Toplumu yakından ilgilendiren bir konuda ya da olayda değişik fikirlere sahip yetkili insanların yaptığı tartışmalara verilen addır. Açık oturumlarda bir başkan ve konuşmacılar bulunur. Açık oturumlar dinleyiciler karşısında yapılabileceği gibi radyo ve tv gibi yayın organlarında da yapılabilir.
Bu tür tartışmalarda başkan başlangıçta konuyu açıklar, sonra konuşmacı kişileri izleyicilere tanıtır. Sırasıyla konuşmacılara söz hakkı tanır. Konuşmacı sayısı 3 ya da 5 kişi olabilir. Bazı zamanlarda bu sayının üstünde konuşmacı olabilir. Tartışmayı sunan başkan işlenen konuya daha önce hazırlık yapar. Bunun nedeni ise başkan sorular yönelterek konuşmacıların belirli noktaları anlatmalarına imkan sağlar. Başkan soruları konuşmacılara sırayla ve dönüşümlü olarak sorar. Konuşmacılar kendilerine sorulan sorulara süreyi iyi kullanarak mantıklı cevaplar verir. Bu arada başkan hem açıkoturumu yönlendirm... (Devam)
KONUSU: Anadolu kültürü ile ilgili hemen her konuda söyleşiler, türküler, şiirler vb. örnekleri ile dolu bir kitap.
Diyoruz ki:
Arabamız köyün meydanında durduÄŸu zaÂman, hemen dikkatimizi çeken büyük ve heybetli çınar aÄŸacına baktık ve altında oturan köylülere kaç yaşında olduÄŸunu sorduk. Sözü yaÅŸlı bir amcaya bıraktılar: "Onu bu meydana diktikleri zaman ben daha çocuktum. Birlikte büyüdük sayılır. Biz baktıkça öyle büyüdü ki, heybetinden ürker hale gelmiÅŸtik. Derken ne oldu, nasıl oldu bilemiyoruz, bir kış dallarından biri kütürdeyerek göçtü. Bir fırtınada birkaç dalı daha koptu. Bir bahar san sarı küfler kabuÄŸunu sardı. İçinde, nereden geldiÄŸi bilinmez haÅŸereler türemiÅŸti. Aklı erenler, 'gövdeye baÂkın, gövde çürümemiÅŸse önemli deÄŸil' dediler. Hemen temizliÄŸe baÅŸladık. Dalları budadık.
"Çınar dediğin devlet gibidir. Sen köke bak, g... (Devam)
KONUSU: Bir çocuğun hayal dünyası anlatılmaktadır
Monks'un "Benden ne istiyorsunuz?" sorusu üzerine de: "Babanız annenizle evlendi ve siz oldunuz. Sonra, babanız anneÂnizle anlaÅŸamadı ve ayrı yaÅŸamaya baÅŸladı. Bu arada, yaÅŸlı bir adamla dost oldu ve onun büyük kızım sevdi. Ancak, bulaşıcı bir hastalığa yakaÂlandığı için aniden öldüğünden, vasiyetnamesini yazamamıştı. Bu neÂdenle bütün serveti sizinle annenize kaldı. Ancak, babanız bana bir resim bırakmış ve bütün olanları
Kitap okuyan ablasıyla oturan Alice'in canı sıkılıyordu. AbÂlasının okuduÄŸu kitaba bakarak, "Resimsiz ve konuÅŸmazız kitap ne iÅŸe yarar ki?" diye düşündü. Ä°ÅŸte o anda, pembe gözlü Beyaz TavÂÅŸan yanından koÅŸarak geçti. Bu sıradan bir olaydı. Ancak, TavÅŸan yelek cebinden bir saat çıkarıp baktı ve ardından koÅŸarak uzaklaÅŸÂtı. Ä°ÅŸte, sıradan olmayan ÅŸey buydu. Merakla tavÅŸanın peÅŸind... (Devam)
Anlatımın temel birimi cümledir. Düşündüklerimizi, duyduklarımızı, tasarladıklarımızı ya da yaşadıklarımızı karşımızdakilere tam olarak iletebilme, cümle kurabilme gücümüze bağlıdır. Doğrusu cümlelerimizin açık, duru, yalın dilin işleyiş kurallarına uygun ve dilbilgisi yönünden doğru olmasıyla ilgilidir. Cümlelerimiz bu niteliklerden yoksunsa, duru, yalın, açık değilse, iletmek istediklerimiz tam iletemeyiz. İster istemez karşımızdakiler, anlatmak istediklerimizi tam olarak anlayamazlar ya da eksik, yanlış anlarlar.
