Acı çekmek (duymak) : -1. Vücutta herhangi, bir yara, ezik vb. nedeÂniyle aa duymak. -2. Yaptığı bir iÅŸin kötü sonuçlanmasından ötürü üzülmek.
Acı gelmek (bir ÅŸey, birine) : Bir söz, durum, davranış ona dokunÂmak, onu üzmek.
Allah yarattı dememek: Acımasızca dövmek, hırpalamak, cezalandırÂmak.
Allah "Yürü ya kulum" demiÅŸ : "Kısa sürede her giriÅŸtiÄŸi iÅŸten para kaÂzandı." anlamında.
Allak bullak etmek (bir ÅŸeyi) (birini) : -1. Onu karıştırmak, bozmak, darmadağınık etmek. -2. Onu saÄŸlıklı düşünemeyecek duruma getirÂmek. (Kars. Altüst etmek, karmakarışık etmek.)
KONUSU: Anadolu kültürü ile ilgili hemen her konuda söyleşiler, türküler, şiirler vb. örnekleri ile dolu bir kitap.
Diyoruz ki:
Arabamız köyün meydanında durduÄŸu zaÂman, hemen dikkatimizi çeken büyük ve heybetli çınar aÄŸacına baktık ve altında oturan köylülere kaç yaşında olduÄŸunu sorduk. Sözü yaÅŸlı bir amcaya bıraktılar: "Onu bu meydana diktikleri zaman ben daha çocuktum. Birlikte büyüdük sayılır. Biz baktıkça öyle büyüdü ki, heybetinden ürker hale gelmiÅŸtik. Derken ne oldu, nasıl oldu bilemiyoruz, bir kış dallarından biri kütürdeyerek göçtü. Bir fırtınada birkaç dalı daha koptu. Bir bahar san sarı küfler kabuÄŸunu sardı. İçinde, nereden geldiÄŸi bilinmez haÅŸereler türemiÅŸti. Aklı erenler, 'gövdeye baÂkın, gövde çürümemiÅŸse önemli deÄŸil' dediler. Hemen temizliÄŸe baÅŸladık. Dalları budadık.
"Çınar dediğin devlet gibidir. Sen köke bak, g... (Devam)
Anlatımın temel birimi cümledir. Düşündüklerimizi, duyduklarımızı, tasarladıklarımızı ya da yaşadıklarımızı karşımızdakilere tam olarak iletebilme, cümle kurabilme gücümüze bağlıdır. Doğrusu cümlelerimizin açık, duru, yalın dilin işleyiş kurallarına uygun ve dilbilgisi yönünden doğru olmasıyla ilgilidir. Cümlelerimiz bu niteliklerden yoksunsa, duru, yalın, açık değilse, iletmek istediklerimiz tam iletemeyiz. İster istemez karşımızdakiler, anlatmak istediklerimizi tam olarak anlayamazlar ya da eksik, yanlış anlarlar.
Cümle bir yargı birimi olduğuna göre, cümledeki her sözcüğün bu yargıyı oluşturmada bir işlevi olmalıdır. Böyle değilse aynı anlama gelen ya da aynı işlevi yerine getiren sözcükler birlikte kullanılmışsa, o cümle duru değildir. Duruluktan yoksun cümlelerle oluşturulan yazılar da uzatılmış, doldurulmuş yazılardır.
AÇIKLIK:Bir anlatımdan herkes aynı anlamı çıkarabiliyorsa ve aynı anlamda kolayca birleşebiliyorsa o anlatım "açık"tır.Bir anlatımın ikili anlamlar iletmemesi ve kolayca anlaşılabilmesidir.
*ünlü sporcumuzun arka ayak adalelerinde ezilme saptandı.(sıfat yerinde kullanılmam)
*izinsiz inşaata girilmez.(zarf yerinde kullanılmıştır)
*ağzını sıkı tutmama ilişkimizin bozulmasına yaradı(neden oldu - yol açtı)
Varlıkların duyu organlarıyla algılanabilecek şekilde tanıtılması için başvurulan anlatım yoludur. Genellikle olay yazılarında varlıklar, nitelikleriyle tanıtılırken kullanılır.
Betimlemede kişilerin duygu ve düşüncelerinin irdelenmesi, davranışlarının neden ve sonuçlarının incelenmesi de yer alabilir; buna çözümleme (tahlil) denir. Kısaca betimleme; kelimelerle resim yapmaktır.
UYARI: Betimleme paragraflarında genelde verilmek istenen mesaj bulunmaz; ancak mesaj taşıyan paragrafta ana düşünce sonuç bölümündedir.
Örnek:
Yeşil dağlar arasında Manisa, akşamları morararak susar; İnce rüzgârla dağılan ezan seslerinden sonra belde, derin bir sessizliğe dalar, karanlık basınca yamaçtaki evlerde cılız gaz lambalarının titrek ışıkları görülür.
