Ikınıp sıkınmak : Bir iş yapabilmek için kendini çok zorlamak.
Irz düşmanı: Başkalarının namusuna göz diken ve isteğini yasa ve ahlakdışı yollarla sağlamaktan çekinmeyen kimse.
Irz ehi: Namuslu (kimse).
Irzına geçmek (ırzını bozmak) : -1. Zor kullanarak bir kimseyle cinsel ilişkide bulunrriak. -2. Bir şeyi bozmak, yozlaştırmak.
Isıtıp ısıtıp Önüne koymak (bir şeyi) : Daha önce söz konusu olan bir konuyu ikide bir gündeme getirmek. (Kars. Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp öne sürmek.)
Ünlü Fransız fikir adamı Volter, bizim için şöyle söylemiştir: "Türklerin sanatı liderliktir."
Evet, ne yazık ki, tarihinin hemen her döneminde emperyaÂlist batı ile savaÅŸmış bulunan, vermiÅŸ olduÄŸu eÅŸsiz kurtuluÅŸ savaşı ile bütün dünyadaki mazlum milletlere örnek olmuÅŸ olan, taraflı tarafsız, dost düşman hemen herkesin hayranlığını kazanmış bulunan bu yüce milleti, tıpkı, bundan iki yüz yıl, yüz elli yıl, yüz yıl önce olduÄŸu gibi bugün de bölmeye, parçalamaya çalışmakta bu vatanı elimizden almaya çalışmaktadırlar. Bu bir paranoya deÄŸil, gerçeÄŸin ifadesidir. Girmek için can attığımız AB'nin bize karşı ne kadar art niÂyetli olduÄŸu son geliÅŸmelerle iyice açığa çıkmıştır. Avrupa'da yayınlanan dergi ve gazetelerde, Türkiye'nin Avrupa BirliÄŸine girme giriÅŸimleri alaya alınmakta, yapılan karikatürlerde, köpek kapısından girmeye çalışan Türk görüntü... (Devam)
Eser, Ä°stanbul'un Ä°kinci Dünya Savaşı zamanını ele almaktadır. Kentte baskın tehlikesine karşı geceler karartılmaktadır. Åžehirde saÄŸcı solcu davaları ve sıkıyönetim de baÅŸ göstermektedir. Karartma Geceleri romanının ana kahramanı olan Mustafa Ural, böyle bir dönemde yazdığı kitaplardan dolayı tutuklanan bir aydın olarak ele alınır. Biyografik özelÂlikler taşıyan Rıfat Ilgaz'ın bu romanında bir aydın kiÅŸinin fikirlerinden dolayı düştüğü sıkıntılı durumlar ve savaÅŸ dönemi Ä°stanbul'unun siyasi, ekonomik orÂtamı çarpıcı bir ÅŸekilde sunulmaktadır.
Karartma Geceleri Kahramanları (Kişileri):
Mustafa Ural: Yıllarca öğretmenlik yapmış, mesleğine derinden bağlı bir toplumcudur. Dönemin solcu kesimiyle benzer düşünceler paylaşır. Kitapları yüzünden tutuklanan aydınları temsil eder.
Şükran Hanım: Mustafa Ural'in karışıdır. Derleme müÂdürlüğünde çalışan bir memurdur ... (Devam)
Cemal: Nevin ile aynı köyde yaÅŸaÂyan, sıradan bir balıkçıdır. ÇoÄŸunlukla argo kelimeler kullanan, pervasız, tam bir halk insanıdır. Nevin'le bir ara aÅŸk maceÂrası yaÅŸar.
Nevin: Romanın ana kahramanıdır. Konsolos Vildan Bey'in kızıdır. Batı memleketlerinde öğrenim görmüş, çevresine göre oldukça serbest, biraz erkek mizaçlı bir kadındır. Boşanmıştır ve kimlik arayışına girmiştir.
Konsolos Vildan Bey: Güzel ve heyecanlı bir gençlik dönemi yaşamış, emeklilik zamanında da o günlerini anımsayarak yaşayan, geniş düşünceli, Batılı bir burjuva adamıdır.
Özdemir: Nevin'in kocasıdır. Gazetecilikle geçimini sağlamaktadır. Romanda daha çok eşiyle ilişkisi üzerinde durulmuştur. Eşini ihtiyaç duyduğu bir nesne gibi gören, hissiz ve arzularına düşkün bir adamdır.
Biletçi Çocuk: Halktan bir baÅŸka kesimi simgeler. Yeni yetiÅŸmekte olan, ÅŸehir içinde köy kÃ... (Devam)
Hükümdarlar için hazırlanmış olan ahÂlakla ilgili bir Hint masal kitabıdır. Beydeba tarafindan kaleme alınmıştır. Kelile ve Dimne ismi masalın iki baÅŸ kahramanı, yani iki çakal olan Kalilag ve Damnag'dan adını almıştır. Bu masal kitabı öncelikle Sanskritçe'den Pehleviceye ve Pehleviceden Arapçaya tercüme edilmiÅŸtir. Ardından Batı dillerine de çevrilen eser, hem DoÄŸuda hem Batıda büyük bir raÄŸbet görmüştür.
