1901'de Servet-i Fünun dergisinin kapatılmasıyla, Edebiyat-ı Cedide topluluğu dağılmış; edebiyat dünyasında II. Meşrutiyet'in ilanına (1908) kadar sürecek bir boşluk doğmuştur. II. Meşrutiyet'in ilanıyla meydana gelen özgürlük ortamı, Fecr-i Ati (Geleceğin Işığı) topluluğunun ortaya çıkışını kolaylaştırmış, Servet-i Fünun dergisinin kapatılmasıyla dağılan kimi sanatçılarla genç yazar ve şairler bu topluluğu oluşturmuşlardır.
Fecr-İ Ati Edebiyatının Temsilcileri:
Ahmet Haşim
Refik Halit (Karay)
Emin Bülent (Serdaroğlu)
Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)
Tahsin Nahit
Faik Ali (Ozansoy)
Celâl Sahir (Erozan)
Fuat Köprülü
Hamdullah Suphi (Tanrıöver)
Sahabettin Süleyman
Ali Canip (Yöntem)
Cemil Süleyman İzzet Melih
• Faik Ali Ozansoy'un önerisiyle "Fecr-i Ati" adını benimseyen topluluk, uzun ömürlü olamamış ve Milli edebiyat hareketinin doğusuyla dağılıp gitmiştir (1912... (Devam)
KONUSU: Hüseyin Rahmi Gürpınar, cin, peri ve gulyabani gibi boş inançların kötüye kullanılarak, saf ve namuslu insanların nasıl kandırıldıklarını anlatmaktadır.
Mubsine Hanım:
Muhsine Haram ve Haa Hasan Efendi, ilerlemiş yaşlarına rağmen birbirlerini çok seven, birbirlerine karşı hep sevgi dolu muhabbetler eden kişiler olduklarından, onlara ben de bir sevgi beslerdim. Bir gün bunun sırrını sordum. Muhsine Hanım bana uzun uzun anlattı. Yazdıklarım, Muhsine Hanım'ın kendi ağzında hayat hikâyesidir:
"Gençliğimde hoppaca bir kızdım. Dünyayı, Konya'yı bilmezdim. Anam babam erken öldü. Genç yaşımda komşu ellerine kaldım. Sağ olsunlar, her ihtiyacımı karşılamaya çalıştılar. Biraz erken de olsa, çeyizimi düzerek, beni herifin birine verdiler. Kör olası sarhoş ve soysuz çıktı. Her gün dayak, her gün dayak.. Canıma tak etti. Üç sene dayandıktan sonra, bohçamı alıp kaçtım. Boşandım, kurtuldum.
Romanda, bir aşk anlatılırken, aynı zamanda Sultan Abdülaziz dönemi Türkiye'sinden görüntüler de verilmektedir.
Meğer roman yazmak ne güç bir İşmiş! Saatlerdir iki cümleyi bir araya getiremiyorum. Oysa ki, kolay sanıyordum. Ben ki, ne kadar çok kitap okudum. Bunların etkisinde kalarak, hayatımın romanını yazmaya karar verdim. Çok müsvedde karaladım, baktım ki yazdıkça anlatmak istediğim konudan uzaklaşıyorum, ben kelimelere hakim olacağım yerde, onlar beni alıp sürüklüyorlar.
Evet, ben bu satırları yazan bin faciadan arta kalmış kırk beşlik, ellilik Münire kadın, "Ben otuz beş yıl, hep aynı erkeğin aşkı ile yanıp kavruldum" demekten başka söyleyecek bir söz bulamıyorum. Aslında, Cemil Bey'i ne zaman, kaç yaşımda sevmeye başladığımı da tam olarak bilmiyorum. Daha küçük yaşlarda, oğlan olsun, kız olsun onu bütün arkadaşlarımdan kıskanırdım. Bir gün, oyun esnasında Cemil Bey'i S... (Devam)
Dilimizde ikilemeyi oluşturan sözcükler -yeni bir anlam yaratmadığı sürece- ayrı yazılır, araya hiçbir bir noktalama işareti konmaz:
- Er geç başaracaksın.
- Art arda dizilmişlerdi.
* Beni birdenbire karşısında görünce çok şaşırdı. (Bu cümlede "birdenbire" ikilemesi kalıplaşarak "aniden" anlamı kazanmıştır. Dolayısıyla burada birleşik yazılmaz zorundadır.) (Devam)
Şair, burada milletine seslenerek, ona, korkmamasını, sadece Türk milletinin daima parlayan yıldızı olan bayrağın, yurdumuzun üstünde son ocak tütünceye kadar dalgalanacağını söylemektedir.
İKİNCİ KIT'ANIN AÇIKLAMASI:
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl!
