KONU: Büyük ve çok deÄŸerli bir incinin çevresinde geliÅŸen olaylar zinciri, Steinbeck'in ÅŸiirsel anlatımıyla destansı boyutlara ulaşıyor. Açgözlülüğün, doymak bilmez kar hırsının insanı nereÂlere kadar sürükleyebileceÄŸi, belki de hiçbir romanda böylesine vurucu anlatılmamıştır.
Kahramanımız genç, dinamik, siyah saçlı, parlak ve delici gözlere sahip olan Kino, her zamanki gibi sabah erkenden uyandı. Eşi Juano uyuyordu. Denizden gelen dalgaların hışırtısını dinledi. Bu dalgalar ve bu ses, hep halkına esin kaynağı olmuş, onlar için ne türküler yapılmış, söylenmişti.. Kendisi de adına Aile türküsü dediği bir ezgiyi mırıldanmaya başladı. Kino'nun atalarının en büyük özelliği hemen her konuda türkülerinin olmasıydı.
DiÄŸer kulübelerdeki Ä°nsanlar da yavaÅŸ yavaÅŸ uyanmaya baÅŸÂlamışlardı.
Bu esnada, bir akrebin beşikte uyuyan çocuklarına doğru i-lerlediğini fark ettiler. İkisi ... (Devam)
Varlıklar arasındaki benzerlik ve karşıtlıklardan yararlanarak üstün olanı saptamak, bir yargıya varmaktır.
UYARI: Karşılaştırma paragrafında ana düşünce sonuç cümlesidir.
Örnek:
Kış mevsiminden hiç ama hiç hoşlanmam. Soğuk oluşuyla, ulaşım zorluğuyla, yiyecek ve giyecekleriyle insana birçok sıkıntılar yaşatır. Oysa yaz mevsimi öyle mi? Bir kere üşüme diye bir sorununuz, donma diye bir korkunuz olmaz. Bunun için de kat kat giyeceklere gereksinmeniz yoktur. Yiyeceklerimizin büyük bir bölümü de yaz mevsiminin ürünleridir.
Hükümdarlar için hazırlanmış olan ahÂlakla ilgili bir Hint masal kitabıdır. Beydeba tarafindan kaleme alınmıştır. Kelile ve Dimne ismi masalın iki baÅŸ kahramanı, yani iki çakal olan Kalilag ve Damnag'dan adını almıştır. Bu masal kitabı öncelikle Sanskritçe'den Pehleviceye ve Pehleviceden Arapçaya tercüme edilmiÅŸtir. Ardından Batı dillerine de çevrilen eser, hem DoÄŸuda hem Batıda büyük bir raÄŸbet görmüştür.
Hikâyeler Bin bir Gece Masalları'nda olduÄŸu gibi iç içe girmiÅŸ çerçeve hikayelerden oluÅŸur. Pança-Tantra beÅŸ bölümÂle bir giriÅŸten müteÅŸekkildir. Her bölümde bir çerçeve hikaye, onun içinde de hikâyecikler, manzum hikmetler vardır. HikâÂyenin yazılış gayesi, Mehapur hükümdarının tembel üç ÅŸehÂzadesini adam etmektir.
Kelile ve Dimne bölümleri:
I. Bölüm: DostluÄŸun bozuluÅŸu. Kahramanlar: Kral Aslan, müşaviri boÄŸa ve nedimleri iki çakal. DoÄŸu dillerine çevrilirÂken es... (Devam)
Söyleyeni belli olmayan anonim Türk aşk hikayesidir.
KEREM Ä°LE ASLI
Kerem ile Aslı hikayesinin ilk olarak kim tarafından, ne zaman ve hangi coÄŸrafyada ortaya çıktığı bilinmemektedir. Ancak biliÂnen bir gerçek vardır ki o da aslı ile kerem hikayesinin eski aşıklar taraÂfından en çok anlatılan bir aÅŸk hikayesi olduÄŸudur. Kerem ile Aslı Türkiye'de ve OÄŸuz grubu Türk boylarında olduÄŸu gibi bazı baÅŸka milletlerde de (Ermeni, Gürcü, Lezgi, vb.) bilinen ve sevilen bir halk hikayelerinden biridir. Bunun sonucu olarak hikaye geniÅŸ bir coÄŸrafyaya yayılmış ve farklılıklar oluÅŸmuÅŸtur.