Hikâyeler Bin bir Gece Masalları'nda olduÄŸu gibi iç içe girmiÅŸ çerçeve hikayelerden oluÅŸur. Pança-Tantra beÅŸ bölümÂle bir giriÅŸten müteÅŸekkildir. Her bölümde bir çerçeve hikaye, onun içinde de hikâyecikler, manzum hikmetler vardır. HikâÂyenin yazılış gayesi, Mehapur hükümdarının tembel üç ÅŸehÂzadesini adam etmektir.
Kelile ve Dimne bölümleri:
I. Bölüm: DostluÄŸun bozuluÅŸu. Kahramanlar: Kral Aslan, müşaviri boÄŸa ve nedimleri iki çakal. DoÄŸu dillerine çevrilirÂken es... (Devam)
Mâni sözcüğünün "mana" kelimesinden türediÄŸi görüşleri vardır. Maniler dört dizeden oluÅŸan, genellikle yedili hece ölçüsünde, aaxa ÅŸeklinde kafiyeli manzum bir edebiyat türüÂdür. Ãœlkemizin bir çok yöresinde, eÄŸlence günlerinde, düÂğünlerde, bayram vb. anlarda hemen bir mani söylenir. DaÂha önceden öğrendiÄŸi, bir kültürel miras olarak koruduÄŸu bu mâni, hemen herkes tarafından kolayca anlaşılır. Dili sade ve akıcıdır; içinde halkın anlamayacağı yabancı kökenli kelimeÂler yoktur. Manilerde üçüncü dizenin uyak bakımından baÂğımsız olması mani yakıcıya kolaylık saÄŸlar. Ä°lk iki dize giriÅŸ niÂteliÄŸindedir. Dörtlüğün anlam yükünü üçüncü ve dördüncü mısralar taşır. En güzel maniler ilk dizesiyle son dizesi arasınÂda gizli bir mana kurabilen mânilerdir. Böylece iç dünya ile dış âlem kaynaÅŸtırılabilir. (Devam)
Kasabanın giriÅŸinde Foster'lere ait, üzerinde sanki dersin "Bana girmeyin" diye levha bulunan, kare ÅŸeklinde bîr ev ve bir koru vardır. Bu koruya da ÅŸimdiye kadar hiç kimse gitmemiÅŸtir. Evin tek çocuÄŸu VVinnie de oraya hiç gitmemiÅŸtir. Zaten, buraya birileri girmiÅŸ olsa idi, ortadaki diÅŸbudak aÄŸacının kökleri arasınÂdan çıkan küçük pınarı, çakıl taÅŸlarıyla gizlenmiÅŸ olmasına raÄŸÂmen bulacaklardı. Ä°ÅŸte o zaman öyle büyük bir felâket olurdu ki; bu ihtiyar ve yorgun dünya, ateÅŸten çekirdeÄŸine kadar zangır zangır titrerdi.
AÄŸustosun ilk günlerinden birinde, bayan Mae Tuc erken uyandı ve yanında uyuyan kocasına bakarak "Çocuklar yarın eve gelecekler" dedi. Agnus aniden uyandı ve "BenÄ° niye uyandırdın, hepimizin cennete gittiÄŸi o rüyayı görüyordum" deyince, kadın "SüÂrekli o rüyayı görmenin ya yararı var ki? Nasılsa hiçbir ÅŸey deÄŸiÅŸmeyeÂcek" diyerek cevap verdi. Sonra ye... (Devam)
ÇocukluÄŸunda ve delikanlılığında ele avuca sığmazdı. GüÂcünün, kuvvetinin sahibi deÄŸil; gücü, kuvveti onun sahibiydi. AÄŸabeyleri Gündüz ve Sava'ya hayrandı. Åžeyh Edebali ile tanıÂşınca hayatının ÅŸekli tamamen deÄŸiÅŸti.