Bu parçada, aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisi kullanılmıştır? (1998 LGS)
Bir ÅŸeyin adını anmadan, niteliklerini üstü kapalı söyleyerek o ÅŸeyin ne olduÄŸunu bilmeyi dinleyene bıÂrakan oyun. Bilmeceler dünyayı henüz tanımaya baÅŸlayan, nesneleri ve objeleri yeni yeni kavrayan çocukların kelime hazinelerinin ve muhakeme güçlerinin artmasında Önemli rol üstlenirler Bilmeceler yapı bakımından ikiye ayrılır. Ä°lkin birÂbirine benzeyen, aralarında ses uyumu bulunan sözlerin (bunlar uydurma da olur) sıralanışı. Bu durumda bilmece'bir müzik uyumu taşır. Sözler arasında, uyumun saÄŸlandığı anÂlamsız bir baÄŸlantı vardır. Daha doÄŸrusu bilmecenin anlamı ikinci bölüme sığdırılır. Birinci bölüm çoklukla bir giriÅŸ niteliÂÄŸindedir. Ä°lk bölümde ses uyumuna, kolay söyleyiÅŸe, ikinci bölümde anlama Önem verilir. (Devam)
Yazar, bu romanda hocası Mustafa Ä°nan'ın hayatını kaleme almıştır. Bu yüzden biyografik bir eserdir. Romanda fakir bir halk insanı olan Mustafa Ä°nan'ın dünyaca tanınan bir (araÅŸtırmacı) bilim adamı olma sürecinde yaÅŸadığı güçlükler ve bu güçlüklere raÄŸmen ahlak ve kiÅŸiliÄŸinden hiçbir ÅŸey kaybetÂmemiÅŸ olması ele alınmaktadır. OÄŸuz Atay, eser, hocasının fotoÄŸraflarını ekleyerek daha renkli bir eser ortaya koymuÅŸtur.
Bir Bilim Adamının Romanı Özeti:
Roman iki bölümden oluÅŸmaktadır. Birinci bölümde Mustafa Ä°nan'ın doÄŸumundan eÄŸitim hayatı bitene kadarki döÂnem; Ä°kinci bölümde ise hocalığından ölümüne kadarki süreç anlatılmaktadır.
Eser, Mustafa Ä°nan'a ÅŸivesi ve görüntüsüyle çok benzeÂyen bir çocuÄŸun Fen Fakültesi'ne giriÅŸ sınavının sonuçlarını öğrenmek için beklediÄŸi bir kuyrukta baÅŸlar. Kuyruktaki diÄŸer öğrenciler, çocuÄŸa taÅŸralı olarak bakmakta; onun sınavı kazaÂnamayacaÄ... (Devam)
Birden çok duygu, düşünce, istek ve yargı bildiren cümlelere "birleşik cümle" denir.
Bu tür cümlelerde, yüklemin yanı sıra bir de "yan cümiecik ya da cümle" bulunur
"Çok koşan" Yan cümlecik
"çabuk yorulur." Temel cümle
Yan cümlesi, temel cümlenin öznesi, nesnesi, tümleci olan bileşik cümlelere "Girişik Cümle" denir....
- Araba devrilince / yol gösteren/ çok olur.
1. Yan cümlecik 2.Yan cümlecik Temel cümle
â–¡ Yan cümleciği dilek-şart kipli ya da şart bileşik zamanlı olan cümlelere "Şart Cümlesi" denir.
- Dersi dinlesen / anlarsın. (Zarf) -
Yan cümlecik Temel cümle.
- Bizimle gelirsen/ her sevi öğrenirsin. (Zarf)
Yan cümlecik Temel cümle
Yan-cümlecik görevindeki bağımsız bir cümlenin "ki" bağlacıyla temel cümleye bağlandığı cümlelere "ilgi cümlesi" denir. Bu tür cümleler de bileşik yapılı sayılır. Bu cümlelerde "ki" bağlacı kendinden ... (Devam)
KONUSU: Yazar, Ä°stanbul Hukuk Fakültesinde öğrenci iken, gözleri kör olur. Uzun bir süre, gözlerinin yeniden açılacağı ve göreceÄŸi ümidi ile yurt içinde ve yurt dışında tedavi peÅŸinde koÂÅŸar. Ancak, gözlerinin bir daha açılmayacağı kesindir. Bu fiziksel durumu, psikolojik olarak da kabullenen yazarımız, o günden Ä°tibaren yaÅŸamını, kendisi gibi görme özürlülerin eÄŸitilmeleri için ne gerekiyorsa yapmaya adar. Bu konuda bir hayli de baÅŸarılı olur.
