Saati saatine : Tam zamanında, na onca, ne sonra.
Saati saatine uymamak : Durumu, tavırları sık sık değişmek bir öyle böyle olmak; bir saati bir saatine uymamak.
Saat tutmak : Bir iÅŸe baÅŸlama saatini aynntyîa saptamak ve bitinceye kadar geçecek zamanı belirlemek için sürekti olarak ya da sık ak saÂatine bakmak.
Sabaha çıkmamak: Hasta sabah olmadan ölmek. Sabah akşam: -1. Bir sabah bir akşam dmak üzere. -2. Her zaman, hiç ara vermeden.
Sabahı etmek (bulmak): Akşam başlanan bir iş uğruna bütün geceyi uykusuz geçirmek
Sabahın köründe : Daha ortalık ağarmadan, çok erkenden.
1920-1993 yıllan arasında yaÅŸamıştır. Ä°stanbul ÃœniversiÂtesi Felsefe Bölümü'nü bitirmiÅŸtir. Öğretmenlik ve yöneticilik yapmıştır. Önce Garip akımının etkisinde olan ÅŸiirler yazmışÂtır. Bu ÅŸiirlerde gündelik hayatın sevinç ve mutluluklarını, avaÂrelikleri dile getirmiÅŸtir. Daha sonraki ÅŸiirlerinde ise kiÅŸinin evÂrendeki yeri, deÄŸeri felsefi bir bakışla iÅŸlenmiÅŸtir. Öykülerinde ise küçük insanın psikolojisini, aile bireyleri arasındaki iliÅŸkiÂleri anlatmıştır.
Asıl adı Ebu Abdullah MuÅŸarrif b. Muslih el-Åžirazî olan, ancak Sadi-i Åžirazi olarak tanınan ÅŸair, Ä°ran'ın yetiÅŸtirmiÅŸ olÂduÄŸu en büyük ÅŸairlerdendir. 12 yaşında yetim kalan Sadî, ilk tahsilini Åžiraz'da tamamladıktan sonra, MoÄŸol istilası üzerine M.1225 yıllarında BaÄŸdat'a gelir. BaÄŸdat'ta Nizamiye medreÂsesinde tahsilini tamamlar, ardından Åžark-Ä°slam ülkelerini gezmeye baÅŸlar. Kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla Sadî önÂcelikle Elcezire, Suriye, Anadolu, Mısır, MerakeÅŸ, Azerbaycan, Belh, Gazne ve Pencap yolundan ilerleyerek Gücerat'a uÄŸrar. Uzun süre Delhi'de kalır, meÅŸhur ÅŸair Emir Husrev-i Dihlevî ile burada tanışır. Sonra yolculuÄŸuna devam eder, bir ara Kudüs'e giderken Frenklerin eline düşer. Daha sonra Trablus-ÅŸam'da esirlerle birlikte hendek kazarken, ileri gelen bir Halepli kendisini 10 dinar karşılığında esirlikten kurtarır. EsirÂlikten kurtulan Sadî, Halep'e geldikten sonra bu adamın kıÂzıyla ev... (Devam)
Åžiirlerini, yedi kitaptan oluÅŸan, "Safahat" (safhalar, evreÂler) ismini verdiÄŸi, tek bir kitapta toplamıştır. Bu kitabın içinde:
1- "Safahat; Ä°lk ÅŸiir kitabıdır. İçinde 42 manzume ve on mısralık ayrı bir ÅŸiir bulunmaktadır. "Küfe", "Mahalle Kahvesi", "MeyÂhane" gibi isim yapmış ÅŸiirleri de bulunmaktadır. Bu ÅŸiirlerde sosyal, tarihi ve dinî olaylar safha safha anlatılmıştır.
2- Süleymanîye Kürsüsünde: Dokuz bölümden oluÅŸan bu kitapta, konu olarak hep Ä°slam dünyası anlatılmaktadır. Bütün Ä°slam alemini dolaÅŸtıktan sonra Rusya, Türkistan, Hindistan ve Japonya'yı dolaşıp Ä°stanbul'a gelen vaizin, hürriyetin ilanıyla (1908-Ä°kinci MeÅŸrutiyet) bu ÅŸehirde ortaya çıkan genel manzaraÂnın tasviri yer almaktadır. Bu tasvir çerçevesinde halkın, aydınlaÂrın, edebiyatçıların, alimlerin içinde bulunduÄŸu kötü durum büÂtün ayrıntılarıyla anlatılır ve kurtuluÅŸ yollan gösterilir.
