Bu romanında Hüseyin Rahmi Gürpınar, körü körüne Doğu ile Batı'ya bağlananları eleştirir. Romanın asıl adı: "Alafranga"dır. İstibdat çağının sansürü yüzünden adı değiştirilmiş, Paris'te öğrenim gören Meftun Bey, alafrangalık budalası, züppe bir tiptir. İstanbul'a dönünce, babadan kalma Erenköy'deki köşke yerleşir. Fransa'daki yaşamını sürdürmeye, köşk halkına alafrangalık dersleri vermeye kalkışır. Zengin yaşamını daha da zenginleştirebilmek için köşk komşusu Kasıkçılar Kethüdası Kasım Efendi'nin kızı Edibe Hanım'la evlenmeyi kafasına koyar. Kasım Efendi ise, son derece pinti, mutaassıp alaturka bir adamdır. Bu adamın oğlu Mahir de, Meftun'un kız kardeşi Lebile'yi sevmektedir sonunda evlenirler. Meftun da, kendisine piyangodan büyük ikramiye çıktığını yayarak Ebide Hanım'la evlenmenin yolunu bulmuştur. Pinti ihtiyar baba, kızıyla oğlunun geçimini Meftun'a yüklemekte kalmaz, hem oğlunu evlat... (Devam)
En az iki bağımsız cümlenin sıralanmasıyla oluşan, aralarındaki anlam bağıntısı olan, virgül ya da noktalı virgülle ayrılan cümlelere "sıralı cümle" denir.
Eser, 1975 yılında Peyami Safa Roman Yarışması'nda Başarı Ödülü almıştır. Konusunu son yüz elli yılın toplumsal yaşamından almıştır. Bir sokak çerçevesinde insanlardaki değişim ve aldatılmış insanlığın dramı ele alınmıştır. Bahaettin Özkişi, Sokakta romanında, manevi değerleri hiçe sayan materyalizmin ülkeyi istilası anlatılmaktadır. Cin ve şeytanlar gibi fantastik öğelerin bulunduğu romanda millî değerler ve inançların yok oluşu mühim bir yer tutar.
Sokakta Kahramanları (Kişileri):
Onlar: Kötülüğü simgeleyen ve eserde sokaktan başlayarak bütün dünyanın aldığı korkunç durumun nedeni olarak gösterilen, ateşten yaratılmış cin ve şeytan mahlukatı.
Komiser: Romanda, sözü geçen mahallede yetişmiş, eğitim için bir süre buradan ayrılmış, devleti temsil eden bir kişi. Daha sonra ahlaki ve millî değerlere, geçmişindeki bağlara inanır.
Sokrates bazı kişiler tarafından suçlanmaktadır. Ancak suçlayanların kim olduğu tam olarak bilinmemekte; ama suçlayanların başında Meletos'un olduğu düşünülmektedir. Ünlü komedi yazarı Aristophanes de Sokrates'i Sofistlerle (Şüphecilerle ) aynı kabul etmiştir. Sokrates'in kötü, yalancı bir insan olduğu, her şeye karıştığı, eğriyi doğru diye gösterdiği gibi suçlamalar ortaya çıkmıştır.
Aristophenes, eserine Sokrates'in öğrencilere para karşılığında ders verdiğini, öğrencilerin aklını karıştırdığını yazmaktadır. Oysa Sokrates'in kimseye verecek bilgisi yoktur.
Bir gün, Sokrates'in bir arkadaşı halka Sokrates'ten daha bilgili kimsenin olup olmadığını sormuştur. Tanrı sözcüsüj Sokrates'ten daha bilgili kimse olmadığını söylemiştir. Sokrates bu olanlardan sonra bilgili bir insan olmadığı hâlde Tanrı'nın neden böyle söylediğini düşünüp durmuştur. Sürekli kendinden daha bilgili bir... (Devam)
KONUSU: Doğuştan özürlü olan bir çocuğun, özellikle annesinin çabası ve yardımlarıyla, içindeki yaratıcı yeteneği kullanarak, hayata karşı verdiği tutunma mücadelesi anlatılmaktadır.
