Ä°ki adam altı köpeÄŸin çektiÄŸi bir kızakla Ladin ormanlarının soÄŸuk karları arasında ilerlemektedir. Hava o kadar soÄŸukÂtur ki nefeslerinin buharları havaya çıkınca donmaktadır. Kızağın arÂka tarafında ise gömülmek için bir baÅŸka ÅŸehre götürülen bir ceset vardır. Bu iki adam, cesedin kendilerinÂden daha ÅŸanslı olduÄŸunu konuÅŸmaktadırlar. Çünkü böyle bir yerde kendileri ölse kimse kendilerini bir baÅŸka yere götürmeÂyecek, onların ceseti ancak aç kurtların karnını doyuracaktır. Ä°ki adam, kurtların ulumalarını duymakta ve çok fazla korkmaktadırlar.
Adamlardan birincisi olan Bili, aç kurtların arkalarında onları takip ettiÄŸini anlamıştır. DiÄŸeri Henry ise çok korkmaktadır. Sadece üç fiÅŸekÂleri vardır. YavaÅŸ yavaÅŸ köpeklerin azaldığını anlarlar. Geceleri kurtlar köpekleri kapıp yemekte, adamların yanında ateÅŸ yandığı için onlara yaklaÅŸmamaktadır. Ancak diÅŸi bir kurt, onların yanına kadar ... (Devam)
1991'de yayımlanan Cengiz Aytmatov'un Beyaz Gemi adlı romanı, soğuk savaş zamanında kaybolan nice adsız erkeklerden birinin dramını anlatmaktadır. Geleneğinden ve ailelerinden koparılmış nesilleri temsil eden adsız oğlanın trajedisini anlatan bir eserdir.
Beyaz Gemi Kahramanları (Kişileri):
Çocuk: Millî değerlerinden ve özünden uzaklaştırılmış, masum çocukları simgelemektedir. Romanda adı söylenmez, sekiz yaşında, anne ve babası tarafından terk edilmiş, dedesiyle yaşayan hayalperest bir çocuk olarak anlatılır.
Mümin Dede: Çevresinde 'Hamarat Mümin, olarak taÂnınır. Romanın kahramanı olan çocuÄŸun dedesidir. Aşırı deÂrecede yardımsever, iyi yürekli, sabırlı, yumuÅŸak, minyon tipÂli yaÅŸlıca bir adamdır.
Orazkul: Çirkin, kaba saba, menfaatperest, içkiye aşırı derecede düşkün, aşırı derecede kötü bir insandır. Mümin'in kızı Bekey ile evlidir. Çocukları olmadığı için her... (Devam)
KONUSU: Bu romanda, on iki yaşındaki bir çocukla beyaz bir at arasındaki dostluk anlatılmaktadır. Folko ile Beyaz YeJe'nin unutulmaz dostluÄŸu..Folko, yüreÄŸi sevgiyle dolu yoksul bir baÂlıkçı çocuÄŸu. Beyaz Yele, başıboÅŸ at sürüleriyle özgürce dolaÅŸan, kimselerin ele geçiremediÄŸi, yabanıl, bembeyaz bir yılkı atı, bir prens.
İlköğretim ve Öğretim çağındaki çocuklar kadar, büyüklerin de severek okuyacağı bir roman.
Özete geçmeden önce, Yılkı Atı nedir? Onu öğrenmemiz geÂrekmektedir. ÇoÄŸunuz bilirsiniz, ünlü yazarımız Abbas Sayar'm Yılkı Atı diye bir romanı da vardır.
