İnanç, sihir, büyü ve fallardan unsurlar alarak beslenen dualar sağlık ve hastalık hâllerinde, ürünün bereketli olmasında, yağmurun yağmasında, tehlike ve felaketin mal ve mülke gelmemesinde, doğumdan ölüme kadarki bazı törenlerde iyi ve doğru olduğuna inanılan olumlu dileklerin ruhsal ve düşünsel ifadesini dilde kazanır. Türklerde bu dualar Şamanizm, Manihaizm, Budizm kültür evrelerini aşarak İslamiyetle daha düzenli ve yeni bir zihniyetle gelişmiş bir şekilde yaşamaya devam etti. Şimdi en önemli anonim edebiyat türlerine bir göz atalım:
B ve T. kasabaları arasındaki bozuk posta yolunda derenin kıyısındaki Andreyev'in, kendisi gibi yaşlı söğüt ağacına yaslandığı için ayakta durabilen değirmeni ve iki kişilik kalın gövdeli söğüt ağacı vardır. Bu ağaç, sadece değirmene değil, yaşlı Arhip'e de arkadaştır. Arhip, gündüz balık avladığı söğüdün dibinde, gecede oturur durur.
Otuz yıl öncesiydi. Arhİp yine oturmuş balık avlıyordu. Posta arabasının geldiğini gördü. Ancak, her zaman yerinden daha ilerde duran arabanın sürücüsünün yanındaki postacıyı elindeki demirle vurup öldürdüğünü, sonra da arabadaki çantayı alıp, söğüt ağacının kovuğuna soktuğunu, sonra da, kendisine de birkaç tane vurup "imdat" diye bağırdığını işitti. Bu olaydan bir hafta sonra, soruşturmacılar gelip, bir şeyler konuşup, yazıp gittiler. Arhip korkudan tir tir titriyordu. Bir hafta daha böyle geçti. ... (Devam)
Tanzimat edebiyatında Namık Kemal'in "İntibah", Ahmet Mithat Efendi'nin "Felatun Bey ile Rakım Efendi"den sonra, üzerinde en çok durulması gereken üçüncü Tanzimat romanı Recaizade Mahmut Ekrem'in yazdığı ilk realist roman olan Araba Sevdası'dır. Recaizade Ekrem'in otuz yaşlarında yazdığı, kırk dokuz yaşında yayımladığı bu roman; İstanbul'un renkli karakterlerini, eğlencelerini mesire yerlerini, alafrangalığa özenen züppeleri, özellikle Abdülhamit döneminin paşazadelerini, zevk özelliklerini gerçekçi bir gözlemle yansıtmaya çalışır. Yaşam izlenimlerinden çıkarılmış gibidir. "Şemşa" ile "Muhsin Bey" uzun hikayelerinden sonraki ustalığını gösterir. Romantizmden realizme geçen ilk romanımız sayılır. Yöresel, yergisel, töresel yanları ağır basar. Yirmi dört yaşlarına gelen Bihruz Bey, zengin bir ailenin şımarık çocuğudur. Evde, özel öğretmenlerden yarım yamalak bir öğrenim görmüş, alafranga özentiler i... (Devam)
KONUSU: Hz. İbrahim'in çocukluk döneminde, arıların birlik olarak, Nemrut'u nasıl hakladıkları anlatılmaktadır.
HHükümdar Nemrut, hükümdarların en büyüğüydü. Yedi dağları aşmış ünü, kırk dağların Ötesindeki insanları titretirdi.. Kimi zaman tanrı olduğunu bile söylerdi.. İşte bu Nemrut, topal bir arı tarafından öldürüldü. Nasıl mı?
Topal An'dan dinleyelim: "Kraliçe arı bir gün hepimizi topladı
ve insanların boş şeylerle uğraştıklarını, hatta Nemrut'un da aynı olduğunu, bu yüzden başlarına olmadık işler açılacağını" anlattı.
Aynı gün gecesi, Nemrut bir rüya görmüş. Rüyasında yeni doğmuş bir çocuk, büyüyor ve kendisini öldürüyormuş. Sabahı beklemeden emirleri yağdırmış: "Yeni doğmuş bütün erkek çocukları öldürün, hamile kadınları da şehrin dışına sürün."