KurtuluÅŸ Savaşı zamanı Ä°stanbul'unu, ana kahraman aracılığıyla yansıtan,  siyasi konuların fazlaca yer aldığı bir romanıdır. Ahmet Hamdi Tanpınar' aittir Romanın baÅŸlığı, (Sahnenin Dışındakiler) Ä°stanbul; sahnenin içi ise KurtuluÅŸ Savaşının yaÅŸandığı AnadoÂlu'dur.
Sabiha: Sabiha, modernleşmekte olan Türk kadınını simgeler. Eserde kadın hakları konusundaki mücadelesiyle dikkat çeker. Tiyatro ile ilgilenmektedir. Romanın sonunda sahneye çıkan ilk Türk kadını olur.
Cemal: Eserin baÅŸkahramanıdır. Ãœniversite öğrencisi olan bu gencin gözüyle Ä°stanbul'un iÅŸgal yılları anlatılmaktadır. Cemal, eserin diÄŸer önemli kahramanı Sabiha'yı sevmekteÂdir.
Süleyman Bey: Sabiha'nın babasıdır. Arzu ve istekleri uÄŸruna bütün servetini ve yakınlarını feda etmiÅŸ, Rusların Ä°stanbul'a açtığı eÄŸlence merkezlerine dadanmış bir kahraÂmandır.
Türk edebiyatının ilk tiyatro metni olan tek perdelik bir "Töre Komedyası" özelliği taşıyan ve İbrahim Şinasi tarafından yazılan "Şair Evlenmesi", görücü yoluyla evliliğin getirdiği hataları konu edinmektedir. Batılı yanlısı tutum ve davranışı, kılık ve kıyafetiyle çok da sevilmeyen, aydın olmasına rağmen saf biri olan Müştak Bey, aşık olduğu Kumru Hanım ile yenge hanımlar ve kılavuz kadınlar aracılığıyla evlenme kararı almıştır.
Müştak Bey, sevdiği kadın Kumru Hanım yerine, Kumru Hanım'ın çok çirkin ablası ile evlenir. Müştak Bey gerdek gecesi gerçeği öğrenir. Nikahı kıyan imama para vererek, yanlışlığı düzeltir. İmam da yaşça büyük olan kız yerine, boyca büyük olan kızı evlendirdiğini söyler ve her şey normale döner. (Devam)
Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı Türk öykücülüğünün en taÂnınmış sanatçılarındandır. öykülerinde konu ve olay önemli yer tutmaz. "Çehov tarzı" denen durum-kesit öyküsünün temsilÂcisidir. Kendine özgü ÅŸiirsel bir anlatımı vardır. Ä°stanbul öykücüsü olarak tanınmıştır, öykülerinÂde Ä°stanbul'u denizi, kıyıları, balıkçıları, kenar maÂhalleri ve doÄŸasıyla iÅŸlemiÅŸtir. Ä°stanbul'un deÄŸiÅŸik yerlerinde; kalabalıklar içinde, köprü altlarında, balıkçılar arasında; kısacası halkla birlikte yaÅŸamışÂtır. Kahramanlarının duygu, düşünce ve hayallerini verirken kendi bohem yaÅŸamını, yalnızlığını anlatÂmış, yaÅŸama sevincini iÅŸlemiÅŸtir.
Öykülerinde çocukluk ve gençlik dönemi İzlenimlerini yaşatan Sait Faik'in, yalın bir dili vardır.