Yılkı Atı, elden ayaktan düştüğü için, bakımı sahibine ağır gelen, bu nedenle kış yaklaÅŸtığında dışarıya bırakılan, bir bakıma kaderine terk edilen, ağır kış ÅŸartlarına raÄŸmen, halen ölmemiÅŸ ve yaÅŸamaya devam ediyorsa, sahibi tarafından tekrar iÅŸe güce koÂÅŸulmak için alı konulan atlara denir.... (Devam)
Miladın ilk yıllarında yaÅŸadığı tahmin edilen Beydeba bir Brahman'dır ve Kelile ve Dimne'nin yazarıdır. Eseri Hint hükümdarlarından DebÅŸelem Åžah için kaleme almıştır. BuÂnun dışında elimizde yazar hakkında herhangi bir bilgi yokÂtur. Kelile ve Dimne'nin bu ilk hâli kaybolduktan sonra M.S. 300'lü yıllarda KeÅŸmir'de tekrar derlenir. Böylece eser ikinci kez hazırlanır ve Pança-Tantra adıyla meÅŸhur olur. HindisÂtan'da bir halk kitabı hâline gelen eserin sayısız deÄŸiÅŸik ÅŸekilÂleri meydana gelmiÅŸtir. (Devam)
Bir varmış bir yokmuÅŸ, bir ülkenin birinde, bir padiÅŸahın doÂÄŸan çocukları, hiç yaÅŸamaz, hemen ölürlermiÅŸ. Bir gün yine bir kızı olmuÅŸ. "Nasıl yaÅŸatacağız?" diye derde düşmüşler. Nihayet yeraltında güngörmez, küçücük bir penceresi olan bir maÄŸara yapıp, yanına sütninesi ve diÄŸer yardımcılarım koyarak, kapatÂmışlar.
Günler, aylar, yıllar hızla gelip geçmiÅŸ. Kız on beÅŸ yaşına geÂlince, güzel mi güzel bir kız olmuÅŸ. Sadece yanakları solgunmuÅŸ.
Yaşı ilerleyen kızın canı çok sıkılıyormuÅŸ. Bir gün yatakları üst üste koyarak, maÄŸaranın üstündeki camı kırmış. Dadısı bakÂmış ki olmayacak, gitmiÅŸ PadiÅŸah'tan yalvar, yakar kızın gezmesi için izin almış. Kız, artık dadısı ile beraber sarayın bahçesinde gezip dolaÅŸabüiyormuÅŸ.
Bir ÅŸeyin adını anmadan, niteliklerini üstü kapalı söyleyerek o ÅŸeyin ne olduÄŸunu bilmeyi dinleyene bıÂrakan oyun. Bilmeceler dünyayı henüz tanımaya baÅŸlayan, nesneleri ve objeleri yeni yeni kavrayan çocukların kelime hazinelerinin ve muhakeme güçlerinin artmasında Önemli rol üstlenirler Bilmeceler yapı bakımından ikiye ayrılır. Ä°lkin birÂbirine benzeyen, aralarında ses uyumu bulunan sözlerin (bunlar uydurma da olur) sıralanışı. Bu durumda bilmece'bir müzik uyumu taşır. Sözler arasında, uyumun saÄŸlandığı anÂlamsız bir baÄŸlantı vardır. Daha doÄŸrusu bilmecenin anlamı ikinci bölüme sığdırılır. Birinci bölüm çoklukla bir giriÅŸ niteliÂÄŸindedir. Ä°lk bölümde ses uyumuna, kolay söyleyiÅŸe, ikinci bölümde anlama Önem verilir. (Devam)
Yazar, bu romanda hocası Mustafa Ä°nan'ın hayatını kaleme almıştır. Bu yüzden biyografik bir eserdir. Romanda fakir bir halk insanı olan Mustafa Ä°nan'ın dünyaca tanınan bir (araÅŸtırmacı) bilim adamı olma sürecinde yaÅŸadığı güçlükler ve bu güçlüklere raÄŸmen ahlak ve kiÅŸiliÄŸinden hiçbir ÅŸey kaybetÂmemiÅŸ olması ele alınmaktadır. OÄŸuz Atay, eser, hocasının fotoÄŸraflarını ekleyerek daha renkli bir eser ortaya koymuÅŸtur.
Bir Bilim Adamının Romanı Özeti:
Roman iki bölümden oluÅŸmaktadır. Birinci bölümde Mustafa Ä°nan'ın doÄŸumundan eÄŸitim hayatı bitene kadarki döÂnem; Ä°kinci bölümde ise hocalığından ölümüne kadarki süreç anlatılmaktadır.
