Ha babam (ha): -1. Durmadan, sürekli olarak. -2. "Hadi göreyim se­ni." anlamında yüreklendirme sözü.

Habbeyi kubbe yapmak: Pek önemi olmayan bir şeyi abartmak, önemliymiş gibi göstermek. (Kars. Pireyi deve yapmak.)

Haber almak (birinden) : Birinden bir haber, bilgi öğrenmek, kendisi­ne haber iletilmek.

Haber atlamak: Bir haberi zamanında alıp yayımlayamamak.

Haber çıkmamak : Beklenen haber gelmemek, hakkında bilgi verilme­mek.

Haberi olmak (bir şeyden): Onun hakkında bilgisi olmak.

Haber salmak (birine, bir yere) : Ona, oraya haber göndermek.

Haber vermek (birine): -1. Oha söz konusu şeyi bildirmek. -2. Bir du­rumun belirtilerini yansıtmak.

Ha bire : Hiç ara vermeden, sürekli olarak.

Hacet kalmamak (bir şeye): Gereği olmamak, gereği kalmamak.

Hacı ağa : Gelişigüzel yere para harcayan, kültürsüz (zengin).

Haciz konmak (koymak) (bir yere): Borçlunun malına mahkeme yo­luyla et konmak (koymak).

Haddi hesabı yok : "Sınırsız, ölçüsüz.' anlamında.

Haddi mi? (haddine mi düşmüş?): "Onda bunu yapacak güç, yete­nek, cesaret yoktur." anlamında tehdit, küçümseme yollu söylenir.

Haddini bildirmek (birine) : Ona, her işe burnunu soktuğu, küstahlık ettiği için sert bir karşılık vermek.

Haddini bilmek : -1. Gücünü, yetkisini, yeteneğini bilmek. -2. Her işe burnunu sokmamak, küstahlık etmemek.

Ha deyince : Hemen, istenilen zamanda.

Hadise çıkarmak: Tatsız bir olaya yol açmak; kavga çıkarmak, otay çıkarmak.

Hafakanlar (afakanlar) basmak (boğmak) -(birini) : Çok sıkılmak, bu­nalmak.

Hafif atlatmak (bir şeyi) : Bir kazayı, tehlikeyi, ölüm olmaksızın, ciddi bir yara almaksızın geçirmek.

Hafife almak (birini, bir şeyi) : Onu küçümsemek; ona önem verme­mek.

Hafiflik etmek: Hoş olmayan, ahlak kurallarıyla pek bağdaşmayan bir söz söylemek, davranışta bulunmak.

Hafif tertip : Biraz, fazla aşırıya kaçmadan, şöyle böyle.

Hafta sekiz gün on dokuz: Hemen her gün, bıktıracak ölçüde sık.

Hah şöyle : "İyi yaptın, aferin." anlamında.

Hak etmek (bir şeyi) : -1. Hakkı olan bir şeyi, emeğinin karşılığını al­mak. -2. Kötü davranışı nedeniyle layık olduğu karşılığı görmek.

Hak getire : "Ne arar, yoktur." anlamında.

Hakkı geçmek (birine, bir şeye) :-1. Bir kimsede, şeyde emeği, hiz­meti bulunmak. -2. Hakkından bir parçası başkasına verilmiş olmak.

Hakkından gelmek (bir şeyin, birinin): -1. Yapılması güç bir işi ba­şarmak. -2. Bir kimseye hak ettiği cezayı vermek.

Hakkını vermek (birinin, bir şeyin) : -1. Çalışmasının karşılığını tam olarak ödemek. -2. Bir işe gerektiği ölçüde emek vermek.

Hakkını yemek : Bir kimseye hakkı olan şeyi vermemek, onun hakkını zorla olmak.

Hakkın rahmetine kavuşmak : ölmek.

Hakkı olmak :1. Bir şeyde alacağı bulunmak; ona emeği geçmiş ol­mak. -2. Sözünde, savında haklı olmak.

Haklı bulmak (birini) : Haklı olduğunu kabul etmek; onu uygun, yerin­de görmek.

