KONUSU: Yazar, Ä°stanbul Hukuk Fakültesinde öğrenci iken, gözleri kör olur. Uzun bir süre, gözlerinin yeniden açılacağı ve göreceÄŸi ümidi ile yurt içinde ve yurt dışında tedavi peÅŸinde koÂÅŸar. Ancak, gözlerinin bir daha açılmayacağı kesindir. Bu fiziksel durumu, psikolojik olarak da kabullenen yazarımız, o günden Ä°tibaren yaÅŸamını, kendisi gibi görme özürlülerin eÄŸitilmeleri için ne gerekiyorsa yapmaya adar. Bu konuda bir hayli de baÅŸarılı olur.
Nedense, öğleden akÅŸama ne yediÄŸimizi unuturuz da, yıllar öncesinden yaÅŸadığımız bazı anılar renk ve canlıhklarıyla hafıza-mızdaki yerlerini korurlar. Üç, dört yaşında dedemin eski gazeteÂlerden yapmış olduÄŸu külahı kafama geçirip, karşımda sırıtışı; güvercin yavrularını yakalamak için çıktığım pencereden düşüp, bayılışım gibi..
İstanbul'daki o Mayıs günü de böyleydi. Arkadaşım Celal, elindeki tıraş fırçasını sağı... (Devam)
DaÄŸa kaldırmak (birini) : Ä°stediÄŸini elde etmek için birini daÄŸa kaçırÂmak.
Dağ başı: -1. Kent dışı, ıssız yer. -2. Yasaların geçmediği, herkesin dilediğini yapabileceği yer.
DaÄŸdan gelip baÄŸdakini kovmak : Sonradan geldiÄŸi halde oraya kenÂdinden önce gelip yerleÅŸmiÅŸ olanların hakkını çiÄŸnemek, onları beÂÄŸenmez olmak.
Dağ (doğ ura doğ ura bir) fare doğurmuş (doğurdu) : "Büyük sonuç vermesi beklenen şey küçük bir verim sağladı." anlamında.
Dağ (dağlar) gibi: -1. Pek iri, çok güçlü (kimse). -2. Göz korkutacak ölçüde çok olan (şey).
Dağlar dayanmaz : "Bu aa felaketin üzüntüsü dayanılacak gibi değil. anlamında.
DaÄŸ taÅŸ : Her yan, her taraf.
Daha iyisi can sağlığı: Elde edilen bir şeyle ya da karşılaştırılan bir durumla yetinilmesi gerektiğinde söylenir.
KONUSU: Çocuklar için yazılmış bir macera romanıdır. Korsanlar, defineler, masalımsı bir şekilde anlatılmıştır
Babam, annem ve ben İngiltere'nin batı sahillerinde, küçük bir kasabada, küçük bir hanı işletiyorduk. Ben, on on iki yaşlarıdayken, bir gün hana iri yarı, kir pas içinde, suratında yara izi olan, denizci birisi geldi. Hanımızı beğendiği için kalacağını, fazla yemek ve yer seçici olmadığın belirtti ve üç altını çıkartıp masanın üzerine avans olarak koydu.
Bir gün bana, dikkatli olup, bir ayağı tahta olan bir denizciyi gördüğümde, kendisine haber verirsem, ayda dört peni kazanaÂcağımı söyledi. Ben de kabul ettim. O günden sonra gözümü dört açtım.
AkÅŸamlan içiyor, maceralarım anlatıyor, milleti kendisini dinlemesi için zorluyordu. Müşteriler ondan çekindikleri için seslerini çıkaramryorlardı ama her geçen gün de handan çekiliyorÂlardı. Babam, "ey... (Devam)
Herhangi bir konu üzerinde kesin sonuçlara gitmeden, yazarın kendisiyle konuşuyormuş gibi bir anlatımla düşüncelerini dile getirdiği yazı türüne denir. Denemelerde, alabildiğine bir kişisellik, kendine özgülük vardır. (Devam)
Genellikle gerçek anlamı dışında kullanılarak ifadeyi zenginleÅŸtiren, iki veya daha fazla kelimeden oluÅŸan kalıpÂlaÅŸmış söz dizisine deyim denir.
Bütün dillerde olduÄŸu gibi, Türkçe'de de çeÅŸitli kalıplaÅŸmış anlaÂtımlar vardır: tamlamalar, birleÅŸik sözcükler, ikilemeler, atasözleri, deÂyimler..
Deyim, en az iki sözcükten kurulan, konuÅŸmada ve yazıda anÂlatım gücünü artıran, anlam yönünden yer yer mantık dışına taÅŸan böÂlümleri olabilen, yapısındaki kimi sözcükleri anlam deÄŸiÅŸmesine uÄŸraÂyan, kalıplaÅŸmış söz öbeklerine verilen addır. Eskiden, deyim sözcüğüÂnün yerine tabir sözcüğü kullanılıyordu. Tabir tek bir sözcük de olabiliÂyordu. Oysa, deyimlerin temel özelliÄŸi en az iki sözcükten kurulu olmasıdır.