"A" Harfi:
5 Haziran 1932'de hastanede doğdum. Toplam yirmi iki çocuğu olan ve bunların on üçü yaşayan, bir ailenin çocuğuydum. Dört aylıkken, annem kafamın kendiliğinden arkaya düştüğünü fark etmiş. Zamanla, ellerimin her zaman arkaya doğru bükük ve sıkılı; çenemin kilitli olduğu; bir yastık olmadan oturamayacağım ortaya çıkmış. Beni, hastanelere ve kliniklere taşımaya başlamışlar. Bütün doktorlar, "ümitsiz vaka" olarak karar vermişler. Annem ise bir türlü bu durumu kabullenememiş. Dört yıl su gibi geçmiş, beş yaşıma basmış olmama rağmen, halen yeni doğmuş bir bebek gibi yardıma muhtaçtım. Duvarcı ustası olan babam işe gittiğinde, annem, benimle diğer kardeşlerim arasında oluşan d... (Devam)
Somut Anlam: Sözcüğün belirttiği kavram veya nesne, duyu organlarımızdan biri ya da birkaçı tarafından algılanıyorsa, o sözcük somut anlamlıdır. Yol, gürültü, koşmak, baca, çiçek..
Varlığını duyularımızla saptadığımız kavramların dildeki karşılıklarına sözcüğün somut anlamı denir. Örneğin: Ağaç, kuş. Varlığını duyularımızla saptayamadığımız kavramların dilimizdeki karşılıklarına sözcüğün soyut anlamı denir. Örneğin: Sevmek, düşünce. Somutlama: Eğreltileme, benzetme, örnekleme gibi söz sanatları aracılığıyla soyut kavramları, somut anlamlı sözcüklerle adlandırma ve anlatma. Örnek: Bu iş kafamı karıştırıyor. (Devam)
Adalarda kış kendini göstermeye başladı. Herkes, kış için hazırlıklar yapıyor. Ben tembelliğim, hep kaçanı kovalayan huyumla, yazın peşindeyimdir.. Şimdi bu kır kahvesinde bunun için bulunuyorum. Durmadan uçak sesleri geliyor. Vaktiyle bu Ada'ya bu zamanda kuşlar uğrardı. İki yıldır gelmiyorlar. Belki de, ellerinde ökselerle kuşları avlayanlar yüzünden, gelmekten vazgeçtiler.
Komşumuz Konstantin Efendi vardı. Pek de mütevazi idi. Ancak, kuş mevsimi geldi mi canavar kesilirdi. Kuşları görünce, "bizim pilavlıklar geldi" derdi. Mahallenin çocuklarını başına toplar, onlarla beraber, küçücük hayvanları avlardı..
Ne zamandır kuşlar gelmiyor. Nesilleri tükenecek gibi. Kim îilir her mahallede kaç tane Konstantin Efendi var?
Kuşları boğdular, çimenlere söktüler..
Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksin... (Devam)
Bir konuşmacı tarafından bir yerde toplanmış topluluğa, bir düşünceyi coşkulu bir diile anlatmaya denir. Bunlara, "yaşatıcı yazılar" da diyebiliriz. Öyküleme anlatım biçiminin ağırlıklı kullanıldığı, okuyucunun bilgisini artırmaktan çok hayal dünyasını zenginleştirmeyi amaçlayan yazı türleridir:
Bir gerçeğe inanan bir insanın toplumu bu gerçeğe inandırmak için özünün bütünü ile yaptığı telkin sürecine hitabet; bir fikri, bir davayı karşısındaki insanlara dil ustalığı ile açıklamaya hitabet sanatı; toplum önünde bu konuşmayı yapana hatip; bir insan topluluğuna bir fikri vermek bir ülküyü aşılamak amacıyla söylenen sözlere ise nutuk veya söylev denir.
Hatiplik sanatı, insanlık geçmişinin en eski ve en köklü sanatlarındandır. Bu sanatla peygamberler ve din adamları insanları doğru yola davet etmişler; padişahlar, krallar ve kumandanlar ordularına bu sanatla hükmetmi... (Devam)
Varlıkları ve kavramları topluca karşılayan sözcüklere GENEL; varlıkları ve kavramları genel değil de tek tek sınırlı anlam boyutlarıyla karşılayan sözcüklere ÖZEL anlamlı sözcükler diyoruz. Örneğin genelden özel anlama doğru; Varlık > canlı > hayvan > kedi > ev kedisi > boncuk (Devam)
Sözcük, kendi başına anlam taşıyan ya da cümlede görevi olan ses parçasıdır.
"Roman ve öykü olay anlatan türlerdir." cümlesinde "ve" sözcüğü anlam taşımayan, bağlama görevi olan bir sözcüktür. Diğer sözcüklerin ise, kendi başlarına bir anlamları vardır.
Sözcükler, ağzın bir ya da birkaç hareketiyle söylenir. (Devam)
Bir sözcüğün temel anlamını yitirmeden, türlü yollardan, temel anlamıyla ilişkili olan yeni kavramları anlatır duruma gelmesine denir. Örneğin; "Çıkmak" sözcüğünü inceleyelim; Evden çıkmıştık. İkramiye bana çıktı. Bana da Adana çıktı. Kerem ile Leyla çıkıyorlar. (Devam)