1870-1927 yılları arasında yaşamıştır. Galatasaray Lisesi'nden mezun olmuştur. Konsolosluk, müsteşarlık, profesörlük yapmıştır. Ahmet Hikmet Müftüoğlu, ilk defa, 1896'da Servet-i Fünun dergisinde yayımladığı bir hikaye ile bu gruba dahil olmuştur. Daha sonra Türkçülük ve Yeni Lisan akımı etkisinde yazılar yazmaya başlamıştır. Yerli konuları milli bir dille yazmıştır.
Eserleri: Çağlayanlar, Haristan ve Gülistan, Gönül Hanımdır. (Devam)
"Memleketçi şiir" anlayışının önemli temsilcilerindedir. Şiirlerini folklor, Halk edebiyatı, efsanelerle beslemiştir. Hece ölçüsünde yeni arayışlara giren sanatçı, şiire yeni bir söyleyiş kazandırmış, günlük yaşamdan geniş ölçüde yararlanmıştır. "Nerdesin" şiirinde kendini mutluluğa çağıran gizli bir varlığın sesini aramakta, onun kendini çağırmasını beklemektedir.
Halk edebiyatı ve halk kültürüne ait temlerle birlikte duygusal konulan şiirlerinde işlemektedir. Ahmet Kutsi Tecer şiirlerinde halk şiir zevkinden beslenirken, Aşık Veysel'i keşfeden kişi olmuştur.
Ahmet Kutsi Tecer Eserleri
Şiirler (şiir) Koçyiğit Köroğlu, Köşee başı, Bir Pazar Günü (tiyatro) Köylü Temsilleri (araştırma ' inceleme)
Tanzimat'ın en popüler yazarıdır. Onu toplumcu bir anlayışla halkı için yazan öykü ve romancı olarak tanımlayabiliriz.Çeşitli alanlarda 200'den fazla eseri olan Ahmet Mithat, halka okuma alışkanlığı kazandırmaya çalıştı. Ahmet Mithat Efendi, tarih, felsefe, biyoloji, fizik, astronomi..gibi çeşitli alanlarda eserieri olan sanatçı, üsluba özen göstermediği , çalakalem yazdığı, eserlerinin sanatsal nitelikleri güçlü olmadığı için kalıcı olamadı. Bu üretken yazarımız, eserlerinde sade oir dil kullanmıştır. Romanlarında, romantizmin etkileri bulunan sanatçı, olayların akışını keserek okuyucuya ansiklopedik bilgiler aktarmıştır.
Eserleri:
Hasan Mellah. Hüseyin Fellah, Felatun Bey'le Rakım Efendi, Henüz On Yedi Yaşında ( roman ); Kıssadan Hisse, Letâif-i Zivayet( öykü) (Devam)
1908 ile 1980 yılları arasında yaşamıştır. Cumhuriyetten sonraki edebiyatımızda çok önemli bir yeri vardır. Bu döneme hem fikir hem de bir sanat adamı olarak damgasını vurmuştur. Az sayıda şiir yazmış olan Ahmet Muhip Dıranas, şiirde sese ve şekil mükemmelliğine önem vermiştir ve biçim kusursuzluğu ile dikkati çeker. Şiirlerinde Sembolizm akımının etkileri hissedilmektedir. Fransız sembolistlerinden etkilenmekle birlikte, bunu geleneksel biçimlerle kaynaştırdığından, kendine özgü bir şiir dünyası oluşturabilmiştir. Şiirlerinde zaman, kaçış duygusu, ölüm, yalnızlık hissi, tabiat, aşk, hüzün, vatan ve kahramanlık duygularını işlemiştir. Bütün şiirlerini tek bir kitapta toplayan şairin tiyatro eserleri de bulunmaktadır.
Şiirlerindeki sözcüklerin uyumu, müzikselliği ile şiirimize yeni bir ahenk getirmiştir. Hece veznini değişik biçimlerde kullanmıştır. İnsanın doğa karşısındaki duygularını iş... (Devam)
Asıl ününü fıkra ve anı türünde yazdığı yapıtlarıyla kazanmıştır. Halkın kolayca okuyup anlayacağı ürünler veren sanatçı, Ahmet Mithat Efendi geleneğini sürdürmüştür. Kısa, canlı cümleleri dikkat çekicidir. Anı ve fıkralarıyla halkın eğitimini amaçlamış; istanbul'u sokak satıcıları, ramazanları ve bayramlarıyla anlatmıştır. Yapıtlarını bir mizah havası içinde yazmış, İstanbul ağzını bütün inceliği ve güzelliğiyle ustaca kullanmıştır.