OturmuÅŸ, ta Amuderya'dan Söğüt'e kadar olan yolun uzunÂluÄŸunu hesaplıyor, dünyanın ne kadar büyük olduÄŸunu düşünüÂyordu. Edebali ona ne düşündüğünü sorunca, aynı ÅŸeyleri söyleÂdi. Edebali de ona: "Dünyayı büyük gösteren bizim küçÃ... (Devam)
Paragrafta Dil ve DüÅŸünce Akışı Bir paragrafta dilin baÄŸlayıcı öÄŸeleri ve düÅŸünce bütünlüÄŸü çok önemlidir. EÄŸer bir paragrafta düÅŸüncenin yönü birden deÄŸiÅŸmiÅŸse ve baÄŸlayıcı öÄŸeler (özellikle baÄŸlaçlar) paragrafın ana çizgileriyle uyum içinde deÄŸilse paragrafta bir aksaklık var demektir. Paragrafta Yapı Bir paragrafta; giriÅŸ, geliÅŸme, sonuç bölümleri ile karşılaşırız. GiriÅŸ Cümlesi 1. Konunun ortaya konulduÄŸu cümledir. 2. Genelden özele (tümdengelim) yöntemiyle ortaya konuÅŸmuÅŸ paragraflarda konu cümlesi (giriÅŸ cümlesi) ana düÅŸünceyi de yansıtır. 3. Tümevarım (özelden genele) yöntemiyle ortaya konulmuÅŸ paraflarda giriÅŸ cümlesi bize sadece konuyu bildirir. 4. Dil ve düÅŸünce yönünden bağımsızdır. Yani kendinden önceki c&uu... (Devam)
Paragraf, bir metnin en küçük düşünce birimidir. Parağraf; konu, ana fikir ve yan düşüncelerden meydana gelir. Bu nedenle paragrafta yer alan düşünceler arasında bir zincirin halkaları gibi bir ilişki vardır. Paragrafta her cümle kendinden önceki cümlede vurgulanan kavramı açıklar.
Giriş Bölümü: Paragraftaki konuyu, bakış açısını belirten cümle ya da cümlelerdir. Çoğu kez ilk cümledir. Bu cümlelerde bağlantı öğesi yoktur. Bağlantı Öğesi, bir cümleyi kendinden önceki cümleyle bağlayan sözcüklerdir. Bunlar; "ise, kimi, birde, bunun için, oysa, ve, ile..."
KONUSU: Robin Hood, tıpkı biztm KÖroğlu gibi, haksızlara ve zalimlere karşı çıkmakta, zenginden alıp fakire vermektedir.
Robin Hood'un Kanun Kaçağı Oluşu:
Robin, on sekiz yaşırfda, gücü kuvveti yerinde, gayet iyi ok kullanabilen^ bîr gençtir. Nottingham Åžerifi'nin düzenlemiÅŸ olduÂÄŸu bir okçuluk yarışmasına katılmak için ormandan geçerken, ormancılar kendisine laf atarlar ve aralarında çıkan hır gür sonuÂcu, iJRobin bir ormancıyı oklayarak öldürmek zorunda kalır. YapÂtığı iÅŸe çok piÅŸman olmuÅŸtur amma, iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸtir. Ölen orÂmancı, Nottingam Åžerifi'nin akrabası olduÄŸu için, Åžerif Robin'in yakalanması iÅŸine Özel bir Ä°lgi gösterir. Amacı, hem akrabasının intikamını almak, hem de iki yüz pound tutarındaki ödülü elde etmektir. Bu olay üzerine kanun kaçağı durumuna düşen Robin, bir yıl boyunca Shenvood ormanına saklanın ve çevresine, çeÅŸitli sebepÂlerden dolayı, büyük bir ... (Devam)
Saati saatine : Tam zamanında, na onca, ne sonra.
Saati saatine uymamak : Durumu, tavırları sık sık değişmek bir öyle böyle olmak; bir saati bir saatine uymamak.
Saat tutmak : Bir iÅŸe baÅŸlama saatini aynntyîa saptamak ve bitinceye kadar geçecek zamanı belirlemek için sürekti olarak ya da sık ak saÂatine bakmak.
Sabaha çıkmamak: Hasta sabah olmadan ölmek. Sabah akşam: -1. Bir sabah bir akşam dmak üzere. -2. Her zaman, hiç ara vermeden.
Sabahı etmek (bulmak): Akşam başlanan bir iş uğruna bütün geceyi uykusuz geçirmek
Sabahın köründe : Daha ortalık ağarmadan, çok erkenden.