Haklı çıkmak : -1. Haklı olduğu anlaşılmak. -2. Bir şey bir kimsenin ya-nılmadığını göstermek.

Haksız çıkmak : Haksız olduğu anlaşılmak.

Haksız yere : Haksız olarak, hak etmediği halde. .

Hak vermek (birine) : Onun haklı olduğunu kabul etmek, ona yanıl-madığını söylemek.

Halden anlamak : Bir kimsenin durumunu göz önüne alarak anlayışlı davranmak.

Halep ordaysa, arşın burada : "Yaptığını söylediğin şey, inandırıcı ol­sun İstiyorsan, haydi burada da yap, görelim." anlamında.

Hale yola koymak (bir şeyi) : Onu düzenlemek, iyileştirmek, düzelt­mek.

Hal hatır sormak (birine) : Bir kimseye "nasılsınız" diye sormak.

Hali duman olmak : Kötü bir duruma düşmek, perişan olmak.

Hali harap : Birinin, bir şeyin durumunun "kötü, bitkin, perişan." olduğu­nu anlatmak için söylenir.

Hali kalmamak (bir şeye) : Çok yorulmak, gücünü yitirmek; başka şey yapacak gücü kalmamak.

Halim selim : Sakin, kendi halinde, yumuşak huylu (kimse).

Hali vakti yerinde : Oldukça varhkU, geçim sıkıntısı çekmeyen (kimse).

Hallaç pamuğu gibi atmak (bir şeyi, bir yeri): Onu, orayı dağıtmak, her birini ayrı yere atmak.

Halsiz düşmek : Güçsüz kalmak; bitkin düşmek.

Halt etmek (karıştırmak) : Uygunsuz İşler yapmak, sözler söylemek, davranışta bulunmak.

Halt yemek : Yakışıksız ya da kötü bir iş yapmış olmak.

Halvet olmak (birileriyle, biriyle) (bir yer) : -1. Birkaç kişi gizli görüş­mek İçin bir odaya kapanmak. -2. Bir yer dayanılmaz derecede sıcak

olmak.

Hamamın namusunu kurtarmak : Kötü bilinen bjr yerin işin durumu­nu kurtarmak için sözde çarelere başvurmak.

Hamhum şaralop : -1. Boş ve anlamsız söz. -2. El çabukluğu ya da hi­le ile yapılan akıl ermez iş.

Hancı sarhoş, yolcu sarhoş : "Kimin ne yaptığı, ne söylediği belli de­ğil." anlamında.

Hangi akla hizmet ediyor? : "Neden böyle akılsızca işler yapılıyor?" anlamında; ne akla hizmet ediyor?

Hangi dağda kurt öldü? : "Ne (ler) oldu da, böyle beklenmedik ve ho­şa giden bir iş yaptı, davranışta* butundu?" anlamında.

Hangi rüzgâr attı? : "Uzun zamandır geliniyordunuz, nasıl oldu da ge-lebildiniz?" anlamında sitem, alay yollu söylenir.

Hangi taşı kaldırsan altından çıkar: -1. "Her işe karışıyor." anlamın­da. -2. "Her işten anlar." anlamında.

Hanım evladı: Nazlı büyütülmüş kimse. -2. Piç.

Hanım hanımcık: İyi bir hanıma yakışır davranışları, giyimi olan (ka­dın, kız).

Hanya'yı Konya'yı Öğrenmek (anlamak) : Çeşitli olaylarla karşılaşa­rak yaşamda insanın basma neler gelebileceğini öğrenmek; dünya­nın kaç bucak olduğunu anlamak.

Hapı yutmak: Kötü bir durumla karşı karşıya kalmak.

Hapis giymek (yemek) : Hapis cezasına çarptırılmak.

Hapis yatmak : Cezası süresince tutukevinde kalmak.

Hapse atmak (tıkmak) : Tutuklayıp cezaevine göndermek; içeri at­mak.

Hapse girmek (hapsi boylamak): Suçlu bulunup cezaevine konmak.

Haraca bağlamak (kesmek) (birini, bir yeri) : Ona belli zamanlarda belli miktarlarda haraç vermesini zorbalıkla kabul ettirmek.