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
Bu kıt'ada, şâir, gayet hiddetli bir şekilde, aynı zamanda da yalvararak, bayrağa sesleniyor: 'Ey nazlı hilâl, Hakk'a tapan, istiklali İçin hiçbir milletin dökmediği kadar kanını dökmüş bulunan, b... (Devam)
a. Çok sözcüklü özel adların kısaltılmasında, her sözcüğün ilk harfi büyük yazılır ve harfler arasına nokta konulmaz. Bu kısaltmalara getirilen ekler kesme işaretiyle ayrılır ve kısaltmanın okunuşuna uyar:
- TRT'ye.THY'nin.YSE' deki, BOTAŞ'ta...
b. Sözcük kısaltmalarında ilk harf büyük yazılır, diğer harfler küçük yazılır ve sonuna nokta konur:
Bilindiği gibi Mevlânâ'nın en büyük eseri Mesnevı'sidir. Eser, aruzun fâ'ilâtun fâ'ilâtun fâ'ilun kalıbıyla yazılmış olup 6 cilt, 25618 beyittir. Varlıkta birlik anlayışını birtakım hayali veya realist hikayelerle; insanlar arasında olduğu kadar hayvanlar arasında da geçen vakalarla anlatmaya çalışan bir eserdir. Mevlânâ'da hakiki müslümanlık şüriyetin en yüksek derecesi ile ifade edilmiştir. Ve bu müslümanlık şeklin değil, mananın müslümanlığıdır.
Mesnevi'deki en önemli özellik çok derin konuları bile rahat ve anlaşılır bir şekilde anlatmasıdır. Mevlana birçok konuyu ilhamının sesine uyarak içine doğduğu gibi söylemiş ve büyüleyici bir eda yakalamıştır. O, düşüncelerini uzun uzun bir kâğıda döküp sonra üzerinde düzeltme falan yapmamıştır. Bu arada Mevlânâ, basit; fakat düşündürücü ve bilhassa buluş kabiliyetini gösteren deliller getirir, örnekler verir, anlatmak istediği şeyi... (Devam)
KONUSU: Dilencilik mesleğinin incelikleri anlatılırken, aynı zamanda, Osmanlı Toplumunun son dönemleri ile, Cumhuriyet döneminin ilk yılları gayet açık ve akıcı bir şekilde aktarılmakta, bir insana verilebilecek en büyük "sadaka"nm ise sevgi olduğu vurgulanmaktadır.
Şimdi olduğu gibi, çocukken de canım çok kıymetli idi. Yaşıtlarım her türlü oyunu oynarlarken, ben sadece onları seyretmekle yetinirdim. Hatta gelip bana sataştıklarında dahi, gücüm kuvvetim yerinde olmasına rağmen, hiç rahatımı bozmaz, kaale almazdım. Anlayacağınız, intikam duygusu ben de ta çocukluğumdan beri mevcut değildi. Ben, neticeye varmak için, niyaz etmek yolunu seçenlerdenim. Meslek icabı gayet iyi bilirim: Oldukça dişe dokunur bir çıkara dayanmayan konularda rica ve niyaz en kuvvetli silahtır. Yalvarmasını, amma usul ve adabına göre yalvarmasını bilen insan için açılmayacak kapı, erilmeyecek mertebe yoktur.
KONUSU: Kitapta, insanların "vakit nakittir" diyerek, sürekli olarak çalışıp, birbirlerine ve doğadaki güzelliklere zaman ayırmadıkları ve süreç içerisinde nasıl birer makine parçası haline geldikleri akıcı bir tarzda anlatılmaktadır.
BİRİNCİ BOLUM:
Büyük Bir Kent ve Küçük Bir Kız:
Çok eski zamanlarda, sıcak ülkelerde, büyük ve görkemli kentler vardı. Büyük saraylar, tapınaklar ve şatoların yaranda, kentin arka taraflarında, daracık sokaklar, eğri büğrü evler de bulunurdu. Aynı zamanda, insanların bir araya gelip, konuşmaları ve tartışmaları için geniş meydanlar da bulunurdu. Hepsinden önemlisi, bu kentlerde, günümüzdeki sirklere benzeyen, taştan basamakları olan, büyük tiyatrolar da vardı.
O günlerin üzerinden binlerce yıl geçti. O kocaman tiyatrolardan bugün sadece yıkıntılar kaldı. İşte bizim Momo'nun başından geçen olaylarda böyle bir kentte yaşandı.
1915 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Naki Tezel bir folklor araştırmacısıdır. Tezel 1940 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirmiş, ardından bazı nahiye ve ilçelerde kaymakamlık yapmıştır. Bir süre sonra Basın-Yayın Genel Müdürlüğü ve Ticaret Bakanlığına bağlı dairelerde çalışmış, sonra da İş ve İşçi Bulma Kurumu' nda müdürlük yapmıştır. 1960-1966 yılları arasında ise Sosyal Sigortalar Kurumu Müşaviri olarak görev yapmıştır. 1971 yılında emekli olarak memuriyet hayatına son noktayı koyan Tezel, 1980 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. En çok ilgi gören eseri Türk Masalları adlı eseridir.