1906-1954 yıllan arasında yaÅŸamıştır. Ä°lk ve orta öğreniÂmini Adapazarı'nda ve Ä°stanbul Erkek Lisesi'nde tamamÂlamıştır. Ä°stanbul Ãœniversitesi Edebiyat F... (Devam)
Sanatla ilgisi daha lise sıralarında baÅŸlayan Sait Faik Abasıyanık yazÂmaya ÅŸiirle baÅŸlamıştır. Onun ÅŸiirlerinde Faruk Nafiz Çamlıbel ve Necip Fazıl Kısakürek gibi dönemin önemli ÅŸairlerinin açık etkileri görülür. Bu arada hikaye de yazmaya baÅŸlayan Sait Faik, kendisini bu yolda teÅŸvik eden Kenan Hulusi Koray'ın aracılığıyla "UçurtÂma" adlı ilk yazısını yayımlamıştır. (9 Aralık 1929). "Ä°pekli Mendil" adlı ilk hikâyesi 15 Nisan 1934 tarihli Varlık dergisiÂnin 19'uncu sayısında çıkan Sait Faik, o yılların birbiri ardına batıp çıkan dergilerinde, gazetelerin eklerinde hikâyeler yaÂyımlamış, ilk kitabını da 1936 yılında çıkarmıştır: Semaver.
Dedenin dolabında her zaman bir kutu elma, ya da mevsiÂmine göre meyve olur. Bize, meyvelerin yanında akide ÅŸekeri de verir.
Ben ÅŸahsen, bir köpeÄŸim olacağına, böyle bir dedemin olmaÂsını çok isterim.
Åžalgam seyreltme iÅŸinden sonra, sıra samanların samanlığa taşınmasına gelmiÅŸti. Bütün gün saman arabalarına binip, samanÂların üzerinde tepÄ°niyorduk.
Bir gün, samanlıkta gecelemek için annemizden izin aldık. O gece, erkek çocuklar bizi korkuttular. Sabaha karşı hepimiz üşüÂmüş bir halde uyandık. Hemen eve girip, yatağıma koÅŸtum. Åžu yatağı icat eden her kimse çok zeki olmalıydı. Gerçekten de yatakÂta samanlıkta olduÄŸundan çok daha rahat uyunuyordu.
Anna, dünyanın en iyi oyun arkadaşıdır. Yalnızca ikimizin bildiği o kadar çok oyunumuz var ki. Yağmurlu günlerde dedeye uğrar, ona gazete okuruz. O da bize her şeyi anlatır. Bir gün de, evden kaçışının hikâyesini anlattı. Biz... (Devam)
1860 yılında Ä°stanbul'da doÄŸmuÅŸtur. Özel öğrenim görÂdü. EÄŸitiminin ardından bir süre devlet dairelerinde çalıştı. Ãœlkedeki siyasi atmosferden kaçıp bir süre Avrupa'da yaÅŸadı. 1908 II. MeÅŸrutiyet Ä°htilali'nden sonra Madrid büyük elçiliÄŸiÂne tayin edildi. Cumhuriyetin ilanından sonra kendisine devÂlet tarafından özel bir maaÅŸ baÄŸlandı. Son yıllarını dinlenÂmekle geçiren Sami PaÅŸazade Sezai, 1936'da Ä°stanbul'da ölÂdü. Edebiyat alanında az eser veren yazar, özellikle Türk roÂmanında gerçekçilik akımının ilk örneÄŸi olan SergüzeÅŸt roÂmanıyla dikkat çekmiÅŸtir. Ardından 1892'de küçük hikayeleÂrini Küçük Åžeyler adıyla yayınladı. Sezai Bey'in bu Ä°ki eseriÂnin dışında Åžir adlı bir oyunu ve sohbet, anı ve gezi yazılarınÂdan oluÅŸan Rumûzu'l ' Edeb adlı bir kitabı daha vardır (Devam)
1906 yılında Ä°stanbul'da dünyaya gelmiÅŸtir. Süleymaniye Kız Numune Mektebi'ni bitirmiÅŸtir. 1921'den sonra özel öğreÂnim görmüştür. Samiha Ayverdi, romanlarının konusunu hayatındaki tecrübeÂlerinden, eski Ä°stanbul gelenek ve göreneklerinden, din ve taÂsavvuftan alır.
Samiha Ayverdi eserleri:
Aşk Bu İmiş, Batmayan Gün, Mabette Bir Gece, İbrahim Efendi Konağı, Yaşayan Ölü, Mesihpaşa İmamı, Kölelikten Efendiliğe, Abide Şahsiyetler, Hatıralarla Baş Başa. (Devam)
Dağın eteÄŸine beyaz minareleriyle sarılmış bu ÅŸehrin lisesinÂde biz herhangi bir sınıftık. Herhangi bir son sınıf olduk. Bir gün ardımıza dönüp bakmadan baÅŸkalarına bıraktık..Biz ne kadar seviniyorduk!..
