Ocağına düşmek : Bir kimseye korunması için sığınmak ya da ondan
yardım istemek.
Ocağına incir dikmek, (ocağına darı akmak, ocağını söndürmek): Bir insana büyük kötülüklerde bulunmak, evini barkını, soluğunu çocuğunu yok etmek, darmadağın etmek.
Ocağını söndürmek : Evinin, ailesinin dağılmasına yol açmak.
Odsuz ocaksız: Çok yoksul, aç ve barın aksız.
Oflayıp puflamak : Herhangi bir şey ya da kimseden ötürü büyük sıkıntı duymak.
O gün bugün: Söz konusu durumun olduğu günden bu yana.
Oh canıma değsin :Birinin başına gelen kötü bir olaydan duyulan sevinci anlatır.
Oh çekmek : Bir başkasının düştüğü kötü bir duruma sevinmek.
Oh demek: Sonunda rahata kavuşmak, rahat bir duruma geçmek.
Oh olsun : Söz dinleyemeyerek,, yanlış işler yaparak kötü duruma düşenlere "Çok iyi olmuş." anlamında söylenir.
Okkalı kahve : Bol kahve ile yapılan ve büyük fincana konulup sunulan kahve.
Okkalı küfür : Ağır küfür.
Okkanın altına gitmek: Doğrudan sorumlu olmadığı bir işte güç duruma düşmek, kusurlu sayılmak, zarar görmek.
Okuyup üflemek: Bir hastalığı, belayı ortadan kaldırmak için birtakım dualar okuduktan sonra, üfleyerek ruhlara yollamak. (Kars. Nefes etmek.)
Ok yaydan çıkmak: Belli bir noktadan sonra olayları oluruna bırakmak; geri dönülmeyecek İşler yapmak, çok sinirlenmek.
Olacak gibi değil: "Olacağı benzemiyor, olamaz, olmuyor.' anlamında.
Ola ki: Belki, olabilir, bir ihtimal; muhtemelen .
Olan biten (olup biten) : -1 Meydana gelen olaylar. -2. Elde ol anın hepsi, tümü:
Olan oldu : "İş işten geçti, artık yapacak bir şey yok," anlamında.
Olay çıkarmak : Hoş olmayan bir duruma neden olmak; hadise çıkarmak, kavga çıkarmak.
Oldu olacak : "Artık çekinecek, sakınacak bir durum kalmadı.' anlamında.
Oldu olacak kırıldı nacak: "Her şey olup biti, is işten geçti.' anlamında.
Oldu olanlar: "İstenmeyen birtakım olaylar oldu, durumlarla karşılaşıldı." anlamında.
Olmayacak duaya amin demek: Gerçekleşmesi mümkün olmayan girişimleri uygun görmek.
Olmaz olsun : "Keşke olmasaydı, doğmasaydi." anlamında ilenme sözü.
Olsa olsa (olsun olsun): Son olasılık olarak, nihayet, aşağı yukarı.
Olupbittiye getirmek: bk. Oldubittiye getirmek.
Olup olacağı: -1. En son olabileceği. -2.Hepsi, tümü.
Olur olmaz: -1. Doğru mu yanlış mı, iyi mi kötü mü olduğuna bakı I madan "yapılan şey, söylenen (söz). -2. Sıradan, rasgele (kimse).
Olur şey (iş) değil: Olabileceği akıldan geçirilmeyen, olması olanaksız olan şeyler için kullanılır.
Oluruna bırakmak (bir şeyi): Bir olayın ya da bir durumun kendi koşullarında oluşmasını beklemek, yapılabildiği kadarıyla yetinmek.
Omuz silkmek: İlgi göstermemek, önem vermemek
Omuz vermek (birine) : Ona destek olmak, yardım etmek.
Ona göre hava hoş : "Nasıl olursa olsun onun için fark etmez.' anlamında.
On ikiden vurmak : -1. Büyük bir başarı elde etmek. -2. Umulmadık bir mutluluğa, gönence kavuşmak.
On paralık etmek (birini): Onu sözle ya da davranışlarla küçük düşürmek; beş paralık etmek.