Deyimlerde anlam kalıplaÅŸması (aktarımı) olayı görülür. DeyiÂmi oluÅŸturan iki ya da daha çok sözcükten bazen biri, bazen birkaçı, bazen de tümü anlam kaymas... (Devam)
Düşünceyi geliştirme yolları diye adlandırılan bu yöntemler daha çok açıklayıcı ve tartışmacı anlatım biçimlerinde kullanılır.
Tanımlama: Bir kavramın ne olduğunu belirler. Tanımlar hem nesnel hem öznel bir yaklaşımla yapılabilir. Nesnel tanımlamalarda kavramların sözlük anlamlarından yararlanılabilir. Öznel tanımlarda ise anlatıcının yorumu bulunur. Tanımlar ..... Nedir? Sorusuna yanıt verir.
''İçtenlik, bir kimsenin kendi benliğini, gerçek düşüncelerini, gerçek duygularını anlaması demektir.''
Örnekleme: Paragrafta ele alınan düşünceyi açıklamak, kanıtlamak,düşünceye inandırıcılık kazandırmak için bir şeyi başka bir şeyle temsil etme yoludur. Somutlama yapılır. Örnekleme paragrafı. Genellikle verilen örnekten sonra biter. Bu durum örnekten önceki cümle, paragrafın ana düşünce cümlesidir. Örnekten sonra paragraf devam ediyorsa, örnekten sonraki cümle ana düşünce cümlesidir.
Tanzimat'ın ikinci döneminin olduÄŸu gibi Servet-i Fünun edebiyatının yaÅŸadığı toplumsal ortam ll.Abdülhamit'in tahtta olduÄŸu dönemdir. O yüzden Servet'i Fünun edebiyatı, Abdülhamit döneminin siyasal ' toplumsal koÅŸullarının izlerini taşır. Abdülhamit dönemi, Osmanlı'nın en zor yıllarına rastlar. İçeride siyasal ve toplumsal bir çalkantı vardır. Dışta da Ä°mparatorluÄŸu yıkmaya yönelik çok yönlü politikalar uygulanmaktadır. Abdülhamit, önceden de sözünü ettiÄŸimiz gibi, yenilgimizle sonuçlanan Osmanlı ' Rus Savaşı'nı gerekçe göstererek, açılışından üç ay sonra, !. MeÅŸrutiyet Meclisi'ni feshetmiÅŸ, anayasayı da süreÂsiz olarak askıya almıştır. Bu, dönemin aydınalannın, sınırlı da olsa deÂmokrasi umutlarının tümden yıkılışıdır. Sansür ve baskı korkunç boyutlarındadır. DöÂnemin sanatçıiarı da siyasal konulardan kaçınmışÂlar, zararsız-sakıncasız konulan iÅŸlemiÅŸler, kuÅŸku uyandıracak bi... (Devam)
Bir cümlede bir sözcük ya da sözcüğün yerini başka sözcük ya da sözcük grupları sağlıyorsa o sözcük grubu gereksiz kullanılmış demektir.
- Ebru, oylama sonucu, sınıf başkanı olarak seçildi.
- Seninle birlikte çarşıya çıkabilirim.
- Bu konu karşılıklı görüşmelerle çözümleneÂbilir.
- Yüksek sesle bağtrmaya başladı.
Bir cümlede eş anlamlı sözcüklerin kullanılması da gereksiz sözcüklerden kaynaklanan anlatım bozukluğu meydana getirir.
Kuzgunculuk tepesindeki büyük evde, Cemal Bey'in iki kızı ve karısının yeğeni Neriman ve üvey kızları Handan yetiştirilmiş, alafranga eğitim görmüşlerdir. Handan, Hüsnü Paşa adlı bir hariciyeciyle evlenmiş, Avrupa'da yasamaktadır. Neriman, Refik Cemal adında biriyle evlenir. Refik Cemal, bir süre sonra, Abdülhamit'e karşı olduğu sezildiği için, Avrupa'ya sürülür. İkisi, mektuplaşırlar. Neriman her haliyle Handan'ın etkisinde ve onun özlemini çektiği için; kocasına hep ondan söz açar. Karşılıklı mektupların konusu hep Handan olmuştur. Nazım, Abdülhamit'e karşı, yurtsever bir gençtir. Handan'la yakından ilgilenmiş, ortak çalışmaları ikisi arasında duygu birliği, bir yakınlık meydana getirmiştir. Ama Handan, her yönden beğendiği Nazım'dan, evlenme teklifi almış olmasına rağmen, evlenme amacından öte sıcak bir ask bulamadığı düşüncesiyle, ikinci isteyeni Hüsnü Paşa'yla evlenmiştir. Bunları daha önce, ... (Devam)
KONUSU: Kitapta, her ne olursa olsun, saflık ve dürüstlüÂğün bir gün mutlaka kazanacağı teması iÅŸlenmektedir.