Naki Tezel Eserleri
Yazıları Yeni Türk, Halk Bilgisi Haberleri, Varlık, Türk Dili, Hisar, Ulus gibi dergi ve gazetelerde yayınlanmıştır. Ayrıca Keloğlan Masalları, Köroğlu Masalı, Bilmeceler ve Mâniler, Çocuk Masalları, Türk Halk Bilmeceleri ve Türk Masalları gibi de... (Devam)
Nokta (.) - Her bildirme cümlesinin sonuna konur. Nokta, duraklama yapılacağını gösterir. - Kısaltmalarda kullanılır. Örnek: T.C., Prof., Dr., Alb., Sb. - Kuruluş adlarında nokta kullanılmasa da olur: Örnek: TBMM, ABD, AET, BM Kısaltmalardan sonra getirilen ekler, kesme işaretiyle ayrılır. Ekler kısaltmanın okunuşuna uyar: PTT'ye, DSİ'nin, BM'de Virgül (,) - Yazıda sıralanan eş görevli sözcükler, söz grupları, cümleler arasına konur: Türk, öğün, çalış, güven. - Cümlede özel olarak vurgulanması gereken sözcüklerden sonra kullanılır: Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir nokta-i nazardan istifade ederiz. - Cümle içinde arasözler ve aracümleler çizgi veya parantez içinde de gösterilebilir: Örnek olsun diye -örnek istemez ya- söylüyorum. - Anlama güç kazandırmak i&c... (Devam)
Ocağına düşmek : Bir kimseye korunması için sığınmak ya da ondan
yardım istemek.
Ocağına incir dikmek, (ocağına darı akmak, ocağını söndürmek): Bir insana büyük kötülüklerde bulunmak, evini barkını, soluğunu çocuğunu yok etmek, darmadağın etmek.
Ocağını söndürmek : Evinin, ailesinin dağılmasına yol açmak.
Odsuz ocaksız: Çok yoksul, aç ve barın aksız.
Oflayıp puflamak : Herhangi bir şey ya da kimseden ötürü büyük sıkıntı duymak.
O gün bugün: Söz konusu durumun olduğu günden bu yana.
Oh canıma değsin :Birinin başına gelen kötü bir olaydan duyulan sevinci anlatır.
Oh çekmek : Bir başkasının düştüğü kötü bir duruma sevinmek.
Oh demek: Sonunda rahata kavuşmak, rahat bir duruma geçmek.
Oh olsun : Söz dinleyemeyerek,, yanlış işler yaparak kötü duruma düşenlere "Çok iyi olmuş." anlamında söylenir.
Türkçe cümle yapısında öğe dizilişi şöyledir: Özne + tümleçler + yüklem. Yüklem sonda bulunur. Ama meselâ şiirde yüklem cümlenin herhangi bir yerinde olabilir. Diğer öğelerin yeri önem sırasına göre değişebilir. Yüklemin cümle sonunda olup olmamasına göre cümleler ikiye ayrılır:
1. Kurallı (Düz) Cümle Yüklemi sonda bulunan cümledir. Dilimizin söz dizim özelliğine göre asıl öğe sonda, yardımcı öğeler de başta bulunur. Kapalıçarşı'da birkaç istikametten düdük sesleri gelmeye başladı. Bu, her akşam üzeri çarşı bekçilerinin verdiği bir işarettir ki, kapanma saatinin geldiğini ve dükkanını kapamaya geç kalanların acele etmesini ilân eder. O saatt... (Devam)
Pandomim kopmak ; Kavga «^kmak, tartışma olmak Paniğe kapılmak: Meydana gelen dairden ötürü ansızın telaşlanmak, aşırı biçimde etkilenmek, korkmak Paniğe vermek (ortalığı): Çok korkutmak, dehşete düşürmek.
Papara yemek: Azar işitmek, paylanmak.
papaza kızıp perhiz (oruç) bozmak (yemek) : Başkalarına kızıp kendisine yarar getirmeyecek davranışta bulunmak. Para babası: Çok zengin kimse.
Para bozmak: Bütün parayı ufak paralar haline getirmek, ufak paralarla değiştirmek.
Para canlısı: Parayı çok seven kimse.
Para çekmek: -1. Belli bir yere, kimseye yatırılan paranın bir bölümünü ya da hepsini gerektiğinde geri almak. -2. Başkasından sürekli olarak birtakım bahanelerle para almak.
Para (parası) çıkışmamak : Para yetişmemek, parası yetecek miktarda olmamak.
Paradan çıkmak: Bir iş ya da kişi uğruna çok para harcamak, masraf
etmek.
Para dökmek : Bir iş ya da kimse uğruna çok para har... (Devam)