On paralık olmak : Küçük düşmek; beş paralık olmak.
On parmağım yakasında : "Bu işin ya da kimsenin peşini hiç bırakmayacağım" anlamında.
On parmağında on hüner (marifet) : Çok becerikli ve işbilir (kimse).
On parmağında on kara : Herkese iftira atan, her olaya olumsuz açıdan bakan kimse için söylenir.
Onu benim külahıma anlat : anlatyor." anlamında.
Onur kırıcı: Kişinin toplumca benimsenen sa/gıniiğını hiça indiren {söz, davranış).
Onuruna dokunmak :Bir söz ya da davranış gururunu incitmek, izzetinefsine dokunmak.
Onuruna yedirememek (bir şeyi): -1. Onur kıran, küçültücü nitelikte olan işleri yapmamak-2. Başkalarının küçültücü, onur kına davranışlarına karşı tepkide bulunmak; kendine yedirememek, nefsine yedirememek; izzetinefsine yedirememek.
Oralı (oralarda) olmamak: Yaptığı kötü işlerden dolayı bir üzüntü duymak, olumsuz durumlara hiç aldırmamak, önemsememek.
Orman kanunu: İşleri, sorunlar zorbalıkla çözme yöntemi, yasadışı kaba güç:
Orman kibarı: İnsan için "ayı" anlamında alay yollu söylenir.
Ortada bırakmak (birini): Onu güç bir durumdayken terk etmek; meydanda bırakmak.
Ortada fot yok yumurta yok: "Konu ile ilgili hiçbir belirti yokken varmış gibi bir havaya giriliyor." anlamında.
Ortada kalmak:-1. Bir şey söz konusu olduğunda kimse üzerine almamak. -2. Yatıp kalkacağı, barınacağı yeri olmamak; meydanda kalmak. -3- iki kişinin ya da şeyin arasında kalmak, karar verememek.
Ortadan kaldırmak (bir şeyi) (birini): -1. Onu saklamak gizlemek.
-2. Onu yok etmek öldürmek; meydandan kaktırmak.
Ortadan kalkmak: -1. Yok olmak, bulunmaz olmak; meydandan
kalkmak. -2. Öldürülmek.
Ortadan kaybolmak : Birdenbire yok olmak, kimseye duyurmadan çıkıp gitmek, nerede olduğu bilinmemek.
Ortadan konuşmak (söylemek): Belli bir kişiyi ya da şeyi hedef almadan, birtakım iddialar da ya da suçlamalarda bulunmak
Orta direk : -1. Dar gelirli insanların oluşturduğu topluluk. -2. Bu topluluktan kimse. (Kars. Dar gelirli.)
Orta halli: Ne çok İyi, ne de çok kötü; ne zengin, ne yoksul.
Ortalığa düşmek : bk Ortaya düşmek.
Ortalığı (bir şey) almak: Çevreyi (o şey) kaplamak.
Ortalığı birbirine katmak : Herkesi birbirine düşürmek,-huzursuzluğa yol açmak.
Ortalığı curcunaya vermek : Ortalığı, bir yeri karmakanştk, gürültülü duruma getirmek.
Ortalığı telaşa (gürültüye) vermek : Söz ve davranışlarıyla çevresindekileri heyecanlandırmak, paniğe sürükleme
Ortalığı tutmak (bir şey): 0 şey yayılmak herkesçe konuşulmak
Ortalık sütliman (olmak): bk Sütliman olmak.
Ortalık malı: -1. Herkesin yararlandığı, kullandığı şey. -2. Her isteyenin
cinsel ilişkide bulunabileceği kadın.
Ortasını bulmak: Uzlaştırmak, ılımlı bir yol bulmak Orta şekerli: Ne iyi, ne de kötü.
Ortaya atılmak: -1. Kendini göstermek. -2. Bir sav, düşünce ileri sürülmek, söylenmek.
Ortaya atmak (bir şeyi) : Bir düşünceyi herkesin bilgi ve tartışmasına sunmak; meydana atmak.
Ortaya çıkarmak (bir şayi) : Onun kesinliğini, varlığını kanıtlarıyla göstermek; meydana çıkarmak.