Haraç mezat satmak: Açık artırma ile satmak.

Haraç yemek: Zorbalıkla başkalarından para toplamak.

Harama uçkur çözmek: Evlilikdışı cinsel ilişkide bulunmak.

Haram etmek (bir şeyi, birine) : Bir kimseye verilen bir şeyin yararlı

olmamasını İstemek Haram olmak (bir şey, birine) : O şeyden yararlanamamak; o şey

ona hiçbir yarar getirmemek.

Haram yemek: Haksız yollardan kazanç sağlamak.

Hararet basmak (birini): -1. Çok susamak. -2. Vücut ateşi yükselmek.

Hararet kesmek (söndürmek): Bir içecek susuzluğunu gidermek.

Hararet vermek (bir şey, birine): Susatmak, susamasına yol açmak.

Harbi keriz (marşandiz): İşin doğrusu, gerçeği.

Harbi konuşmak: Yalansız, gerçekleri gizlemeden konuşmak.

Harcı olmak (bir şey, birinin): -1. Birinin yapabileceği bir iş olmak.

-2. Ancak o kimseye özgü bir iş olmak.

Harekette geçmek : Bir İşi yapmaya başlamak.

Harekete getirmek (birini, bir şeyi); Onu kımıldatmak, canlandır­mak.

Hareket noktası: Yapılacak bir işin, geliştirilecek bir düşüncenin baş­langıç noktası.

Haremlik selamlık olmak: Bir yerele kadınlar ve erkekler ayrı gruplar

halinde oturmak.

Harfi harfine : Tastamam, uygun, tıpatıp.

Har gür: Karışıklık, kargaşa.

Hariçten gazel okumak (atmak) : -1. Bir konuda bilgisi olmadığı hal­de görüş bildirmek. -2. Öncesini bilmediği bir konuşmaya yersiz ve zamansız katılmak, müdahele etmek.

Haritadan silmek (silinmek) : Herhangi bir nedenle ortadan kaldır­mak (kaldırılmak).

Har vurup harman savurmak: Elindekileri hesapsızca harcayıp tüket­mek.

Hasır attı etmek (bîr şeyi) : Onu örtbas etmek, unutturmaya çalış­mak, işleme koymamak; minder altı etmek.

Hasret çekmek :Ayn kalınan bir şeyi, kimseyi özlemek, onu görmek is­temek, Özlem duymak; Özlem çekmek.

Hasret gidermek: Uzun süre görülmeyen, ayrı kalınan bir kimseyle görüşüp konuşmak; Özlem gidermek

Hasret gitmek (bir yere, kimseye): Özlemini çektiği bir yeti ya da kimseyi göremeden ölmek.

Hasret kalmak (birine, bir şeye) : Onu çok özlemek, ona özlem duy­mak.

Hastalık hastası: Hiçbir hastalığı olmadığı halde, kendinde sürekli ola­rak birtakım hastalıklar olduğunu sanan kimse için alay yollu söyle­nir.

Hastalık kapmak, (hastalığa tutulmak): Bulaşıcı bir hastalığa yaka­lanmak.

Haşa huzurdan : 'Bağışlayın, konuyla ilgili yakışıksız bir söz söyleyece­ğim, alınmayın." anlamında.

Haşa sümme haşa : "öyle olmasına olanak yok." anlamında.

Haşatı çıkmak: -1. İşe yaramaz bir duruma gelmek. -2. Çok yorulmak.

Haşir neşir olmak (biriyle) (bir şeyle) : -1. Onunla, onlarla kaynaş­mak, sıkı fıkı olmak. -2. Onunia uğraşmak.

Ha şöyle : "Aferin, bravo, tamam." anlamında.

Ha şunu bileydin : "Bunu daha önceden anlamam, bilmen gerekirdi." anlamında.

Hata etmek (işlemek) : Yanlışlık yapmak, yanılgıya düşmek.

Hataya düşmek: Yanılmak, farkında olmadan bir yanlışlık yapmak.