Cümle bir yargı birimi olduğuna göre, cümledeki her sözcüğün bu yargıyı oluşturmada bir işlevi olmalıdır. Böyle değilse aynı anlama gelen ya da aynı işlevi yerine getiren sözcükler birlikte kullanılmışsa, o cümle duru değildir. Duruluktan yoksun cümlelerle oluşturulan yazılar da uzatılmış, doldurulmuş yazılardır.
AÇIKLIK:Bir anlatımdan herkes aynı anlamı çıkarabiliyorsa ve aynı anlamda kolayca birleşebiliyorsa o anlatım "açık"tır.Bir anlatımın ikili anlamlar iletmemesi ve kolayca anlaşılabilmesidir.
*ünlü sporcumuzun arka ayak adalelerinde ezilme saptandı.(sıfat yerinde kullanılmam)
*izinsiz inşaata girilmez.(zarf yerinde kullanılmıştır)
*ağzını sıkı tutmama ilişkimizin bozulmasına yaradı(neden oldu - yol açtı)
Batı kültürü etkisinde geliÅŸen Türk edebi yatını yeterince kavrayabilmek için, Batı'nın ve Türk topÂlumunun BatılılaÅŸma sürecinin iyi bilinmesi gerekir. Çünkü toplumların kültür ve sanatının en temel belirleyicileri toplumsal, siyasal ve ekonomik yapılaÂrıdır. Batı etkisindeki Türk Edebiyatı ve sanatçılarına geçmeden Önce 18. Ve 19. yüzyıltardaki Batı ve Osmanlı toplumlarının sözünü ettiÄŸimiz yapılarına deÄŸinmekte yarar var: Batı, 18. Yüzyıla kadar gelinlen süreçte, "reform" la dinin yaÅŸamın her alanındaki belirleyiciliÄŸinden kurtuldu. Rönesansia sanatının temellerini buldu. Yani coÄŸrafi keÅŸiflerle, sömürgecilikle zenginleÅŸti. Feodaliteden uiusal devletler yapısına geçti. BilimÂsel buluÅŸların aydınlığına kavuÅŸtu. 1789 Fransız Devrimi, bu köklü dönüşümlerin en önemli sonucudur. Bu geliÅŸmelere karşılık Osmanlıda ÅŸeriata dayalı ortaçaÄŸ yapısı egemendi. Sürekli savaÅŸlar ve iç ayaklanmalarla ... (Devam)
KONUSU: Yazarından dinleyelim: Çocukları pek severim. HaÂyatla her insanın bir zaafı, bir alışkanlığı vardır. Benim tek büyük zaaÂfım da -niçin itiraf etmemeli- çocuk sevgisidir! Ve bu aÅŸk yüzünden ışık çevresinde dönen pervane misali öğretmenlik mesleÄŸine tutulup kalışım bundandır.
Yalnız sevimli, terbiyeli, zeki ve çalışkan olanları değil, -Böylesini herkes sever!- ben sevimsiz, somurtkan, haylaz, hatta aptal çocukları da netlerim. Bana 'Öğretmenimi' diyen ses, beni 'Annemi' diye çağıran ses kadar sevgili ve kıymetlidir."
Yazarın kendisinin de anlattığı gibi, kitabın konusu öğrenciÂlerdir. Onlar yazarın "Küçük Dostları "dırlar. Bizim niye olmasınlar ki?
Mefharet ve Arkadaşları:
Çocuklar, genç öğretmenleri severler. Yeter ki, gülümsemeÂsini bilsin..
Memleketin sıkışık, karanlık günleriydi. Bîr yandan okuyor, bir yandan da özel bir lisenin ilk(öğr... (Devam)
Yazar, bu romanda hocası Mustafa Ä°nan'ın hayatını kaleme almıştır. Bu yüzden biyografik bir eserdir. Romanda fakir bir halk insanı olan Mustafa Ä°nan'ın dünyaca tanınan bir (araÅŸtırmacı) bilim adamı olma sürecinde yaÅŸadığı güçlükler ve bu güçlüklere raÄŸmen ahlak ve kiÅŸiliÄŸinden hiçbir ÅŸey kaybetÂmemiÅŸ olması ele alınmaktadır. OÄŸuz Atay, eser, hocasının fotoÄŸraflarını ekleyerek daha renkli bir eser ortaya koymuÅŸtur.
Bir Bilim Adamının Romanı Özeti:
Roman iki bölümden oluÅŸmaktadır. Birinci bölümde Mustafa Ä°nan'ın doÄŸumundan eÄŸitim hayatı bitene kadarki döÂnem; Ä°kinci bölümde ise hocalığından ölümüne kadarki süreç anlatılmaktadır.