Bütün çocuklar kılıçtan geçirildi. Anaların ağıtları ... (Devam)
KONUSU: Cemal Süreya'ya göre, çocuklara her şeyi anlatabilirsiniz. Bu anlayışla, Çocukça Dergisi'nde, çocuklara yönelik, hemen her konuda yazılar kaleme almıştır. Kitap, bu yazılardan oluşmaktadır.
Lacivert İpek Helikopter:
Pırasaya gözlük takın, aynı ona benzer. Yanlış anlamayın, çok sevimli ve çok bilgili bir adamdır. Yolda karşılaştık. Dergideki yazılarımı sordu. "Yeni başlayacağım, neler yazayım?" diye sorduğumda,
"Çocuklar her şeyi anlar, onlara enflasyondan bile söz edebilirsin. Savaşlardan söz et, her ay çıkan kitaplardan, şairler, ressamlar, uzay bilginleri, çevre kirlenmesi,.."
" Bilgi de vermekle birlikte, asıl amacın onlara okuma keyfini tattırmak olsun. Bilgiçlik taslayan şeyler yazma. Serüvenlerden, düşlerden söz et. Sözgelimi lacivert İpek helikopterler uçsun yazılarında.."
Böylece, ilk yazının konusu ve başlığı çıkmış oldu.
Dizelerdeki hecelerin açık ve kapalı olması mantığına dayanan ölçü sistemine verilen addır. Arap ve Fars edebiyatından alınmıştır, daha çok Divan şiirinde kullanılmıştır. Aruz ölçüsü Türkçe'nin dil kurallarına aykırı olduğu içn aruz ölçüsünün kullanıldığı şiirlerde Türkçe kelimelerden ziyade Arapça ve Farsça kelimeler kullanılmış bu da aruz vezni ile yazılan şiirlerin dilinin ağır olmasına ve anlaşılmasının zor olmasına yol açmıştır. (Devam)
Aşık Edebiyatı, ozan-baksı geleneğinin Anadolu'da yaşma biçiminin değişmesiyle ortadan kalkması üzerine 15.yüzyıldan sonra Anadolu'da başlamıştır. Aşıklık geleneği, Türk kültür varlığında önemli yer tutmaktadır. Aşıklık, çağlar süren deneyimlerden geçerek biçimlenmiş, kendine özgü icra töresi, geleneğe dayalı yapısı, aşık olmak ve âşıklığı sürdürmek için uyulması gereken kuralları olan bir gelenektir. Her edebî gelenek, kültür birikimi, dünya görüşü ve yaşama biçiminin değişmesiyle özgün anlatımlara kavuşur. Aşık Edebiyatının kaynağı, İslamiyetin kabulünden önceki sözlü edebiyattır. O günden bugüne devam etmektedir. Halk şairleri ekseriyet itibariyle saz çalan ve şiirlerini sazla söyleyen şairlerdir. Aşık Edebiyatının iki tür ürünü vardır. Bunlar "Aşık tarzı şiir ve halk hikâyeleri"dir. (Devam)
Bu edebiyat sözlü bir edebiyat dalıdır. Şairler, şiirlerini "cönk" adı verilen yassı ve ince uzun defterlere yazmışlardır. Âşık ya da ozan denilen şairlerin, saz eşliğinde söyledikleri şiirler ve hikayelerden oluşmuştur. Aşk, tabiat, gurbet, ayrılık, ölüm, özlem, kıskançlık, yiğitlik, toplumun sorunları, insan davranışları, bunlarla ilgili eleştiriler konu olarak işlenmiştir. Dil sade ve anlatım canlıdır. Nazım birimi dörtlüktür, koşma, semai, varsağı gibi nazım biçimleri kullanılmıştır. Aşık edebiyatında genellikle yarım kafiye ve cinaslı kafiye kullanılmıştır. (Devam)
Dilde, Arapça ve Farsçanın etkin olduğu dönemde Türkçe'yi savunmuştur. Hem heceyle hem de aruzla şiirleri vardır. Anadolu Türkleri arasında tasavvufu yaymaya çalışmıştır. En önemli eseri "Garipname" adlı mesnevisidir.