Eser, Mustafa Ä°nan'a ÅŸivesi ve görüntüsüyle çok benzeÂyen bir çocuÄŸun Fen Fakültesi'ne giriÅŸ sınavının sonuçlarını öğrenmek için beklediÄŸi bir kuyrukta baÅŸlar. Kuyruktaki diÄŸer öğrenciler, çocuÄŸa taÅŸralı olarak bakmakta; onun sınavı kazaÂnamayacaÄ... (Devam)
KONUSU: Ä°nsan, ne kadar büyük acılarla karşılaşırsa karşıÂlaÅŸsın, yine de ümidini kaybetmemelidir. Kitapta, küçük yaÅŸlarda kaçırılan bir çocuÄŸun, uzun yıllardan sonra, ailesine kavuÅŸması gayet güzel ve yalın bir ÅŸekilde anlatılmaktadır.
Abdullah Bey, inşaat çivisi imal eden bir fabrikanın sahibi idi. İşleri yerinde, evine bağlı bir hanımı, Osman isimli küçük bir de çocuğu vardı.
Bir gün, gündüz vakti, evine postacı kılığında bir soyguncu girip, evin hanımını bayıltarak çelik kasayı açtı. Para bulamayınÂca, bu sefer de, aÄŸladığı için sesini duyduÄŸu bebeÄŸi kaçırmaya karar verdi. Çünkü eli boÅŸ dönmek istemiyordu.
Abdullah Bey Ä°ÅŸ yerindeydi. Çalan telefonu açınca, karşısınÂdaki ses, çocuÄŸunu kaçırdığını, karısının evde baygın bir ÅŸekilde yattığını, hemen evine gitmesini ve polise haber vermemesini söyledi. ÅžaÅŸkın v... (Devam)
Bu dönem, demokratik hak ve özgürlüklerin sıÂnırlı da olsa kullandığı zamana rastlar.
1860'da ilk özel Türk gazetesi Tercüman-ı Ahval'ın çıkarılışı ile başlar.
Birinci dönem Tanzimat Edebiyatının özellikleri:
1. Bu döneme " sanat, toplum içindir." Anlayışı egemendir. Sanatçılar, bu yüzden, sanatı toplumu eğitmede. Batı kültür öğelerini tanıtmada bir araç olarak görmüşlerdir.
2. Sanatçılar, o döneme kadar edebiyatımızda görülmeyen roman, öykü, tiyatro, makale, eleÅŸtiri, gazete, .gibi düzyazı türlerini edebiyatımıza sokaÂrak, düzyazının her alanında eserler vermeye çaÂlışmışlardır. Bu ürünler ilk kez denendiÄŸinden, takliÂde dayalı olduÄŸundan, sanatsal nitelikleri oldukça zayıftır.
3. Sanatçılar, sade bir dille yazmayı amaçlamaÂlarına karşın, köklü alışkanlıkları nedeniyle bu amaÂcı yeterince uygulayamamalardır.
Birden çok duygu, düşünce, istek ve yargı bildiren cümlelere "birleşik cümle" denir.
Bu tür cümlelerde, yüklemin yanı sıra bir de "yan cümiecik ya da cümle" bulunur
"Çok koşan" Yan cümlecik
"çabuk yorulur." Temel cümle
Yan cümlesi, temel cümlenin öznesi, nesnesi, tümleci olan bileşik cümlelere "Girişik Cümle" denir....
- Araba devrilince / yol gösteren/ çok olur.
1. Yan cümlecik 2.Yan cümlecik Temel cümle
â–¡ Yan cümleciği dilek-şart kipli ya da şart bileşik zamanlı olan cümlelere "Şart Cümlesi" denir.
- Dersi dinlesen / anlarsın. (Zarf) -
Yan cümlecik Temel cümle.