Kerem ile Aslı hikayesinde Olayların Geçtiği Yerler (mekanlar)
Batı edebiyatının en önemli klasiklerindendir. Flaubert'in ÅŸaheseridir. Eser, romantik, hayalci ve mantıktan çok duyguları ile hareket eden bir kadının başından geçenleri ele alır. Bu bakımdan, Romantizme bir tepki özelliÄŸi de taşıÂmaktadır. Gustave Flaubert'ın Madam Bovary adlı romanı, tasvirleri ve realist gözlemleri, kurÂgulanış tekniÄŸiyle batı edebiyatının en güzel ÅŸaheserlerinden biridir.
Madam Bovary Özeti:
19. asrın ikinci yarısıdır. Charles Bovary, Rouen'de eÄŸiÂtim görmektedir. Okulunu ailesinin sayesinde bitiren Charles, doktor olur. Tostes adlı küçük bir kasabada mesleÄŸini sürdürÂmeye baÅŸlar. Charles, hırslı ve idealist bir insan deÄŸildir. ElinÂdekiyle mutlu olan bir kiÅŸidir. Annesi, onun baÅŸarılı olması için çaba sarf eden, onu yöneten bir kadındır. Annesi, bu pek yetenekli olmayan oÄŸlunu dul bir kadınla evlendirir. Dul eÅŸi ile mutlu olamayan Charles bu hayata yine de katlanır.
... (Devam)
26 Nisan 1910'da Bosna'nın Tuzla kentinde doÄŸan MehÂmet Selimoviç, aslen Bileçeli olan zengin bir aileye mensupÂtur. Rahat bir çocukluk ve gençlik dönemi geçiren SelimoÂviç'in üzerinde, babasının büyük etkisi vardır. Selimoviç, yeÂtiÅŸme döneminde Andersen'den Charles Dickens'a, Dostoyevski'ye kadar birçok ünlü yazardan beslenmiÅŸtir. BeslendiÂÄŸi bu yazarlar içerisinde özellikle Dostoyevski'nin fazlaca etÂkisi altında kaldığı görülür. 1930 yılında Belgrad'a gidip Belgrad Ãœniversitesi Felsefe Fakültesi'nde, Sırp Dili ve Yugoslav Edebiyatı okumaya baÅŸlamıştır. Ãœniversite eÄŸitiminin ardınÂdan öğretmenliÄŸe baÅŸlayan MeÅŸa Selimoviç, Halk KurtuluÅŸ Hareketi'yle iÅŸ birliÄŸi yaptığı gerekçesiyle, 1942'de, kız kardeÅŸi ve orÂtanca kardeÅŸiyle birlikte, Hırvat faÅŸist güçleri 'UstaÅŸlar' taÂrafından tutuklanmıştır. Dört aylık hapishane hayatının ardınÂdan delil yetersizliÄŸi sonucu serbest bırakılmıştır.
Hz. Mevlana 1207 yılında Belh ÅŸehrinde doÄŸmuÅŸtur. BaÂbası Sultan-ül-Ulema diye bilinen Bahaeddin Veled annesi Mümine Hatun'dur. Bahaeddin Veled ailesi ile birlikte Belh'den ayrıldıktan sonra BaÄŸdat'a buradan da Hac için MekÂke 'ye gitmiÅŸ ve daha sonra Anadolu Selçuklularının en ihtiÂÅŸamlı dönemlerinde Anadolu'ya geçmiÅŸtir. Malatya, Erzincan, AkÅŸehir yoluyla Larende'ye (bugünkü Karaman) geldi. 1225 yılında oÄŸlu Hz. Mevlana 'yi Gevher Hatun'la evlendirdi. SelÂçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad'nı daveti üzerine 1228 yıÂlında Hz. Mevlana ile birlikte Konya'ya geldi. Bahaeddin Veled 1231 yılında vefat etti. Hz. Mevlana ertesi yıl babasının müritlerinden olan Muhakkık-i Tirmızı 'ye 9 yıl süreyle müritÂlik etti. (1232-1241) Bazı kaynaklarda Hz. Mevlana'mn öğreniÂmim ilerletmek için Åžam'a gittiÄŸi söylenir. Muhakkık-i Tırmızi 'nin ölümünden sonra Hz. Mevlana medreselerde bir süre ders vermiÅŸtir. VerdiÄŸi dersler Sel... (Devam)