Aşık Paşa, 1272 yılında Kırşehir'de, doğmuştur. Mutasavvıf bir aile içerisinde büyümüştür. Eserlerinde tasavvufun etkisi çok fazladır. Dininine bağlı bir şairdir ve bu sebeple eserlerindeki tasavvufi yönün yanısıra yoğun biçimde dini imgeler bulunur. (Devam)
Cumhuriyet dönemi sanatçılarındandır. Küçük yaşta geçirdiği bir hastalık sonucu görme yeteneğini yitirmiştir. Ancak dış dünyasının karanlığı onda zengin bir içdünya yaratmıştır.
Şiirlerinde yurt ve toprak sevgisini işlemiştir. Aşkı kendine özgü bir üslupla dile getirmiştir. Halk şiirinin bu son büyük ozanı, şiirlerinde yalın bir dil kullanmıştır.
Kimi Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği de yapan sanatçının şiirleri Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından "Dostlar Beni Hatırlasın" adlı bir kitapta toplanmıştır.
Daha Geniş Bilgi:
Aşık Veysel, 1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde doğdu. Fakir bir köylü ailesinin çocuğu olan Veysel, 7 yaşındayken geçirdiği çiçek hastalığından sonra sol gözünü kaybetti. Daha sonra da bir kaza geçirdi ve sağ gözünü kaybetti. Ancak sağ gözüyle sadece ışığı seçebilecek kadar görüyordu. Başına gelen bu felaketle... (Devam)
Bu eserde, Adnan Bey'in kırk beş yaşında olmasına ve biri kız öteki erkek iki küçük çocuğu bulunmasına rağmen ikinci bir izdivaç yapmasıyla işlediği hatanın hikayesi anlatılır. Adnan Bey'in bu yeni evlendiği genç ve güzel karısı Bihter, İstanbul'un meşhur simalarından Firdevs Hanım'ın kızıdır ve Adnan Bey'e sırf zenginliğinin hatırı için verilmiştir. Fakat bu zenginlik onun ihtiyaçlarını gidermiyor, sürekli Adnan Bey'in yalısında bulunan Behlül isimli genç ve macera arayan bir yeğen vardır; bu yeğen, yengesinin kalbinde "memnu(yasak) bir aşk" uyandırır (Aşk-ı Memnu). Fakat Behlül bundan çabuk bıkarak gene 'eski hayatına döner, bu maceracı hayattan da bıkınca Adnan Bey'in kızı olan Nihal'i sever, onunla evlenmek üzere hazırlanırken Bihter'in aşkını müdafaa için aldığı vaziyet üzerine bu macera duyulur. Bihter intihar eder, Behlül kaçar; Nihal de, eskisi gibi, o kadın gelmeden önce olduğu gibi babasıyla m... (Devam)
Halkın uzun deneyim ve gözlemlerinden doğan, belli bir yaşam gerçeğini yansıtan kısa ve özlü sözlerdir. Biçimsel ve kavramsal yönden kimi özellikler içerir. Özellikleri: 1. Kalıplaşmış, donmuş sözcüklerdir. 2. Bunları oluşturan sözcüklerin yerine aynı anlama gelen başka sözcükler kullanılamaz. 3. Sözcüklerin sıralanış biçimi değiştirilemez. 4. Atasözleri öğüt verici niteliktedir. Örnekler: Derdini söylemeyen derman bulamaz. Çalma elin kapısını, çalarlar kapını. Öfkeyle kalkan, zararla oturur: Aniden öfkelenen parlayan kişiler duygularının tesirindeki kişilerdir. Doğru düşünemezler, doğru karar veremezler. Yaptıklarında büyük hatalar olur, kırıcı olurlar. Davranışlarının sonuçları da belli olmaz. Bütün bu olumsuz davranışların zararlı sonu&cced... (Devam)
Atasözleri, geniş halk yığınlarının yüzyıllar boyunca oluşturdukları deneyimlerden gözlemlerden ve bunlara dayanan düşüncelerden doğmuştur. Toplumun ortak düşünce ve tutumunu belirtir, insanlara yol gösterir, Öğüt verir. Genel yargılı, kalıplaşmış; kısa ve özlü sözlerdir. Az sözle çok şey anlatırlar.