Hatır belası: Sevilip sayılan bir bir kimsenin ricası üzerine yapılan iş, katlanılan sıkıntı.

Hatır gönül bilmemek (tanımamak) : Doğru"bildiği yoldan kimsenin hatırı için şaşmamak, doğruluğuna inandığı işi yapmak.

Hatırı kalmak: Gücenmek, darılmak, kırılmak.

Hatırına bir şey gelmesin : 'Sözüm, davranışım sana karşı değil, sen alınma." anlamında.

Hatırına gelmek: Anımsamak, hatırlamak.

Hatırında kalmak: Unutmamak.

Hatırından çıkamamak (birinin) : Sevilip sayılan bir kimsenin isteğini yapmazlık edememek.

Hatırından çıkarmamak (bîr şeyi, birini) : Onu unutmamak.

Hatırından çıkmamak: Unutmamak.

Hatırından hayalinden geçmemek: Akla hiç gelmemek, hiç düşün­memek.

Hatırında tutmak: Unutmamak.

Hatırını hoş etmek: Birini sevindirmek, memnun etmek. (Kars. Gönlü­nü almak.)

Hatırını kırmamak: Onun ricasını, isteğini yerine getirmek.

Hatırını saymak : Bir kimseye gereken saygıyı göstermek.

Hatırı sayılır : -1. Sözü geçen, saygı gören (kimse). -2. Oldukça çok.

Hatır için : Onu sevindirmek için, onun gönlü olsun diye.

Hatır sormak : "Nasılsınız, iyi misiniz?" diye sormak.

Hava almak : -1. Açık havaya çıkıp dinlenmek. -2. İçine hava dolmak. -3. Eline bir şey geçmemek, umduğunu bulmamak.

Hava atmak (basmak): Üstünlük taslamak. (Kars. Çalım satmak.)

Havada kalmak : -1. İstenilen sonuca ulaşmamak. -2. Bir düşünce ka­nıtlanmadığı için tutarlı olamamak.

Havadan sudan konuşmak : Belli bir konudan değil de, günlük gelişi­güzel konulardan konuşmak. (Kars. Dereden tepeden konuşmak.)

Hava hoş : "Bir kimseye göre bir işin şöyle ya da böyle olması pek bir fark yaratmaz." anlamında.

Havanda su dövmek : Hiçbir yarar sağlamayan, sonuca bağlanma­yan işler yapmış olmak.

Hava parası: Bir yeri kiralamak ya da satın almak için, o yerde otu­ranlara açıktan verilen para.

Hava vermek: Bir şeyin, yerin etkileyici duruma gelmesine yardımcı. olmak.

Havaya gitmek : Hiç bir işe yaramamak; boşa gitmek.

Havaya savurmak (bir şeyi) : Onu savurganca harcayıp tüketmek.

Havaya uçmak : Bir patlama sonucu dağılmak, param parça olmak.

Havsalası almamak (havsalasına sığmamak) (bir şeyi) : Onu, onun olabileceğini aklı bir türlü kabul etmemek; kafası almamak.

Hay ağzına sağlık : bk. Ağzına sağlık.

Hay aksi şeytan : bk. Aksi şeytan.

Hayale dalmak : Yaşadığı ortamdan uzaklaşıp düş dünyasına dalmak.

Hayale kapılmak : Hayallerin etkisinde kalmak.

Hayal gücü : bk. Düş gücü.

Hayalinden geçirmek (bir şeyi, birini): Onu düşünmek.

Hayal kırıklığı: Düşünülen bir şeyin gerçekleşmemesinden duyulan üzüntü; düş kırıklığı.

Hayal kurmak: Gerçekleşmesi istenen bir şeyi düşünmek; düş kur­mak.

Hayal meyal: -1. Betti belirsiz bir biçimde. -2. Açık seçik olmayan.

Hayata atılmak : Geçimini sağlamak üzere çalışmaya başlamak.

Hayat adamı: Günün koşutlarına ayak uydurabilen, her işi başarabi­len kimse.

Hayata geçirmek : bk. Yaşama geçirmek.