Kitap Özeti (Şık özeti- Hüseyin Rahmi Gürpınar)Â
Doğuştan aptal denecek kadar saf olan Satırzade Şöhret Bey alafrangalığa özenir. Madam Potiş isminde ahlak bakımından düşkün bir kadına rastlar. Onunla birkaç gün daha yasayabilmek için "İstanbul'da bir eşi daha bulunmaz cerbezede ve kadınlarca eli bayraklı tabir edilen derecenin pek üstünde edepsiz bir kadın olan" annesinin küpelerini çalıp satar ve metresiyle bir lokantada yemek yemeye giderken yanlarına modaya uygun olmak için bir de köpek alırlar. Köpek, başlarına türlü bela getirir. Sokakta öteki sokak köpekleri bunlara hücum eder, iki sarhoş Ermeni külhanbeyi kendi şiveleriyle bunun hakkında iddiaya girişip kavgaya başlarlar. Gittikleri lokantayı köpek altüst eder. Şöhret Bey cebindeki bütün para ile bu ziyanı ödemek mecburiyetinde kalır. Madam Potis'i de eski tanıdığı bir serseri götürür. Geceleyin Madam Potis'in kiracı olduğu eve gidip onu arayan Şöhret... (Devam)
Bir konuşmacı tarafından bir yerde toplanmış topluluğa, bir düşünceyi coşkulu bir diile anlatmaya denir. Bunlara, "yaşatıcı yazılar" da diyebiliriz. Öyküleme anlatım biçiminin ağırlıklı kullanıldığı, okuyucunun bilgisini artırmaktan çok hayal dünyasını zenginleştirmeyi amaçlayan yazı türleridir:
Bir gerçeğe inanan bir insanın toplumu bu gerçeğe inandırmak için özünün bütünü ile yaptığı telkin sürecine hitabet; bir fikri, bir davayı karşısındaki insanlara dil ustalığı ile açıklamaya hitabet sanatı; toplum önünde bu konuşmayı yapana hatip; bir insan topluluğuna bir fikri vermek bir ülküyü aşılamak amacıyla söylenen sözlere ise nutuk veya söylev denir.
Hatiplik sanatı, insanlık geçmişinin en eski ve en köklü sanatlarındandır. Bu sanatla peygamberler ve din adamları insanları doğru yola davet etmişler; padişahlar, krallar ve kumandanlar ordularına bu sanatla hükmetmi... (Devam)
Tabakhaneye bok mu götürûyorsun? : 'Niçin bu. kadar acele ediyorÂsun? Ä°ÅŸin çok mu acele, çok mu önemli?" anlamında, alay yollu söyÂlenir.
Tabana kuvvet: "Söz konusu yere yayan gitmekten başka çare yok."
anlamında,"
Tabana kuvvet koşmak : Çok hızlı koşmak.
Tabanı yanmış gibi dolaşmak : Sürekli olarak oradan oraya gedmek
Tabanları yağlamak : -1. (Alay yollu) Uzak bir yere gitmeye hazırlanmak -2. Hızlı koşmak, kaçmak
Taban tabana zıt: İki şey, birbirine her yönüyle zıt.
Taban tepmek (patlatmak) : Uzun süre yd yürümek
Tabanvayla gitmek : Yayan gitmek, yürüyerek gitmek
Taç giymek : -1. Tahta geçmek -2. Kral ya da kraliçe seçilmek
Taçsız kral (kraliçe): Bir konuda en üstün başarıyı elde etmiş, ün yapmış kimse.
Tadı damağında kalmak: Bir yiyeceğin tadını ya da iyi yaşanmış bir olayın olumlu izlerini unutamamak
Tadı kaçmak (gitmek): -1. Tatsız bir duruma gelmek -2. Bir şey hoşa gid... (Devam)
Bu roman Halikarnas Balıkçısı'nın yazdığı tarihi roman olarak en gerçekçi romanlardan biridir. Yayımlandığı dönemde Aganta Burina Burinata kadar ilgi görmüştür.
Uluç Reis Konusu:
16. yy'da, cihan hakimiyetini elde etmeye çalışan Osmanlılar ile onu engellemeye çalışan Avrupalıların denizlerdeÂki mücadeleleri anlatılmaktadır.
Uluç Reis özeti
 Anadolu kıyılarının karşısındaki bütün adalar, hatta AnadoÂlu kıyılarının çoÄŸu uç noktalan. Sen Jan şövalyelerinin ellerindeydi. Bu haçlı şövalyeleri, dini taassupları dolayısıyla, ne kadar Türk öldürürlerse o kadar çok sevap iÅŸlediklerine inanırlardı..
1557 yılının Haziran ayı içinde, Sen Jan şövalyelerine ait, Fransız Dük Da Loren'in komutasındaki beÅŸ kadırgalık filo, Türk kanı içmek, Türkleri öldürmek için Malta'dan demir aldı. Yolda, önlerine çıkan bir Türk ticaret gemisi ve Türk yolcu gemisine saldırarak ele geçirdiler. Gemi KaptanÄ... (Devam)
Yabana atmak (bir şeyi) : Onu önemsememek, önemsiz görmek.
Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: "Ya buranın koÅŸullarıÂna uyup çalışırsın ya da buradan gidersin." anlamında, tehdit yollu söylenir.
Ya dayak (sopa) yememiş, ya sayı bilmiyor: Özellikle parayla ilgili bir konuda aşın bir görüş belirten kimsenin bu durumu için söylenir.
Ya devlet baÅŸa, ya kuzgun leÅŸe : "Öyle bir iÅŸe giriÅŸiyorum ki ya baÅŸaÂrırım ya da yok olur giderim." anlamında.