Sanıyorduk ki, önümüzde hayat.. Her gün bir baÅŸka uykuya yatıp bir baÅŸka rüya göreceÄŸiz.. Birbirimizi liseden beri bırakmaÂyan dört arkadaÅŸ, evlenmiÅŸtik ve aynı mahallede oturuyorduk.. Çevremizde her ÅŸey aynı idi. Bazen iki arkadaÅŸ bir araya geldiÄŸiÂmizde okuldaki eski günlerimizi konuÅŸurduk..
Harp zamanında idik.. Anam bir sabah ekmeÄŸin üstüne belÂli belirsiz tereyaÄŸ sürmüştü. Bütün ömrümce bolca tereyaÄŸlar sürülmüş ekmekler yedim, ancak o günkü lezzeti bir türlü unuÂtamam.. Gün geldi halkla aram bir uçurum gibi açıldı. Öyle loÂkantalarda yemek yedim ki, bir öğlen yemeÄŸi parasına beÅŸ kiÅŸi bir hafta doyardı. Etrafımda lavanta kokan beyaz kadınlar vardı. Herkes, her ÅŸey pırıl pı... (Devam)
Satirik Şiir: Kişilerin ve toplumların beğenilmeyen yönlerini İşleyen, alaycı ve eleştirisel bir dili olan şiirlerdir. Halk Edebiyatında karşılığı taşlama, Divan Edebiyatında ise hicivdir.
Birçok yazar SavaÅŸ ve Barış adlı eseri "Dünyanın en büyük romanı" olarak nitelendirmiÅŸ ve böyle bir romanın tekrar yazılamaÂyacağını öne sürmüşler. Rus-Fransız savaÅŸlarını konu alan bu eserde beÅŸ yüze yakın kiÅŸi bulunmaktadır. Tolstoy, bu romanında, Rusya'daki birçok kesimden insanın hayatını ve geleneklerini ortaya koymaktadır.
Prens Nikolai Bolkonski, kızı Marya ile Smolensk ciÂvarında bir malikânede yaÅŸamaktadır. OÄŸlu Andrey ise evlidir ve Saint Petersburg'da oturmaktadır. Mutsuz bir evliliÄŸi vardır ve hayatının toplumda yükseleceÄŸi zaman anlam kazaÂnacağını düşünmektedir. 1805 seferberliÄŸi sırasında, hamile eÅŸini babasının yanına bırakarak Rus ordusuna katılır. Bir süÂre sonra, kendini göstermeye baÅŸlar. Fa... (Devam)
1840-1861 yılları arasında yazılan Sefiller, Victor HuÂgo'nun en meÅŸhur romanıdır. Sefiller, adaletsizliÄŸe karşı bir hücum niteliÄŸi olan roman yaklaşık beÅŸ cilt hâlinde yayınlanmıştır. 1863'te yayınlanan eser, romantizm akımının ÅŸaheseridir.
Sefiller Kahramanları (Kişileri):
Jean Valjean: Romanın baÅŸkahramanıdır. Önceleri baÂsit, sıradan, çalışkan bir köylüdür. KüreÄŸe mahkûm edildikten sonra hayata, insanlara, cemiyete küser ve her ÅŸeyden nefret eden bir insan hâline gelir. Daha sonra ıslah olur ve faziletli, dürüst, ahlaklı, fedakâr bir insan olarak hayatını sürdürür.
Mösyö Bienvenu: Jean Valjean'ın hayatını değiştiren iyiliksever, melek gibi bir kişi olan piskoposun adıdır.
Cosette: Jean Valjean'ın evlatlık kızıdır. Sevimli, sempaÂtik, güzel, iyi yetiÅŸmiÅŸ, nazik bir kızdır.
Fantine: Cosette'in annesidir. Mütevazi bir kadındır. ErÂken yaÅŸta ölür.