Hayata gözlerini kapamak (yummak): Ölmek.

Hayata küsmek: Yaşama sevincini yitirmek.

Hayat arkadaşı: -1. Eş, kadın için koca, erkek için kadın. -2. Birlikte

yaşamaya başlayan kimselerden (kadın ve erkek) her biri.

Hayatı kaymak : Yaşama düzeni alt üst olmak.

Hayatına girmek (biri): Biri onun yaşamında yer almak.

Hayatına (yaşamına) son vermek (biri, bir şey): -1. Kendini öldür­mek, intihar etmek. -2. Kapatmak, bitirmek.

Hayatını borçlu olmak (birine): -1. Biri tarafından ölümden kurtarıl­mış olmak. -2. Yaşamını bir kimsenin desteğiyle kazanmış olmak.

Hayatını kazanmak :Geçimini sağlamak.

Hayatını yaşamak : Yaşamını dilediği gibi geçirmek.

Hayat kadını: Genel kadın, orospu, fahişe.

Hayat kavgası (mücadelesi): Yaşamak için harcanan çabalar.

Hayat memat meselesi: Hayati önemi olan sorun konu; ölüm kalım meselesi.

Hayat pahalılığı: Gelir ile gider arasındaki dengenin gelir aleyhine bo­zulması; temel gereksinmelerin pahalı olması.

Hayatta olmaz : "Hiçbir zaman olmaz." anlamında; dünyada olmaz.

Hayat vermek (bir şeye, bîrine) : Onu canlandırmak, ona canlılık ka­zandırmak.

Haybeye kürek çekmek: Boşu boşuna uğraşmak, hiçbir olumlu so­nuç alamamak.

Haydi canım sen de: "Haydi oradan, olmaz öyle şey, bu ciddiye alı­namaz." anlamrnda.

Haydi haydi: -1. "Fazla uzatma, kısa kes.' -2. Kolay kolay ,bol bol. -3. Olsa olsa, en çok.

Haydi oradan : -1. "Olmaz öyle şey." -2. "Çekil git oradan." anlamın­da.

Hayır beklememek (bir şeyden, birinden) : Ondan yarar ummamak, onun iyi olacağını sanmamak.

Hayırdır inşallah : -1. "Gördüğün düş iyi bir olayın habercisi olsun." -2. (Şaşkınlık yaratan durumlarda) "O da ne?" anlamında söylenir.

Hayır etmemek : -1. Yararı olmamak. -2. İşe yaramamak.

Hayır gelmemek (bir şeyden, birinden) : Onun bir yararı dokunma­mak.

Hayır görmemek (bir şeyden, birinden): Ondan yarar sağlayama­mak.

Hayır İşlemek : Yararlı bir davranışta bulunmak.

Hayır kalmamak (bir şeyden, birinde) : O şey işe yaramaz, o kimse iş göremez duruma gelmek.

Hayır ola (hayrola): "Ne var, ne oluyor?" anlamında merak bildirir.

Hayır sahibi: İyilik yapmayı seven kimse.

Hayır yok (bir şeyde) (birinde): -1. "O şey artık işe yaramaz." -2. "O kimseye güvenmeyin, İstediğinizi yapamaz." anlamında.

Hayra yormak (bir şeyi) : Bir olayı, bir düşü iyi bir durumun belirtisi olarak saymak.

Hayrete düşmek : Şaşmak, şaşırıp kalmak.

Hayrı dokunmak (bir şey, birine): -1. O şey bir işe yaramak. -2. Ona iyilikte bulunmak, onun İyiliğini görmek.

Hayrını görmek (bir şeyin) : Onu iyi günlerde kullanmak.

Hazıra konmak : Hiçbir emek harcamadan başkasının yaptığı bir şey­den yararlanmak.

Hazırdan yemek : Çalışmadan eski kazandıklarını yemek.

Hazırlık görmek : -1. Bir iş için gereken şeyleri hazırlamak. -2. Bir yol­culuk için gerekenleri tamamlamak.

Hazır yiyici: Çalışmayan, daha önce kazanılmış olanları harcayan tembel (kimse).