Ortaya çıkmak: -1. Belli olmak. -2. Kim olduğunu göstermek; meydana çıkmak.
Ortaya dökmek (bir şeyi): -1. Ne var ne yok meydana çıkarmak, herkese göstermek. -2. Onu açıklamak, herkesçe bilinir duruma getirmek; meydana dökmek.
Ortaya (ortalığa) düşmek: (Kadın) Orta malı olmak, herkesle cinsel ilişki kurmaya başlamak.
Ortaya koymak (bir şey) (bir şeyi) (kendini): -1. Olan biten her şeyi göstermek. -2. Onu yapmak, yaratmak -3. Tüm maddi varlığını gözler önüne sermek; meydana koymak.
Ön ayak etmek (birini) : Bir işe birisinin başlamasını ya da girişmesini sağlamak.
Ön ayak olmak : Bir işin başlatıcısı ve yol göstericisi olmak, başkalarını ardından sürüklemek.
Önce can, sonra canan: "Bencil insanlar, Önce kendilerini sonra sevdiklerini ve yakınlarını düşünür." anlamında.
Önde gelmek :Ön sırada yer almak ; önemli, üstün olmak; başta gelmek.
Öne almak (birini, bir şeyi) : Bîr kimseye veya bir şeye, diğerlerinden daha Önemli sayarak tarnan ve sıra bakımından öncelik tanımak
Önden yürümek : -1. Kılavuzluk etmek, yot göstermek.
Önem vermek (bir şeye, birine): Ona değar vererek üstünde durmak, onu önemli saymak
öne sürmek: -1. Bir düşünce, sav ileri sürmek. -2. Bir iş için birini önermek, onun daha iyi yapacağını belirtmek.
Önlem almak: Tehlikeli olabilecek bir durumun önüne geçmek, bir amacı gerçekleştirmek için birtakım çarelere başvurmak; tedbir almak.
Önunda ardında (arkasında) dolaşmak : Yanından ayrılmamak, ısrarla takip etmek, onunla birlikte olmaya çalışmak.
Önüne bir kemik atmak: Küçük bir çıkar karşılığı aşağılık birini susturmak,
önüne çıkmak: *1. Bir kimsenin karşısına çıkmak. -2. Yolunu kesmek.
Önüne dikilmek : -1. Gelip karşısında durmak. -2. Engel olmak istediğini söz ve davranışlarıyla göstermek.
önüne düşmek : -1. Bir kimsenin önünde yürümek. -2. Bir kimseye kılavuzluk etmek
Önüne geçmek : -1. Yolunu kesmek. -2. Engellemek, önlemek.
Önüne gelen : Karşısına çıkan, olur olmaz, rasgele (kişi veya şey).
Önüne katmak (birini): Onu önünden yürütöp ardından gitmek veya koşmak.
Önünü almak (bir şeyin): Onu önlemek, engellemek.
Önünü ardını düşünmemek: Sonucun ne olacağını hesaplamamak.
Önünü kesmek: Yolunu kesmek, ilerlemesine engel olmak.
Öp babanın elini: Beklenmeyen bir durum karşısında "Şimdi ne yapacağız?" anlamında kul anılır.
Öperken ısırmak: İyilik yapar gibi görünüp aslında kötülük yapmak.
öpüp (de) başına koymak: -1. İçinde bulunulan durumu minnetle, memnunlukla kabul etmek. -2. Büyük saygı göstermek.
Örnek almak (birini, bir şeyi) : -1. Bir başkasının iyi ya da kötü olan davranışlarını benimseyip tıpkı onun gibi davranmak. -2. Bir şeyden kendisi İçin olumlu bir ders çıkarmak.
Örnek olmak (birine): Davranış ve sözleriyle başkalarını iyi ya da kötü yönden etkilemek.
Örtbas etmek (bir şeyi) : Duyulmaması istenilen bir durumu başka türlü göstererek kapatmak.
Diğer Harfler
A, B, Ç-C, D, E, F, G, H, I-İ, J, K, L, M, N, O-Ö, P, R, S-Ş, T, U-Ü, V, Y, Z
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.