BoÄŸaziçi, yer yer, mesirelerini açıyor. Sefa günleri geldi. Baharın kalan kısmı, yaz baÅŸlangıcı ile birleÅŸerek, ne pek terÂletici ne de üşütücü esen yellerle, o zarif girintinin kıyılarını ve tepelerini tazelikle kaplamış. Ä°nsan, derhâl bir kayığa veya sandala atlayarak gün batarken tepeden tepeye aks eden renk oyunlarını, sahilden sahile vuran renkli dalgalan seyretÂmeye hevesleniyor. Bakış, her yanı dolaşıp durdukça, o daÂracık yerde toplanan benzersiz tabii güzelliklere hayran kalÂdıkça, zevk ve ÅŸenliÄŸin buraları terk edeceÄŸine inanamıyor. Bana kalırsa haliç, yalnız bir Sadabad'ıyla Åžehir Mektupları gece, yıldızlı örtüsünü semburalara karşı övünemez. Göksu, manzaraca, ondan aÅŸağı kalır mı? AkÅŸamÂları süzüle süzüle vadiye sokulan sandallar, saÄŸda solda dinÂlenerek gün batarken Küçüksu önüne çıktıkları zaman, suÂların coÅŸku... (Devam)
KONUSU: Kitapta, yoksul ve kalabalık bir ailenin çocuÄŸu olan Zeze'mn, genellikle yaÅŸadığı acılı olaylarla beraber, olgunÂlaÅŸma sureci anlatılmıştır.
Birinci Bölüm: Günün Birinde Acıyı KeÅŸfeden Kuçuk Bir ÇocuÂÄŸun Öykusu.
Nesneleri KeÅŸfederken:
Bana hayatı öğreten aÄŸabeyim Totoca ile el ele yavaÅŸ yavaÅŸ sokakta yürüyorduk. Halimden memnundum. Çünkü, evde nesÂneleri keÅŸfederken sürekli dayak yiyordum. Sokakta ise böyle bir olay söz konusu deÄŸildi. Totoca, çok güzel ıslık çalıyordu, ben ise bir türlü beceremiyordum.
Annem ise çok güzel şarkı söylüyordu. Annem, uzun boylu, zayıftı. Ama, çok güzeldi.
Totoca, ona karşıdan karşıya nasıl geçeceğini öğretti. Ben de
ona büyüyünce ÅŸair olacağımı söyledim. Çünkü Edmundo Dayı, bana ÅŸiir yazmanın güzel bir ÅŸey olduÄŸunu söyledi. Totoca, benim kadar Edmundo dayıyı sevmediÄŸi için, biraz tartıÅ... (Devam)
Arapça bir sözcük olup, iÅŸitilerek anlamında olup hece ölçüsüyle yada aruzun 4x mefâilün kalıbıyla yazılır. Halk ÅŸiirinde hecenin sekizli ölçüsü ile koÅŸma biçiminde terÂtip edilip özel bir ezgi ile söylenen ÅŸiirlere denir. Genellikle en az üç, en fazla beÅŸ dörtlükten oluÅŸur. ÇoÄŸunlukla; aÅŸk,tabiat, güzellik ve ayrılık temalarını iÅŸler. UzunluÄŸu üç, beÅŸ dörtlük arasında deÄŸiÅŸir. Özel bir ezgiyle okunur. (Devam)
Ali nihayet iş bulmuştu. Bir haftadır fabrikaya gidiyordu. Annesi de bu işe çok sevinmişti. Bugün de annesinin seslenmesi üzerine kalktı. Yataktan yemek odasına kucak kucağa geçtiler. Odanın içini kızarmış ekmek kokusu doldurmuştu. Semaver, ne güzel kaynardı.
Sabahları Ali'nin bir semaver, bir de fabrikanın önünde bekÂleyen salep güğümü hoÅŸuna giderdi. Kahvaltısını yaptıktan sonra evden çıkıp duraktaki arkadaÅŸları ile buluÅŸtu ve birlikte fabrikaya yürüdüler.
â– â– â–Â
Ali'nin annesine ölüm, bir misafir, namazında niyazında baÂşörtülü bir komÅŸu hanım gelir gibi geldi. Sabahları oÄŸlunun çayıÂnı, akÅŸamlan iki kap yemeÄŸini hazırlaya hazırlaya akÅŸamı ediyorÂdu. Arada bir yüreÄŸinin kenarında bir kesiklik, bir ter, bir yumuÂÅŸaklık hissediyordu, o kadar.
Bir sabah, daha Ali uyanmadan, semaverin başında üzerine bir fenalık gelmiÅŸ; yakın sandalyeye çöküvermiÅŸti. Çöküş, o Ã... (Devam)