Küçük Heidi annesini ve babasını küçük yaşta kaybeder. Teyzesi Heidi'ye sekiz yaşına kadar bakar. Bundan sonra küçük kıza büyük babası bakacaktır. Büyük baba görünüşte aksi bir adamdır. Alp dağlarındaki kulübesinde yalnız yaşamaktadır. Heidi'nin gelişi ile her şey çok daha eğlenceli ve güzeldir. Heidi dağlarda küçük çoban Peter ve keçileriyle mutlu günler geçirir.
Heidi Doruklarda:
Alp dede, zamanında büyük bir çiftlik sahibi iken, içki ve kumar yüzünden sıfırı tüketince, bulunduÄŸu topraklan terk etmiÅŸ; uzun yıllar sonra, yanında yetiÅŸkin oÄŸlu Tobias ile geri dönmüştü. Tobias, Heidi'nin annesi ile evlenmiÅŸ; bir yıl sonra, Heidi doÄŸmuÅŸÂtu. Ancak, zavallı kızın babası feci bir iÅŸ kazasında Ölmüş, çok geçmeden annesi de bu dünyadan göç etmiÅŸti. H... (Devam)
Ikınıp sıkınmak : Bir iş yapabilmek için kendini çok zorlamak.
Irz düşmanı: Başkalarının namusuna göz diken ve isteğini yasa ve ahlakdışı yollarla sağlamaktan çekinmeyen kimse.
Irz ehi: Namuslu (kimse).
Irzına geçmek (ırzını bozmak) : -1. Zor kullanarak bir kimseyle cinsel ilişkide bulunrriak. -2. Bir şeyi bozmak, yozlaştırmak.
Isıtıp ısıtıp Önüne koymak (bir şeyi) : Daha önce söz konusu olan bir konuyu ikide bir gündeme getirmek. (Kars. Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp öne sürmek.)
Kitabın yazarı bu eseri için ÅŸunları söylemektedir: "Bu kitap ne bir hikâyedir ne masal ne de roman.. Zamanı, meÂkânı, vakaları, ÅŸahısları, isimleri hatta vakalarının seyri, sırası ve detaylarının yüzde doksanı ile otantik ve yaÅŸanmış bir devrin, gerçek ve yaÅŸanmış bir hayat tablosudur." Samiha Ayverdi'nin Ä°brahim Efendi Konağı adlı eseri hem bir ailenin hem de bir devÂletin dramıdır. Eserdeki hikaye, görkemli bir konakla birlikte muhteÅŸem bir devletin yıkılışıdır. Pek çok yazar Ä°brahim EfenÂdi Konağı'nı yazarın en büyük eseri olarak görmektedir.
İbrahim Efendi Konağı Kahramanları (Kişileri):
ibrahim Efendi: Meclis-i Maliye reisidir. 80 yaşındaki Ä°brahim Efendi varlıklı, nüfus sahibi bir kiÅŸidir. GeniÅŸ bir çevÂresi vardır. Tam bir Osmanlı aristokratıdır.
Hilmi Bey, Bahise Hanım: Ä°brahim Efendi'nin karÂdeÅŸleridir.
1876'da açılan I. MeÅŸrutiyet Meclisi 1877'de ll.Abdülhamit tarafından, Osmanlı ' Rus Savaşı gerekçe gösterilerek kapatılır. Anayasa yürürlükten kaldırılır. Aydınlar üzerinde bir baskı, sürgün ve jurnal dönemi baÅŸlar. Bu baskı sonucu yıldırılan, etkisizleÅŸtirilen saÂnatçılar, toplumsal konulan bırakarak bireysel koÂnulara yönelirler.
1. Bu döneme " sanat sanat içindir" ilkesi egeÂmendir. Toplumu sanat ürünleriyle dönüştürme, bir yana bırakılıp, sanatsal kaygılar ön plana çıkarılır.
2. Şinasİ'nin başlattığı dilde sadeleşme çabaları bütünüyle duraklar. Dil ağırlaşır. Açık anlatım yerini kapalı ve sanatlı anlatıma bırakır.
3. Gazetecilik, ilk dönemdeki toplumsal etki ve işlevini yitirir. Gazetelerdeki siyasal ve toplumsal içerikli yazılar yerini günlük sıradan olaylara bırakır. Toplumsal makalenin yerini de edebi makale alır.