Nedense, öğleden akÅŸama ne yediÄŸimizi unuturuz da, yıllar öncesinden yaÅŸadığımız bazı anılar renk ve canlıhklarıyla hafıza-mızdaki yerlerini korurlar. Üç, dört yaşında dedemin eski gazeteÂlerden yapmış olduÄŸu külahı kafama geçirip, karşımda sırıtışı; güvercin yavrularını yakalamak için çıktığım pencereden düşüp, bayılışım gibi..
İstanbul'daki o Mayıs günü de böyleydi. Arkadaşım Celal, elindeki tıraş fırçasını sağı... (Devam)
A. YÜKLEMÄ°N TÜRÜNE GÖRE CÜMLELER1. Fiil Cümlesi 2. Ä°sim Cümlesi B. ÖÄžELERÄ°N DÄ°ZÄ°LİŞİNE GÖRE CÜMLELER1. Kurallı (Düz) Cümle2. Devrik Cümle C. ANLAM YÖNÜNDEN CÜMLELER1. Olumlu Cümle2. Olumsuz Cümle3. Soru Cümlesi4. Emir Cümlesi 5. Ünlem Cümlesi 6. Åžart Cümlesi 7. Ä°stek Cümlesi D. YAPI BAKIMINDAN CÜMLELER1. Basit Cümle2. BirleÅŸik Cümlea. GiriÅŸik BirleÅŸik Cümleb. Ä°ç Ä°çe BirleÅŸik Cümlec. Ä°lgi Cümlesid. Åžartlı BirleÅŸik Cümle3. Sıralı Cümleler4. BaÄŸlı Cümle1. "ki"li BaÄŸlı Cümleler 2. DiÄŸer BaÄŸlaçlarla Kurulanlar
A. Yüklemine Göre Cümleler Bir cümlenin yüklemi ya çekimli bir fiil ya da ek-fiille çekimlenmiÅŸ bir isi olabilir. Buna göre yüklemin türü bakımından cümleler ikiye ayrılır: 1. Fiil Cü... (Devam)
DaÄŸa kaldırmak (birini) : Ä°stediÄŸini elde etmek için birini daÄŸa kaçırÂmak.
Dağ başı: -1. Kent dışı, ıssız yer. -2. Yasaların geçmediği, herkesin dilediğini yapabileceği yer.
DaÄŸdan gelip baÄŸdakini kovmak : Sonradan geldiÄŸi halde oraya kenÂdinden önce gelip yerleÅŸmiÅŸ olanların hakkını çiÄŸnemek, onları beÂÄŸenmez olmak.
Dağ (doğ ura doğ ura bir) fare doğurmuş (doğurdu) : "Büyük sonuç vermesi beklenen şey küçük bir verim sağladı." anlamında.
Dağ (dağlar) gibi: -1. Pek iri, çok güçlü (kimse). -2. Göz korkutacak ölçüde çok olan (şey).
Dağlar dayanmaz : "Bu aa felaketin üzüntüsü dayanılacak gibi değil. anlamında.
DaÄŸ taÅŸ : Her yan, her taraf.
Daha iyisi can sağlığı: Elde edilen bir şeyle ya da karşılaştırılan bir durumla yetinilmesi gerektiğinde söylenir.
Günümüze kadar gelmemiÅŸ olan ve on iki epik hikayeÂden oluÅŸan Dede Korkut Kitabı'nın diÄŸer adı OÄŸuz Destanı (OÄŸuzname)'dır. KuzeydoÄŸu Asya'daki Göktürk Devletini oluÅŸturan halklardan olan OÄŸuzlar, sonradan güneybatıya doÄŸru göç ederek, X. yüzyılda Maveraünnehir ve civarındaki bozkırları yurt edinmiÅŸlerdir. Müslümanlığı kabul eden OÄŸuzÂlar, X. ve XI. yüzyıllarda, o zaman müslüman olmayan Kıpçaklarla sürekli olarak çarpışmışlardır. Ä°ÅŸte Dede Korkut KiÂtabı, OÄŸuz boylarının DoÄŸu Anadolu'da kendi aralarındaki veya Trabzon Rumları ve Kafkas Gürcüleri ile olan savaÅŸlarını anlatır. Bu savaÅŸlar, tahminlere göre, eski OÄŸuz Destanı'na yansımıştır.
Ozanlar olayları defalarca yeniden saz eÅŸliÄŸinde söyle-miÅŸlerse de en eski metinler kaybolmuÅŸtur. Elimizdeki metÂnin, OÄŸuzlar OrtadoÄŸu'ya yerleÅŸtikten sonra, Osmanlılar dev-rinde DoÄŸu Anadolu'da Erzurum bölgesinde, XV. yüzyıl soÂnunda yazıya geçirildiÄŸi tah... (Devam)
KONUSU: Bu eser, Ahmet Rasim'in çocukluk günlerini tüm ayrıntılarıyla anlattığı bir anı kitabıdır.