Eser, Mustafa Ä°nan'a ÅŸivesi ve görüntüsüyle çok benzeÂyen bir çocuÄŸun Fen Fakültesi'ne giriÅŸ sınavının sonuçlarını öğrenmek için beklediÄŸi bir kuyrukta baÅŸlar. Kuyruktaki diÄŸer öğrenciler, çocuÄŸa taÅŸralı olarak bakmakta; onun sınavı kazaÂnamayacaÄ... (Devam)
Bu dönem, demokratik hak ve özgürlüklerin sıÂnırlı da olsa kullandığı zamana rastlar.
1860'da ilk özel Türk gazetesi Tercüman-ı Ahval'ın çıkarılışı ile başlar.
Birinci dönem Tanzimat Edebiyatının özellikleri:
1. Bu döneme " sanat, toplum içindir." Anlayışı egemendir. Sanatçılar, bu yüzden, sanatı toplumu eğitmede. Batı kültür öğelerini tanıtmada bir araç olarak görmüşlerdir.
2. Sanatçılar, o döneme kadar edebiyatımızda görülmeyen roman, öykü, tiyatro, makale, eleÅŸtiri, gazete, .gibi düzyazı türlerini edebiyatımıza sokaÂrak, düzyazının her alanında eserler vermeye çaÂlışmışlardır. Bu ürünler ilk kez denendiÄŸinden, takliÂde dayalı olduÄŸundan, sanatsal nitelikleri oldukça zayıftır.
3. Sanatçılar, sade bir dille yazmayı amaçlamaÂlarına karşın, köklü alışkanlıkları nedeniyle bu amaÂcı yeterince uygulayamamalardır.
KONUSU: Yazar, Ä°stanbul Hukuk Fakültesinde öğrenci iken, gözleri kör olur. Uzun bir süre, gözlerinin yeniden açılacağı ve göreceÄŸi ümidi ile yurt içinde ve yurt dışında tedavi peÅŸinde koÂÅŸar. Ancak, gözlerinin bir daha açılmayacağı kesindir. Bu fiziksel durumu, psikolojik olarak da kabullenen yazarımız, o günden Ä°tibaren yaÅŸamını, kendisi gibi görme özürlülerin eÄŸitilmeleri için ne gerekiyorsa yapmaya adar. Bu konuda bir hayli de baÅŸarılı olur.
Nedense, öğleden akÅŸama ne yediÄŸimizi unuturuz da, yıllar öncesinden yaÅŸadığımız bazı anılar renk ve canlıhklarıyla hafıza-mızdaki yerlerini korurlar. Üç, dört yaşında dedemin eski gazeteÂlerden yapmış olduÄŸu külahı kafama geçirip, karşımda sırıtışı; güvercin yavrularını yakalamak için çıktığım pencereden düşüp, bayılışım gibi..
İstanbul'daki o Mayıs günü de böyleydi. Arkadaşım Celal, elindeki tıraş fırçasını sağı... (Devam)
a. Asıl olarak dilimizde, her cümle büyük harfle başlar. Cümle sonu işaretlerinden sonra (nokta, soru işareti, ünlem işareti) büyük harfle devam edilir;ancak bazı şiirlerde bu kurala uyulmayabilir.
- Niye canını sıkıyorsun? Ben senin başaracağına eminim.
b. Özel adların (isimlerin) her sözcüğü büyük harfle başlar:
- Mustafa Kemal Atatürk, Ali Bey, Türkiye Cumhuriyeti, Tekir, Vatan Caddesi, Marmara Denizi, Kızılay, Türk Dili Dergisi, Türkçe, Mars..
c. Mektuplarda ve resmi yazışmalarda hitap sözcükleri büyük harfle başlar:
- Sevgili KardeÅŸim,
d. Belirii bir günü bildiren tarihlerde ay ve gün adlan büyük harfle başlar.
- 17 Haziran Pazar günü
e. Yazı başlıklarını her sözcüğü büyük harfle başlar:
1. Yazıda cümlelerin ilk sözcüÄŸü büyük harfle baÅŸlar. 2. Åžiirlerde mısraların ilk sözcüÄŸü normal olarak büyük harfle baÅŸlar. 3. Mektuplarda hitapların ilk sözcüÄŸü büyük harfle baÅŸlar. Örnek: Sevgili KardeÅŸim, 4. Resmi yazılarda hitapların ilk sözcüÄŸü ve bütün isim soylu kelimeler büyük harfle baÅŸlar. Örnek: Sayın BaÅŸkan, 5. Ä°ki noktadan sonra baÅŸka bir kimseden alıp tırnak içinde verdiÄŸimiz aktarmaların ilk sözcüÄŸü büyük harfle baÅŸlar. Örnek: Bir gün, laf arasında bana: "Bir beÅŸik gibi sallanır bu dünya, rahat uyusun çocuklar..." demiÅŸti. 6. BaÅŸka bir kimseden bir cümlenin ancak bir bölümünü aktardığımız zaman ise onun ilk sözcüÄŸü üç noktadan sonra küçük harfle baÅŸlar. (Devam)
Kimi farklı noktaları olmakla birlikte, ulusal EdeÂbiyat dönemi ile Cumhuriyet dönemini kesin çizgiÂlerle birbirinden ayırmak olanaksızdır. Ulusal edebiÂyat dönemi sanatçılarının önemli bir bölümü, benzer sanat anlayışlarıyla edebiyat yaÅŸamlarını bu döÂnemde de sürdürdüler.