———————————————————'
BAŞAK BİR KAYNAK
"Atalarımızın uzun denemelere dayanan yargılarını genel kural, bilgece düşünce ya da öğüt olarak kalıplaşmış biçimleri bulunan, kamuca belirlenmiş sözlere atasözleri denir. "{Ö.A. Aksoy)
"Halk tarafından söylenen, kendi içine kapalı bir ifadesi olan, öğretici bir muhteva ve yüksek bir şekil taşıyan sözlere atasözleri denir.
"(Ö.F Akün) İnsanların davranış biçimlerini, dünya görüşlerini, töreyi, inancı, hayat tecrübelerini ortaya koyan a... (Devam)
Cümle içinde geçen ay ve gün adları küçük harfle başlar. Örnek: şubat, mart, nisan, perşembe. Belli bir tarih belirten ay ve gün adları büyük harfle başlar. Örnek: İstanbul 29 Mayıs 1453 Salı günü fethedildi. (Devam)
Eser, Türk toplumunun yaşadığı değerlerin çöküşü, bozulma ve yozlaşmayı anlatmaktadır. Memduh Şevket Esendal, Ayaşlı ve Kiracıları adlı eserinde Cumhuriyet Türkiyesi'ndeki bir kesimi canlandırır. Otobiyografik bir romandır. Genel olarak, roman Ayaşlı'nın dokuz odalı dairesindeki hayatı, bu hayatı paylaşan insanlar arasındaki ilişkileri, değer yargılarını ortaya koyar.
Ayaşlı ve Kiracıları Kahramanları (Kişileri):
Bankacı Kahraman: Romanda adı verilmeyen bankacı, Ayaşlı'nın odalarından birinde oturan, olayların onun bakış açısıyla anlatıldığı bir kişidir. Ahlaklı, dürüst, çalışkandır.
Ayaşlı İbrahim Efendi: Gençlik yıllarında karanlık İşlerle uğraşmış, dalavereci bir halk adamıdır. Hancılık, otelcilik gibi işlerler uğraşmıştır.
Faika: Ayaşlı'nın üvey kızıdır. Fakat onunla metres hayatı yaşayan ahlaksız bir kadındır.
Birleşik sözcüklerin bir kısmı benzetme yoluyla nesnelere ad olmuştur. Bu tür birleşik sözcükler bitişik yazılır. Örnek: aslanağzı Birleşik sözcüklerin bir bölümünde ses düşmeleri meydana gelmiş olabilir. Bu tür birleşik sözcükler bitişik yazılır. Örnek: pazartesi İkilemeler: İkilemeler ayrı yazılır. Örnek: baka baka, konuşa konuşa Fiiller: Özel bileşik eylemler (gidebilmek) ve herhangi bir ses olayı görülen bileşik eylemler (affetmek) bitişik yazılır. (Devam)
Bir koyunun Ayşe ve Fatma isminde iki kuzusu varmış. Her gün otladıktan sonra gelir: "Ayşe, Fatma kuzular! i Memelerim sızılar. .." diyerek onları emzirirmiş. Bir gün kurt kapıya gelmiş, anneleri gibi melemiş. Kuzular, sesi kalın olduğu için inanmamışlar. Kurt da gidip yumurta içmiş. Sesi incelmiş, ancak kuzular ayaklarını görmek istemişler. O da gitmiş, ayaklarını una bulayıp yeniden gelmiş. Bu sefer kuzular kanıp, kapıyı açmışlar. Kurt da onları yemiş. Anneleri gelince olanları anlamış. Bir kuyu açmış, içini çili çırpı ile doldurmuş. Üstüne bir minder koymuş. Sonra da yola çıkıp, kurdu görmüş ve "Ayşe'm ile Fatma'm öldü, onlar için yemek vereceğim, buyur gel" diyerek davet etmiş. Kurt iştahla gelmiş. Mindere oturunca, kuyuya düşmüş. Koyun, çıh çırpıyı tutuşturunca, kurt yanarak ölmüş.