- Bizimle gelirsen/ her sevi öğrenirsin. (Zarf)
Yan cümlecik Temel cümle
Yan-cümlecik görevindeki bağımsız bir cümlenin "ki" bağlacıyla temel cümleye bağlandığı cümlelere "ilgi cümlesi" denir. Bu tür cümleler de bileşik yapılı sayılır. Bu cümlelerde "ki" bağlacı kendinden ... (Devam)
Öncelikli olarak Birleşik Sözcük nedir bunun üzerinde durmamız gerekmektedir. Zira bu sözcüklerin kuruluş mantığını anlamadan nasıl yazıldığını bilmemiz çok zor olacaktır.
İki ya da daha fazla sözcüğün, yeni anlamda bir sözcük oluşturması için birlikte kullanılmasına "birleşme" denir. Birleşme sırasında sözcüklerde anlam, tür ve ses değişiklikleri olabilir:
* Birleşme sırasında sözcüklerde ses aşınması ya da ses türemesi olabilir.
KONUSU: Yazar, Ä°stanbul Hukuk Fakültesinde öğrenci iken, gözleri kör olur. Uzun bir süre, gözlerinin yeniden açılacağı ve göreceÄŸi ümidi ile yurt içinde ve yurt dışında tedavi peÅŸinde koÂÅŸar. Ancak, gözlerinin bir daha açılmayacağı kesindir. Bu fiziksel durumu, psikolojik olarak da kabullenen yazarımız, o günden Ä°tibaren yaÅŸamını, kendisi gibi görme özürlülerin eÄŸitilmeleri için ne gerekiyorsa yapmaya adar. Bu konuda bir hayli de baÅŸarılı olur.
Nedense, öğleden akÅŸama ne yediÄŸimizi unuturuz da, yıllar öncesinden yaÅŸadığımız bazı anılar renk ve canlıhklarıyla hafıza-mızdaki yerlerini korurlar. Üç, dört yaşında dedemin eski gazeteÂlerden yapmış olduÄŸu külahı kafama geçirip, karşımda sırıtışı; güvercin yavrularını yakalamak için çıktığım pencereden düşüp, bayılışım gibi..
İstanbul'daki o Mayıs günü de böyleydi. Arkadaşım Celal, elindeki tıraş fırçasını sağı... (Devam)
Ünlü kişilerin yaşamını, yapıtlarını ayrıntılı olarak anlatan biyografilere "monografi" ya da "biyografik roman" denir.
Tanınmış, alanında başarılı olmuş bir bilim, sanat ya da siyaset adamının, kendi yaşamını anlattığı yazı türüne ise "Otobiyografi (öz yaşam öyküsü) denir. Şevket Süreyya Aydemir'in "Suyu Arayan Adam" adlı yapıtı otobiyografiye örnektir.
BaÅŸka bir kaynaktan:
BİYOGRAFİ (YAŞAM ÖYKÜSÜ):
Topluma hizmet dokunmuş, faydalı işler yapmış büyüklerin ve edebi şahsiyetlerin hayatını konu edinen eserlere biyografi (yaşam öyküsü) denir.
Biyografinin Özellikleri:
1.    Kişilerin yaşamı tarafsız bir bakış açıs... (Devam)
Ahmet HaÅŸim, 1921'de nesir yazmaya baÅŸlamıştır. Ä°lk neÂsirlerini topladığı Bize Göre ile Türk Edebiyatının 'en orijinal üslupçusu' olarak kabul edilmiÅŸtir. Ahmet HaÅŸim'in derli toplu, bir konu etÂrafında ÅŸekillenen yazılarında zarif, ince, sanatlı, iÅŸlenmiÅŸ, nükteli, ÅŸiirsel bir dil dikkati çekmektedir. Bize Göre'de 42 fıkra bulunmaktadır.