Hoca Korkusu:
Bugünkü okurlarıma ben bu hoca korkusunu nasıl anlatayım. Bundan yarım yüzyıl önce, çocuklar hem kendi gittiÄŸi okuÂlun hocasından, hem de baÅŸka okulun hocalanndan korkarlardı. Bu hoca korkusu, diÄŸer cin, peri, umacı korkusuna benzemezdi. Bu bambaÅŸka bir korkuydu kendisini itirazsız saydıran bir korku..
Amine DoÄŸru:
Bayramlarda, yumuÅŸacık elini öptüğüm hoca beni bir gün bakkalın önünde görünce, elimden tutup okula götürdü. Bütün gün hocanın misafiri oldum. AkÅŸama doÄŸru, nerede olduÄŸumu soran annem, kızmak için tam aÄŸzını açacağı sırada, "Hoca efendi beni okula götürdü." deyince hemen yumuÅŸayıverdi. Okulu beÄŸenÂdiÄŸimi söyleyince, önümüzdeki perÅŸembe baÅŸlamam kararlaÅŸtırıldı.
Amin Alayı:
Okula başlayacağım için evde bir basamak yükselir gibi oldum. Bana karşı herkesin dav... (Devam)
Fehim Bey, Bursa eşrafından birinin oğludur. Galatasaray'da okumuş, bir süre Babıâli'de aylıksız olarak çalışmış; babası İstanbul'a geldiğnde durumunu anlamasın diye büyük bir konak tutmuş, döşeyemediği bu konağın boş odalarında sabahları keman çalmış; günün birinde Londra elçiliği üçüncü katibi olmuştur. Bu iş kendisine o kadar önemli görünmüş olacak ki, Londra'nın en büyük terzisine gidip, bir sefaret katibine iyi giyimli olmak için ne lazımsa yapmasını söylemiş; bir süre sonra elçiliğe, kapılardan sığmayan bir ambar getirmişler. Fehim Bey, bu bir ambar dolusu elbiseyi bütün ömrü boyunca giymek zorunda kalmış. Gençliğinde kendisini damat alabilecek birçok paşa ve beylerden birinin kızıyla evlenip zengin bir eve iç güveysi girmektense, orta halli bir aileninkızı Saffet Hanım'la evlenmeyi yeğlemiştir. 1908 Meşrutiyeti'nden sonra memlekette bir özel teşebbüs modası başlayınca, Fehim Bey de dışişl... (Devam)
Gafil avlamak (birini): Onu habersiz ve hazırlıksız olduğu bir sırada bastırmak, güç duruma düşürmek.
Gaf yapmak: Farkında olmadan yersiz bir davranışta bulunmak ya da bir kimseyi incitecek söz söylemek (Kars. Baltayı taşa vurmak, çam devirmek, pot kırmak.)
Gaipten haber vermek : Gelecekte neler olacağını söylemek, bilinmeÂyen âlemden haber vermek
Galebe çalmak: Üstünlük sağlamak, yenmek
Galeyana gelmek : Bir şeyden çok etkilenmek, heyecanlanıp coşmak
Galeyana getirmek (birini, bir topluluÄŸu) ; Onu, o topluluÄŸu etkileyip coÅŸturmak.
KONUSU: KurtuluÅŸ Savaşı sırasında Cide'li bir kadın kaptanın, azgın fırtınalar ve korsanlarla boÄŸuÅŸarak Ä°nebolu'ya cephaÂne taşıması anlatılmaktadır.
Yer Cide sahilinde bir köy evidir. Romatizma aÄŸrılarından muzdarip Temel Reis, yatakta durmadan dönmekte, torunu MemiÅŸ yanındaki yatakta, gelini Halime ise, diÄŸer odada yatmakÂtadır. Halime'nin kocası Sabri ise Samsun Askerlik Åžubesinde askerdir.
Temel Reis'in takası ise, biraz ilerde denizin kenarında, yaşlı gövdesi ile azgın karayele direnmeye çalışmaktadır.
Kış yaman geçeceÄŸi için, mutlaka yiyecek, gaz, tuz, ÅŸeker teÂmini gerekiyordu. Bunun için de Ä°nebolu'ya gitmekten baÅŸka bir çareleri yoktu.
Bu nedenle, Temel Reis, sabah erken kalktı. SaÄŸlam bir ÅŸekilÂde elbiselerini giydikten sonra, kendisine yardımcı olması için çağırdığı Halime'nin yeÄŸeni on üç yaşındaki Bekir'i diÄŸer iki çoÂcuÄŸu çağırması için gönderdi. Sonr... (Devam)