II.MeÅŸrutiyet, Ä°ttihat ve Terakki Cemiyeti İçinde örgütlenen subay ve aydınların baskısı sonucu 1908' de ilan edilir. Abdülhamit, Kanun-i Esasi'ye tekrar yürürlüğe koymak zorunda kalır. Meclis'i Mebusan'unda Ä°ttihat ve Terakki üyelerinin çoÄŸunluÂÄŸuyla yine aynı yıl açılır. Her türlü siyasal düşüncenin yasak olduÄŸu bu dönem sona erince basın, aydınlar, sanatçı ve düşünürler, çeÅŸitli alanlardaki düşünce ve eylemleÂrini büyük bir coÅŸkuyla gerçekleÅŸtirmeye koyuldular. Bu dönem, Osmanlının dağılma ve yıkılma evÂresinin son aÅŸamasıdır. Osmanlı artık taim anlaÂmıyla Batı'nın sömürgesidir. 1789 Franız ihtilali'nin yaydığı 'milliyetçilik düşüncesi, Osmanlı Ä°mparatorÂluÄŸu İçindeki ulusal azınlıkların birer birer bağımsızÂlık eylemine girmesine neden olmuÅŸtur. Bunda Avrupalıların kışkırtmalarının da önemli bir payı vardır. Gelinen süreçte, imparatorluÄŸu ayakta tutma konusunda ortaya atılan... (Devam)
KONUSU: Dilencilik mesleğinin incelikleri anlatılırken, aynı zamanda, Osmanlı Toplumunun son dönemleri ile, Cumhuriyet döneminin ilk yılları gayet açık ve akıcı bir şekilde aktarılmakta, bir insana verilebilecek en büyük "sadaka"nm ise sevgi olduğu vurgulanmaktadır.
Åžimdi olduÄŸu gibi, çocukken de canım çok kıymetli idi. YaÂşıtlarım her türlü oyunu oynarlarken, ben sadece onları seyretÂmekle yetinirdim. Hatta gelip bana sataÅŸtıklarında dahi, gücüm kuvvetim yerinde olmasına raÄŸmen, hiç rahatımı bozmaz, kaale almazdım. Anlayacağınız, intikam duygusu ben de ta çocukluÂÄŸumdan beri mevcut deÄŸildi. Ben, neticeye varmak için, niyaz etmek yolunu seçenlerdenim. Meslek icabı gayet iyi bilirim: OlÂdukça diÅŸe dokunur bir çıkara dayanmayan konularda rica ve niyaz en kuvvetli silahtır. Yalvarmasını, amma usul ve adabına göre yalvarmasını bilen insan için açılmayacak kapı, erilmeyecek mertebe yoktur.
KONUSU: Kitapta, insanların "vakit nakittir" diyerek, sürekli olarak çalışıp, birbirlerine ve doÄŸadaki güzelliklere zaman ayırÂmadıkları ve süreç içerisinde nasıl birer makine parçası haline geldikleri akıcı bir tarzda anlatılmaktadır.
BÄ°RÄ°NCÄ° BOLUM:
Büyük Bir Kent ve Küçük Bir Kız:
Çok eski zamanlarda, sıÂcak ülkelerde, büyük ve görkemli kentler vardı. Büyük saraylar, tapınaklar ve ÅŸatoların yaranda, kentin arka taraflarında, daracık sokaklar, eÄŸri büğrü evler de bulunurdu. Aynı zamanda, insanlaÂrın bir araya gelip, konuÅŸmaları ve tartışmaları için geniÅŸ meydanÂlar da bulunurdu. Hepsinden önemlisi, bu kentlerde, günümüzÂdeki sirklere benzeyen, taÅŸtan basamakları olan, büyük tiyatrolar da vardı.
O günlerin üzerinden binlerce yıl geçti. O kocaman tiyatroÂlardan bugün sadece yıkıntılar kaldı. Ä°ÅŸte bizim Momo'nun başından geçen olaylarda böyle bir kentte yaÅŸandı.
Bu eser, Halide Edip Adıvar'ın çocukluk günlerinden baÅŸÂlayarak 36 yaşına kadarki hayat hikâyesini anlattığı bir anı kiÂtabıdır. Halide Edip, kendi çocukluÄŸunu, yetiÅŸme yıllarını, ilk yazılarını, ilk evlilik ve ayrılığını Mor Salkımlı Ev'de anlatırken bir yandan da Millî Mücadele döneminin ve imparatorluÄŸun son dönemlerinin panoramasını ortaya koymaktadır.
