kalmak: -1. Herhangi bir işe ya da kuruluşa girememek. -2. Evsiz barksız kalmak. -3. Çeşitli kişilere sağlanan hizmetten yoksun kalmak yararlanamamak.
Açıktan açığa: Herkesin gözü önüride, gizleyip saklamadan. (Kars.
Göz göre göre.)
Açık teşekkür : Bastn organları yoluyla, ilgili kimse ya da kuruluşa İletilen teşekkür türü.
Açık vermek: -1. Hesabı tutturamamak, gelir ile gider arasında denge kuramamak. -2. Borçlu duruma düşmek. -3. Kendini ele verecek söz söylemek ya da davranışta bulunmak. -4. Gizlenmesi gereken bir şeyi farkında olmadan belli edivermek. Açık yürekli: İçi dışı bir, dürüst kimse; Açık kalpli Açık yüreklilikle (yürekle): Hiçbir şeyi gizlemeden, samimi olarak.
Açılıp saçılmak : -1. (Kadın) Oldukça açık saçık giyinmeye başlamak.
-2. (Kadın) Oldukça serbest ve pervasız davranmaya başlamak.
Aç karnına : Boş mideyle, henüz bir şeyler yiyip içmeden.
Aç kurt (kurtlar) gibi: Aşın bir istekle.
Açlıktan gözü (gözleri) kararmak : Çok Acıkmak.
Açlıktan İmanı gevremek : Çok acıkmış olmak.
Açlıktan nefesi kokmak : Yoksul duruma düşmek.
Açlıktan ölmek: Dayanılamayacak ölçüde acıkmış olmak.
Açmaza düşmek: İçinden çıkılması zor bir durumla karşılaşmak.
Açmaza getirmek (düşürmek, sokmak) (birini) : Onu içinden zor çıkılır bir durumla karşı karşıya bırakmak.
Açtı ağzını, yumdu gözünü : "Kızgınlık, Öfke nedeniyle onur kına sözler söyledi." anlamında kullanılır. (Kars. Ağzına geleni söylemek.)
Ad almak : Kendisine ad verilmek.
Adama dönmek (benzemek) : Giyimi ve tavırlarıyla herkesçe beğenilir duruma gelmek, derlenip toparlanmak.
Adam almamak (bir yer); Orası çok kalabalık olmak.
Adam başına : Her bir kimseye.
Adam etmek (birini) (bir şeyi) : -1. O kimseyi topluma yararlı bir duruma getirmek, yetiştirmek. -2. O şeyi onarıp yarayışlı duruma getirmek.
Adamına düşmek(adamını bulmak): -1. Bir iş gerçek sahibine verilmek; bir işi en iyi, en kolay yapan kimseyi bulmak. -2. (Alay yollu) Karakterine güvenilmeyen kimseyle bir arada olmak, iş yapmak, karşılaşmak. ,
Adam içine çıkamaz olmak (çıkamamak): Sıkılganlık, utangaçlık, yoksulluk, yüz kızartıcı bir davranış vb. yüzünden İnsanların arasına karışamamak. ^
Adam olmak : -1. Bir kimse, kendisini yetiştirip toplama yararlı bir duruma gelmek. -2. Bir şey onarılıp işe yarar duruma gelmek.
Adam oluncaya kadar dokuz fırın ekmek İster : "Söz konusu kimsenin yetişip topluma yararlı olması için daha çok uzun zaman çalışması gerekir." anlamında.
Adam sen de : "Aldırma, önem verme!" anlamında.
Adam yerine koymak (birini) : Ona hak etmediği değeri vermek.
A'dan z"ye kadar: Başından sonuna kadar, bütünüyle, baştan aşağı.
Âdet görmek : Kadının ayda bir dölyatağından kan gelmek; aybaşı olmak.
Âdet yerini bulsun diye : "Gerekli görüldüğü için değil, herkes öyle yaptığı, alışıldığı İçin." anlamında.
Adı çıkmak (birinin): Kötü bir adla anılır olmak.
Adı (bir şeye) çıkmak: Gerçekte öyle olmadığı halde, öyteymiş gibi tanınmak; ismi (bir şeye) çıkmak.
Adı duyulmak : Ünlenmeye başlamak; ismi duyulmak.
Adı geçmek: -1. Söz konusu edilmek. -2. Adı yazılmak; ismi geçmek.
Adı kalmak : öldükten sonra da adı anılmak; ismi kalmak.
Adı karışmak (bir işe, olaya) : Söz konusu iş ya da olayda kendisinin de İlgili olduğunu söylenmek; ismi karışmak.
Adım adım yer edeyim, gör sana neler edeyim : "Senin bulunduğun yere sezdirmeden bir yerleşeyim, bak sana ne oyunlar oynayacağım." anlamında.
Adım atmak : Bir işe başlamak, girişmek.
Adım atmamak (bir yere ) : Oraya hiç gitmemek, uğramamak.
Adım başı(na) : Birbirine yakın yerlerde.
Adımım denk (tek) almak : Bir işte dikkati davranmak
Adını ağzına aptestte aJmak : Onu saygıyla anmak.
Adını koymak : Bir malın fiyatını, bir işin paraca karşılığını belirlemek.