Hedef almak (bir şeyi) (birini) : -1. O şeye nişan almak. -2. Bir şeyi ona yöneltmek. -3. Yermek, eleştirmek yıpratmak düşüncesiyle onu karşısına almak.

Hedef olmak (bir şeye) : İstenmeyen, hoş olmayan bir davranışla kar­şılaşmak.

Helak etmek (birini, kendini) : -1. Onu öldürmek, ortadan kaldırmak -2. Onu çok yormak, bitkin duruma getirmek.

Helak olmak : -1. Ölmek, yok olmak. -2. Çok yorulmak, bitkin düşmek.

Helal olsun : -1. "Bu şeyi ona verdim, güle güle kullansın." -2. "Verdi­ğim şeyin karşılığını istemiyorum, ona bırakıyorum." -3. "Büyük bir ye­teneği var." anlamında.

Helal süt emmiş : İyi ahlaklı, temiz karakterli (kimse).

Hele bir: "Yap da göreyim, bak o zaman sana gösteririm." anlamında tehdit sözü.

Hele şükür: "Çok şükür istenen sonuca ulaşıldı." anlamında.

Hemen hemen : Yaklaşık olarak; aşağı yukarı.

Hem kel, hem fodul: Hem yeteneksiz, hem de üstün olduğunu iddia eden (kimse).

Hem nalına hem mıhına (vurmak) : Birbirine karşı olan iki yanı da destekleme (destekler biçimde konuşmak).

Hem suçlu hem güçlü : Suçlu olduğu halde karşısındakini suçlamaya kalkışan (kimse).

Hep bir ağızdan: Aynı anda pekçok kişi beraberce (söylemek, konuş­mak).

Her Allah'ın günü : Her gün; Tanrı'nın günü.

Her boyaya girip çıkmak:Çeşitli işlerde belirli süreler çalışmış olmak.

Her dem taze : -1. Yaşlı olduğu halde her zaman genç görünmeye ça­lışan (kimse), -2. Bütün yıl yeşil kalan (bitki).

Her derde deva : Birçok şeye çare olan, birçok hastalığa iyi gelen.

Her gördüğü sakallıyı babası sanmak: Görünüşe aldanmak.

Her işe burnunu sokmak: İlgisi olsun olmasın her şeye karışmak; burnunu sokmak.

Her kafadan bir ses çıkmak : Bir konuda konuşurken herkes aynı an­da düşüncesini söylemek..

Herkese şapur şupur da, bize gelince ya Rabbi şükür mü? : "Baş­kalarına cömertçe verdiğiniz şeyleri sıra bana gelince niçin esirgiyor­sunuz?" anlamında.

Her keseye uygun : Herkesin sıkıntıya düşmeden atabileceği ucuzluk­ta olan.

Herkes gider Mersin'e, biz gideriz tersine : "Herkes bu işi yoluyla yöntemiyle yapıyor, biz İse bu konuda yanlış bir yol izliyoruz.' anla­mında.

Herkesin ağzına düşmek (herkesin ağzına sakız olmak) : Dedikodu konusu olmak.

Her nasılsa : "Nasıl olduysa." anlamında, beklenmedik bir durum karşı­sında kullanılır.

Her ne hal ise : "Uzatmayalım, geçelim." anlamında.

Her ne ise : -1. "Ne olursa olsun." -2. "Tutan neyse." -3. "Olan olmuş, uzatmayalım artık." anlamında.

Her nedense : Nasıl olduğu anlaşılmayan durumlar için kulanılır.

Her ne kadar: Şart cümlelerinin başına gelerek yargının* doğallığını, yetersizliğini bildirir.

Her tarafı buz kesmek : -1. Çok üşümek. -2. Şaşırıp kalmak, ne yapa­cağını bilememek.

Her tarakta bezi olmak : Birbirinden farklı işlerle uğraşır olmak; kırk tarakta bezi olmak.

Her telden çalmak: Her işi yapabilir, her şeyden anlar olmak.

Hesaba almak (katmak) (bir şeyi, birini): Onu göz önünde bulun­durmak, düşünmek; önemsemek.