Mor Salkımlı Ev Özeti:
Halide Edip, 1882'de Mehmet Edip Bey'in kızı olarak BeÅŸiktaÅŸ'ta Mor Salkımlı Ev'de dünyaya gelmiÅŸtir. Aile, çeÅŸitÂli sebeplerle ara ara bu evden ayrılmakla birlikte her deÂfasında mor salkımlı eve geri döner. Halide'nin annesi Bedri-fem Hanım, o küçük yaÅŸta iken veremden ölmüştür. Halide, onu çok az ve silik hatırlamaktadır.
Halide'nin hayatında, mor salkımlı evde 'Haminne' diye hitap ettiÄŸi anneannesinin büyük yeri olmuÅŸtur. Eyüp Sultanlı Nakiye Hanım {Haminnesi), Mevlevi, aşırı derecede merhaÂmetli, cömert, eli... (Devam)
Bir cümle olarak dile getirilen bir tezle bir antitezin iki ayrı grup yani farklı iki taraf arasında ve bir hakem kurulu karşısında tartışılmasına münazara adı verilir. Bu tür tartışmalar, aslında düşünce ve söz yarışmasıdır. Münazarada kullanılan dil ve üslup edepli ve seviyeli olmalıdır. Bu ölçü kaçırıldığında münazara çatışmaya dönüşür ki çatışmada sertlik, kabalık ve demagoji blunur. Bu sebeple tartışılan konularda tartışmacılar ister yanlış şeyler dile getirsin isterse fikrimize tamamen aykırı şeyler söylesin konuşmacıya müdahale etmeden sıramız geldiğinde kendi düşüncemizi söylemeliyiz. Münazara çoğunlukla eğitim kurumlarında öğrencilerin yeteneğini geliştirmek ve toplum önünde düzenli, soğuk kanlı konuşma alışkanlığını ayrıca karşı fikre saygı duyma düşüncesini edinmeleri amacıyla düzenlenir.
Sınıfta yapılan bir münazarada gruplar üç ya da dörder öğrenciden oluş... (Devam)
Yüklemin gerçekleşme nedeni belirtilir, "niçin" sorusu yanıtlanır. Yapılacak iş bitmiştir.
Korktuğundan ses çıkaramadı. Korkudan sesi çıkmadı. Korktu ki ses çıkarmadı. Korktuğu için sesi çıkmadı. Korktu da sesi çıkmadı. Korktu, ses çıkaramadı. (Devam)
KONUSU: Bu eser Charles Dickens tarafından kaleme alınmış ve bir çocuğun ekseni etrafında, İngiliz toplumunun o günkü yaşayışı anlatılmakta ve eleştirilmektedir.
Adını vermek istemediÄŸim bir ÅŸehrin düşkünlerevinde, adını konacak süre kadar dahî yaÅŸayıp yaÅŸayamayacağı şüpheli bîr çocuk dünyaya gelmiÅŸti. Annesi, "ÇocuÄŸu bir göreyim de öleyim" dedi. ÇocuÄŸu, kucağına verdiler. Kadın çocuÄŸu Öptü, okÅŸadı ve öldü. Oliver var gücüyle aÄŸlıyordu. Kilise zangoçlarıyla nazırlarıÂnın ÅŸefkatli insafına bırakılmış bir öksüz olduÄŸunu bilseydi beldi daha yüksek sesle aÄŸlardı.
Oliver'i daha sonra, kimsesiz çocukların yaÅŸadığı eve teslim ettiler. Burada, çocuklara genellikle kötü davranan yaÅŸlı bayan Man bakıyordu. Çocuklar için verilen paranın büyük bir kısmını kendisi alıyor, çok azı ile ise çocuklara ölmeyecekleri kadar yiyeÂcek yemek veriyordu. Banyo, temizlik vb. ise nadir rastlanan olay... (Devam)
ÇocukluÄŸunda ve delikanlılığında ele avuca sığmazdı. GüÂcünün, kuvvetinin sahibi deÄŸil; gücü, kuvveti onun sahibiydi. AÄŸabeyleri Gündüz ve Sava'ya hayrandı. Åžeyh Edebali ile tanıÂşınca hayatının ÅŸekli tamamen deÄŸiÅŸti.
OturmuÅŸ, ta Amuderya'dan Söğüt'e kadar olan yolun uzunÂluÄŸunu hesaplıyor, dünyanın ne kadar büyük olduÄŸunu düşünüÂyordu. Edebali ona ne düşündüğünü sorunca, aynı ÅŸeyleri söyleÂdi. Edebali de ona: "Dünyayı büyük gösteren bizim küçÃ... (Devam)