Adı (bite) okunmamak: Ona hiç değer, önem verilmemek; iemi (bile) okunmamak.
Adını (bir şeye) çıkarmak : Kendini o şey gibi tanıtmak.
Adını (defterden) silmek : Onunla İlişkisini kesmek.
Adı sanı belirsiz: Kim olduğu, kimin nesi olduğu bilinmiyen.
Adı ulu götü kuru : Çok ünlü sanılıyor ama gerçek öyle değil.
Adı üstünde ; Apaçık belli, adından da anlaşılacağı gibi.
Adıyla sanıyla : Herkesçe bilinen adı ve ünüyle; ismiyle cismiyle.
Ad takmak (birine) : Ona niteliklerine uygun bir ad vermek; isim takmak.
Afakanlar basmak : bk. Hafakanlar basmak.
Afişte kalmak : Bir oyun pekçok kez sahnelenmek, gösterimi sürmek.
Aforoz etmek (birini) : Kızılan, sevilmeyen bir kimse ya da kuruluşla bütün ilişkileri kesmek, onu dışlamak.
Afyonu başına vurmak: Öfkesinden ne yaptığını bilmeyecek duruma gelmek.
Afyonu patlamak : Kendine gelmek.
Afyonunu patlatmak: -1. Bir kimsenin keyfini bozup sinirlenmesine yol açacak davranışlarda bulunmak. -2. Uyku sersemliğini gidermeye çalışmak.
Ağaç olmak : Birini ayakta uzun süre beklemek.
Ağına düşmek : Birinin tuzağına düşmek. Ağır aksak : Pek yavaş, aralıklı olarak.
Ağır basmak : -1. Ağırlığı fazla gelmek. -2. Bir yön, bir taraf daha üstün gelmek.
Ağır başlı : Ciddi, tutarlı (kimse).
Ağır canlı: Çok yavaş davranan (kimse).
Ağırdan almak : Bir işi yapmak konusunda gönülsüz davranmak
Ağır duymak (işitmek) : Kulakları iyi duymamak.
Ağır elli : -1. İşlerini çabuk yapamayan (kimse);
Ağır gelmek : -1. Ağırlığı fazla gelmek. -2. Yapılması, tahammül edilmesi güç gelmek. -3. Gücüne gitmek, kırmak, incitmek.
Ağır gitmek : Bir iş normal temposundan daha yavaş yürümek.
Ağır hastalık: Tehlikeli, Ölümle sonuçlanan hastalık.
Ağırına (ağrına) gitmek: Bir davranış İncinmesine, gücenmesine yol açmak, onurunu kırmak (Kars. Gücüne gitmek, zoruna gitmek.)
Ağır İşrtmek : bk. Ağır duymak.
Ağır kanlı: Davranışları yavaş olan tembel, uyuşuk (kimse).
Ağırlığım koymak (Bir şeye, bir şeyden yana): Etkisini, gücünü, onu desteklemede kullanmak.
Ağırlık basmak (çökmek) (birine) : Üzerine bir gevşeklik gelmek, uyuyacak duruma gelmek.
Ağırlık merkezi: Bir İşin en önemli kısmı.
Ağırlık vermek (olmak) (birine) (bir şeye) : -1. Bir kimseye sıkıntı vermek. (Kars. Yük olmak) -2. Bir şeye önem vermek, öncelik tanımak.
Ağır olmak : Sabırlı, ciddi, soğuk kanlı olmak.
Ağır söz: Kalp kıran, onuru zedeleyen söz.
Ağır top : Bir toplulukta sözü gecen, yönlendirme gücü olan kimse.
Ağır uyku : Derin uyku. (Kars. Deliksiz uyku).
Ağız birliği etmek : Bir konuda aynı şeyler söylemeyi ya da yapmayı kararlaştırmak . (Kars. Aynı ağzı kullanmak.)
Ağız dalaşı (dalaşması): Sözle yapılan kavga.
Ağızdan ağıza : Biri ötekine, ötekisi de başkalarına söyleyerek.
Ağız değiştirmek: Daha önce söylediğinden çok farklı şeyler anlatmak.
Ağız dolusu (küfür, laf etmek) : Bol ve ağır (küfür, laf etmek).
Ağız eğmek (birine) : Bir şeyi ondan yalvarırcasına istemek
Ağız kalabalığına getirmek (birini): Konudışı sözlerle karşısındakini şaşırtıp amacına ulaşmak
Ağız kokusu : Bir kimsenin dayanılması güç davranışları, sözleri, istekleri.
Ağız tadı: Bir toplulukta, dirlik düzenlik. .
Ağız yapmak : Bir kimseyi sözle, davranışlarıyla oyalamaya, aldatmaya çalışmak
Ağlama duvarına dönmek : Herkesin derdini döküp sızlandığı biri haline gelmek.
Ağlamaklı olmak : Ağlayacak gibi olmak.
Ağrısı tutmak: -1. Gebe kadının doğum şanoları başlamak. -2. Herhangi bir ağrı varlığını duyurmaya başlamak.
Ağza alınmayacak (alınmaz) : Kaba, söylenmesi ayıp sayılan (söz).
Ağzı (bir karış) açık kalmak: Bir olay ya da söz karşısında şaşırıp kalmak, donup kalmak.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.