Hesabı kesmek: Bir kimseyle ilişkiyi ya da alışverişi kesmek, buna son vermek.

Hesabını bilmek: Tutumlu olmak.

Hesabını görmek: -1. Borcunu ödemek. -2. Onu öldürmek.

Hesap etmek (bir şeyi): -1. Onu hesaplamak. -2. Onu kendi kendine tartışıp düşünmek.

Hesap sormak (birine, birinden): Bir kimseyi yaptıklarından dolayı sorguya çekmek.

Hesaptan düşmek (bir şeyi, birini): -1. Bir alacağı ya da borcu hesaptan çıkarmak. -2. Bir şeyi, bir kimseyi yok saymak.

Hesapta olmamak : Daha önce hiç düşünülmemiş olmak.

Hesap (hesabını) vermek: -1. Bir işin, harcamanın durumunu göster­mek. -2. Sorumlu olduğu bir konuda sorgudan geçmek, savunma yapmak.

Hevesi kursağında (içinde) kalmak: İstediği şeyi elde edememiş ol­mak.

Hevesini almak (bir şeyden): İstediği şeyi elde etmiş olmak.

Heyheyleri tutmak (gelmek, üstünde olmak) : Çok sinirlenmek, bağı­rıp çağırmak.

Hık demiş (anasının, babasının) burnundan düşmüş : Pekçok yönü, özelliği anasına, babasına benzeyen (kimse).

Hık mık etmek (demek) : -1. Sorulan bir soruya belli belirsiz karşılık­lar vermek. -2. Bir işi yapmamak için çeşitli nedenler İleri sürmek.

Hıncını (birinden) çıkarmak (almak): Öfkesini başkasına kötü davra­narak çıkarmaya çalışmak, öcünü (ondan) almak.

Hınç almak: bk. Öç almak.

Hır çıkarmak, (hırgür çıkarmak) : Olur olmaz şeylerden kavga çıkar­mak.

Hırsından çatlamak: Çok kızmak, öfkelenmek.

Hırsım almak: Bir davranışta bulunarak öfkesini yatıştırmak. (Kars. Acı­sını çıkarmak.)

Hırsını alamamak: Öfkesini yenememek.

Hırsını çıkarmak (birinden, bir şeyden): Öfkesin i bir başkasına ya da bir başka şeye sataşarak yenmeye çalışmak.

Hırsını yenmek : Öfkesini belli etmemeye çalışmak.

Hışmına uğramak: Birinin öfkesi, kızgınlığı kendisine yönelmek.

Hıyar ağa (ağası): Kaba, görgüsüz, saygısız (kimse).

Hızır gibi yetişmek; Bir kimse, bir başkasının sıkışık, çaresiz duru­munda yardımına yetişmek.

Hiç değilse (olmazsa): -1. "Başka bir şey olmasa bile." -2. "Bari." -3. "En azından? anlamında.

Hiç yoktan : Durup dururken, boş yere, hiç yüzünden.

Hiddete gelmek (kapılmak): Kızmak, öfkelenmek.

Hilesi hurdası yok : -1. Yalanı dolanı olmayan (şey), -2. Hile ile iş gör­meyen (kimse).

Hin oğlu hin : Çok kurnaz, çıkarını ve işini bilen (kimse). (Kars. Anası­nın gözü.)

Hislerine kapılmak: Duygularına göre davranmaya başlamak.

Hisse çıkarmak (bir şeyden) : -1. Kendisiyle ilgili bir yön bulmak. -2. Pay çıkarmak.

Hisse kapmak : Bir olaydan yararlı bir ders çıkarmak.

Hissi vermek (uyandırmak) (bir şey): O şey sözü edilen şeye ben­zer bir duygu uyandırmak, o izlenimi uyandırmak.

Hizaya gelmek: -1. Düzgün olarak sıraya dizelmek -2. Davranışlarını düzeltmek, doğru yola yönelmek.

Hizaya getirmek: -1. Bir çizgi üzerinde düzgün olmasını sağlamak. -2. Bir kimsenin davranışlarını çeşitli yollarla düzeltmek, onu doğru yola getirmek

Hodri meydan : "Kendine güvenen ortaya çıksın." anlamında meydan okuma.