KurtuluÅŸ Savaşıyla, Mustafa Kemal Atatürk önÂderliÄŸinde, emperyalizme karşı verilen mücadele kazanıldı. 1923'te de Cumhuriyetin ilanıyla siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel alanlarda büyük deÄŸiÅŸimler gerçekleÅŸti.
Din birliğine dayalı ümmet toplumu yerini, ulusal devlete bıraktı. Teokratik devletten, demokratik devlete dönüşüm başladı. Latin alfabesinde geçildi. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumları kuruldu. Dilin özleşmesi hızlandı.
Bu değişim, sanat-edebiyatta da yansımalarını buldu:
Cumhuriyet öncesi sanatçılarının büyük bir böÂlümü Ä°stanbul'da ya da diÄŸer büyük kentlerde yaÂÅŸardı. Varlıklı kesimlerin... (Devam)
Divan edebiyatında düzyazıya "inÅŸa", düzyazı ile uÄŸraÅŸana "münÅŸi" , düzyazıyla oluÅŸturulan eserlere de "münÅŸeat" denir. Cümleler uzun dil ağırdır. Noktalama iÅŸaretleri kullanılmamıştır. Düşünce ağırlığı yoktur. Sanat yapma çabası, süslü anlatım düşünceden çok önemsenmiÅŸtir. " Seci " denen düzyazı uyağı kullaÂnılmıştır.
Halk için yazılmış eserler bu bölümdedir. Kolay anlaşılır olma temel alınmıştır. Din ve tasavvuf tarih, ahlak konulu kitaplar sade nesir özelliği taşır. Bu kitaplarda yabancı sözcük sayısı oldukça azdır. Evliya Çelebi'nın Seyahatnamesi, Mercimek Ahmet'in "Kabusname'si, Kul Mesut'un Beydeba'dan "Kelile ve Dimne" çevirisi ve Katip Çelebi'nin kimi eserleri sade nesirle yazılmıştır.
b) Süslü Nesir:
Süslü nesir halka yönelik değildir. Bu nesrin dili ağırdır. Söz sanatları ve seci fazlasıyla ku... (Devam)
1917 yılında Galatasaray'dan hocası olan Fikret'in bir ÅŸiiri hakkında yazdığı yazının Servet-i Fünun'da yayımlanmaÂsından cesaret alan RuÅŸen EÅŸref yazı hayatına atılır. Ardından AÅŸiyan'da karşılaÅŸtığı Rıza Tevfik'ten de bir randevu koparır ve Filozofla evinde yaptığı görüşme sonunda "Rıza Tevfik Bey'le Bir Gün" baÅŸlıklı bir yazı kaleme alır. Yine Servet-i Fünun'da çıkan bu yazıyı Donanma mecmuasında "Cenab Åžahabeddin Bey'i Bir Gün Ziyaret" takip eder. Bizde benzeÂrine daha önce rastlanmayan bu edebî mülakatların çok beÂÄŸenilmesi üzerine, Abdülhak Hamid, Halide Edip ve Fazıl Ahmed'le yaptığı mülakatları da Türk Yurdu'nda yayımlanır, daÂha sonra Vakit gazetesine geçer.
Mülakatlar, 1918 yılının baÅŸlarında Vakit'te peÅŸ peÅŸe çıkÂmaya baÅŸlayınca, özellikle edebiyat çevrelerinde, bütün hızıyla devam etmekte olan dünya harbi haberlerine duyulan merakı bile bastırmış, bir yığın dedikoduya ve ... (Devam)
Halkla aydınlar arasında bir köprü kurmuÅŸ olan Aşık Veysel'in ÅŸiirleri konu bakımından epeyce zengin bir çeÅŸitlilik gösterÂmektedir. Yunus Emre'nin etkisi altında kalarak söylediÄŸi ÅŸiirlerinde halk edebiyatı kültürünün mayasına karışan yönleriyle tasavvuf edebiyatından izler bulunur. AÅŸk ÅŸiirlerindeki deyiÅŸleriyle de KaracaoÄŸlan'ı hatırÂlatır. Åžiirlerinde yer yer yöresinin özellikleri de görülür.