Eserden Seçmeler
GARDEN BARDA KONUÅžAN Ä°KÄ° ADAM
- Åžu ışıklar içinde görünüp kaybolan kadınlara bak! Ne derilerindeki beyazlık insan derisi beyazlığı, ne gözlerindeki siyahlık, insan gözü siyahlığı, ne dudaklarındaki kızıllık, insan dudağı kızıllığıdır. Tabiatın eserleri hiç de bu sahne yaratıkları kadar güzel deÄŸil! Kırmızı, sarı, yeÅŸil, siyah boyalar, renksiz etÂleri, çipil gözleri, soluk dudakları deÄŸiÅŸikliÄŸe uÄŸratarak, harap uzviyetlerden birer gençlik ve güzellik mucizesi vücuda getirÂmiÅŸ. Kim diyor ki kadın ÅŸimdi, eskisi gibi, yüzünü sıkı Ã... (Devam)
Abdülhak Åžinasi Hisar, eserlerinin pek çoÄŸunda Ä°stanÂbul'u ve Ä°stanbul'un en önemli mekânı olan BoÄŸaziçi, ÇamlıÂca, Büyükada hayatını konu eder. O, mazinin güzelliklerini bugüne taşımak için edebiyatı bir araç olarak kullanır. 'BoÄŸaÂziçi medeniyeti' tabirini edebiyatımıza sokan ilk kiÅŸidir. BoÄŸaÂziçi Mehtapları bu anlamda önemli bir eserdir. Abdülhak ÅžiÂnasi Hisar'in ÅŸahsi hayatından esinlenerek yazdığı denemeÂlerden oluÅŸur. Denemelerde Ä°stanbul ve BoÄŸaziçi'nin medeniyetimizdeki yerini yazarın usta üslubuyla görürüz.
BoÄŸaÂziçi Mehtapları Eserindenden Seçmeler
Tabiat Sevgisi Parçasından
İstanbul'da tabiatın emsalsiz güzelliği, şüphe yok ki Bo-ğazaiçi'ndedir ve İstanbul'un en güzel semti olan Boğaz'a o zaman gösterilen rağbet tabiata duyulan sevgiyi ve verilen kıymeti gösteriyordu. Theophile Gautier için olduğu gibi o zamanki hanımlar ve beyler için de tabiat var olan, görülen, sevilen bir şeyd... (Devam)
Eser boğazda yaşanan tarihi olayları ve tarihi eserleri konu edinmiştir.Bilgilendirmeye yönelik bir eserdir. Turistlere rehber niteliği taşır. İstanbul gibi benzeri olmayan bir şehre sahip olduğumuzu anlıyoruz. İstanbul'un Tarihi eserleri hakkında hiçbir yerde rastlanamayacak önemli bilgiler barındırmaktadır.
Eserden Bazı Bölümler:
Göksu Şemsiyeleri
Yeniden 1900 yılındayız. AÄŸustos ve cuma. BaÅŸka bir gün gelseydik bu kalabalığı bulamazdık. Dere boyu sandallarla hınca hınç. Çayırlar adam almıyor. Ãœsküdar'dan, Karaköy'den, Haliç ve BoÄŸaz iskeleleÂrinden uçup gelenler bir seccadelik yer kapmak için birbirini çiÄŸniyor. PaÅŸa ve vezir hanımları için böyle bir zorunluluk yok. Onlar Arap halayıklarının yardımıyla kendileri için düzenlenen köşeye yürümek inceliÄŸinde bulunsalar yetiÅŸir. Derenin yuÂkarısında 'Tahtırevan' denilen kafesli bir set de vardır. Kimi zenÂgin karıları da burada konak tutar. Bunlar biraz ... (Devam)
Bu eser, Cemil Meriç'in düşüncelerinden, izlenimlerinden, duygularından, anılanndan oluÅŸan, kendini anlamak ve anlatÂmak için kaleme aldığı, yayımlanmış ya da yayımlanmamış yazılarının kronolojik bir sıra içinde derlenmesinden oluÅŸmuÅŸÂtur. Bu Ãœlke adlı eser, Ãœlkemizin trajedisini anlatan önemli bir denemedir.
Bu Ülke'den Seçmeler
Siham-ı Kaza
Hakikati bulan, baÅŸkaları farklı düşünüyor diye, onu haykırmaktan çekiniyorsa hem budala hem de alçaktır. Bir adamın 'Benden baÅŸka herkes aldanıyor.' demesi güç şüpheÂsiz; ama sahiden herkes aklanıyorsa ne yapsın?