Hokka gibi: Ufak ve düzgün (ağız).

Hokka gibi oturmak : Giysi, vücuduna uygun gelmek, tam olmak.

Hop oturup hop kalkmak: Öfkesinden yerinde duramaz olmak, çok sinirlenmek.

Hora geçmek : İşe yaramak, beğenilmek; makbule geçmek.

Hor bakmak (hor görmek) (bir şeye, birine ) : Ona değer vermemek; aşağı görmek.

Hor kullanmak (bir şeyi) : Onu hırpaiarcaşına kullanmak

Horozlar ötmek : Sabah olmak.

Hor tutmak (birini) : Bir kimseye karşı kalbini kırarcasına davranmak.

Hoşafına gitmek (bir şey): Onu beğenmek, hoşuna gitmek.

Hoşafın yağı kesilmek: Güzel bir şey karşısında söyleyecek söz, yapacak bir şey bulamaz duruma gelmek

Hoşbeş etmek (biriyle): Onunla sohbet etmek

Hoş bulduk (safa bulduk): "Hoş geldiniz" sözüne karşılık olarak söylenir.

Hoşça kal (kalın): Bir yerden ayrılan kimsenin kalanlara söylediği iyi dilek sözü.

Hoş geldiniz (safa geldiniz): Konukları karşılarken söylenen nezaket sözü.

Hoş görmek (bir şeyi, birini) : Bir kimsenin kusurunu anlayışla karşı­lamak

Hoş tutmak (birini): Ona iyi davranmak, onu kırmaktan, incitmekten kaçınmak

Hoşuna gitmek : Bir şeyden, kimseden hoşlanmak, onu beğenmek.

Höt demek (birine): Onu korkutmak, ona çatmak (Kars. Gözdağı vermek.)

Hurdası çıkmak : İşe yaramayacak duruma gelmek çok eskimek bo­zulmak

Hurdaya çevirmek (bir şeyi): Artık onu işe yaramayacak, kullanıla­mayacak duruma getirmek

Huyuna suyuna gitmek: Bir kimseyi kızdırmayacak davranışlarda bu­lunmak, onun isteğine uygun hareket etmek.

Huyu suyu (birinin): Onun mizacı, karakteri.

Huzuru kaçmak: Rahatsız olmak tedirginlik duymak

Huzurunu kaçırmak: Onu rahatsız etmek, ona tedirginlik vermek

Huzur vermek (birine): -1. Onu rahat bırakmak -2. Onu dinlendir­mek

Hükmü geçmek (hüküm yürütmek) : Sözü geçmek, sözü dinlenmek

Hükümet kapısı: Devlet dairesi.

Hüküm giymek: Bir kimsenin hakkında ceza hükmü verilmek (Kars. Ceza yemek.)

Hüküm sürmek: -1. Bir yerin sahipliğini yapmak orada görevini sür­dürmek -2. Yaygın olmak, sürüp gitmek, devam etmek

Hüküm vermek: -1. Yargıç bir karara varmak ya da bir suçlu hakkın­da ceza vermek -2. İyice düşündükten sonra vardığı kararı bildirmek

Hülya kurmak (hülyaya dalmak) : Hayal kurmak.

Hürya etmek : Bir yere girerken ya da bir yerden çıkarken hep birlikte hücum etmek

Hüsnü kuruntu : Herhangi bir durumu kendisi için İyi olarak yorumla­ma.

Hüsrana uğramak: Bir işten beklenilen sonucun elde edilememesi yüzünden zarar görmek

Diğer Harfler

A, B, Ç-C, D, E, F, G, H, I-İ, J, K, L, M, N, O-Ö, P, R, S-Ş, T, U-Ü, V, Y, Z

Önceki
Önceki Konu:
Anayurt Oteli
Sonraki
Sonraki Konu:
Osmancık

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar:
Son Ziyaretler:
Coğrafya Sitesi Tarih Sitesi Matematik Sorusu