SaÄŸ ile Sol
Mefhumların kâh gülünç kâh korkunç maskelerle raksa çıküğı bir karnaval balosu, fikir hayatımız.
Tanımıyoruz onları, nereden geliyorlar bilen yok. FiraÂvunlara benziyorlar, kalabalığa çehrelerini göstermeyen firaÂvunlara. Ve aydınlarımız, o meçhul heyulalar için ehramlara taÅŸ taşıyan birer köle.
a. Asıl olarak dilimizde, her cümle büyük harfle başlar. Cümle sonu işaretlerinden sonra (nokta, soru işareti, ünlem işareti) büyük harfle devam edilir;ancak bazı şiirlerde bu kurala uyulmayabilir.
- Niye canını sıkıyorsun? Ben senin başaracağına eminim.
b. Özel adların (isimlerin) her sözcüğü büyük harfle başlar:
- Mustafa Kemal Atatürk, Ali Bey, Türkiye Cumhuriyeti, Tekir, Vatan Caddesi, Marmara Denizi, Kızılay, Türk Dili Dergisi, Türkçe, Mars..
c. Mektuplarda ve resmi yazışmalarda hitap sözcükleri büyük harfle başlar:
- Sevgili KardeÅŸim,
d. Belirii bir günü bildiren tarihlerde ay ve gün adlan büyük harfle başlar.
- 17 Haziran Pazar günü
e. Yazı başlıklarını her sözcüğü büyük harfle başlar:
1. Yazıda cümlelerin ilk sözcüÄŸü büyük harfle baÅŸlar. 2. Åžiirlerde mısraların ilk sözcüÄŸü normal olarak büyük harfle baÅŸlar. 3. Mektuplarda hitapların ilk sözcüÄŸü büyük harfle baÅŸlar. Örnek: Sevgili KardeÅŸim, 4. Resmi yazılarda hitapların ilk sözcüÄŸü ve bütün isim soylu kelimeler büyük harfle baÅŸlar. Örnek: Sayın BaÅŸkan, 5. Ä°ki noktadan sonra baÅŸka bir kimseden alıp tırnak içinde verdiÄŸimiz aktarmaların ilk sözcüÄŸü büyük harfle baÅŸlar. Örnek: Bir gün, laf arasında bana: "Bir beÅŸik gibi sallanır bu dünya, rahat uyusun çocuklar..." demiÅŸti. 6. BaÅŸka bir kimseden bir cümlenin ancak bir bölümünü aktardığımız zaman ise onun ilk sözcüÄŸü üç noktadan sonra küçük harfle baÅŸlar. (Devam)
Büyük Selçuklu Devleti Selçukbey tarafından kurulmuştur.Yaklaşık 200 yıl boyunca Büyük Selçuklu Devleti var olacaktır.Toprakları Çinden Anadoluya kadar uzanmaktadır.Bunu 1071 Malazgirt savaşından sonra bazı Türklerin ortaasyadan anadoluya göçmesiyle anlatabiliriz.Büyük Selçuklu devletinde Türkçe değil Arapça Farsça önem kazanmaya başlamıştır.Osmanlı da tam Arap toplum geleneğine özellikle 16.yüzyıldan sonra bürünecektir.Türklerde bu dönemde ilim çalışmaları azalacaktır.Osmanlı devleti gerek adalet gerek diğer işlerde Büyük Selçuklu Devletini taklit etmiştir.Gerek ordu mesela ordu ve tımarlı sipahi geleneği Büyük Selçuklu Devletinde görünen gelenekti.Osmanlı Selçukluyu taklit etmek istesede tam olamamıştır.Devşirme yöntemi büyük Selçukluda da vardır.Ülke o geniş topraklar hükümdarın malı sayılırdı.Büyük Selçuklu devleti mimarisiylede Türk geleneklerini yansıtır kubbeli eserler grüyoruz.Dandana... (Devam)