Eserleri:
Eşkal-ı Zaman, Gülüp ağladıklarım, Şehir Mektupları (fıkra)
Falaka, Gecelerim ( anı)
İlk Büyük Muharrirlerinden Şinasi ( monografi) (Devam)
Eser, Osmanlı sınırları içinde bulunan İskenderiye, Kahire, Beyrut, Şam gibi kentlerde ana kahraman Adrien'in yaşadığı olayları, sosyal ve ekonomik yaşamı işlemektedir. Farklı dil, din ve ırklara sahip insanlar arasındaki hoşgörü vurgulanırken, içki, ahlaksızlık gibi kötü özelliklerin sonuçları ortaya konmaktadır.
Akdeniz özeti:
Adrien, artık yaşadığı hayattan bıkmıştır. Arkadaşı Mihail'in yanına gidip para kazanmak ister. Fakat pasaportu yoktur. Her şeyi göze alır ve İstanbul'a doğru yola çıkan bir gemiye biner. Bütün geçmişini arkasında bırakmıştır. Gemide Musa ile tanışır. Kısa sürede Musa'nın hayat hikâyesini öğrenir. Musa, Mısır'a gitmektedir. Çünkü kızı bir adamla kaçmıştır. Tek isteği, kızını o adamın elinden kurtarmaktır. Musa,kızının gerçekten zengin olduğunu sanmaktadır. Yolda Adrien ile Musa çok iyi dost olur. Gemi, Pire, İzmir gibi şehirler... (Devam)
Akın, konusunu İslamiyet öncesi Türk Tarihinden almaktadır. Anayurt'taki iç denizin kuruması olayı, şiir-piyes biçiminde, destan olarak anlatılmaktadır. Yıllarca süren kuraklığın sona ermesi için, yasa gereğince, İhtiyar Hakan İstemi Han'ın kurban edilmesi gerekmektedir. İstemi Han'ın hedefi ise, suyu, yeşili, ağacı bol bereketli topraklara akınlar düzenleyerek, yerleşmek için yeni yurtlar ele geçirmektir. Gün, Batı ve Doğu beyleri bu hükmü yerine getirmek için İstemi Han'a gelirler. Bu üç beyin oğullan da devlet yönetimini Öğrensinler diye İstemi Han'm yanındadırlar. Üç başbuğ, kuraklık devam edeceği ve kurban edilme sırası İstemi Han'dan sonra kendilerine geleceği için hileye başvururlar ve İstemi Han yerine kızı Suna'nın öldürülmesi için baş bakıcıyı kandırırlar. Gün Başbuğunun oğlu Demir ise Suna'yı sevmektedir. Hileyi meydana çıkarır. Mertliğe sığmayan bu tutumları... (Devam)
KONUSU: Anadolu kültürü ile ilgili hemen her konuda söyleşiler, türküler, şiirler vb. örnekleri ile dolu bir kitap.
Diyoruz ki:
Arabamız köyün meydanında durduğu zaman, hemen dikkatimizi çeken büyük ve heybetli çınar ağacına baktık ve altında oturan köylülere kaç yaşında olduğunu sorduk. Sözü yaşlı bir amcaya bıraktılar: "Onu bu meydana diktikleri zaman ben daha çocuktum. Birlikte büyüdük sayılır. Biz baktıkça öyle büyüdü ki, heybetinden ürker hale gelmiştik. Derken ne oldu, nasıl oldu bilemiyoruz, bir kış dallarından biri kütürdeyerek göçtü. Bir fırtınada birkaç dalı daha koptu. Bir bahar san sarı küfler kabuğunu sardı. İçinde, nereden geldiği bilinmez haşereler türemişti. Aklı erenler, 'gövdeye bakın, gövde çürümemişse önemli değil' dediler. Hemen temizliğe başladık. Dalları budadık.
"Çınar dediğin devlet gibidir. Sen köke bak, g... (Devam)
Günlerden pazartesi. Yine vapurun alt kamarasındayım. Yine hava karlı, yine İstanbul çirkin. Hele yağmurlu günlerinde..
Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek.. Bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.
Güzel bir yer Alemdağı. Şu saatte, on beş metrelik ağaçları, Taşdelen'i, yılanı ile.. Kış günü yılanlar inindedir, olsun. Taşdelen parmak gibi akar. Önce içimizi, sonra dışımızı yıkar. Su içmeye gelen bir tavşan, bir yılan, bir karatavuk, bir keklik, Polenezköy'den şerefimize kaçıp gelmiş bir keçi ile alt alta üst üste oynaşıyoruz.
Alemdağı güzel, Alemdağı. İstanbul çamur içinde. Taksi şoförleri su birikintilerini inadına insanların üzerine sıçratıyorlar. Kar inadına içimize içimize yağıyor.. (Devam)
Fransız yazar. Bir generalin oğludur. Gençliğinde Noter kâtipliği yaptı. Bir dükün yanında memur olarak çalıştı. Bir sure tiyatro ve gazete yöneticiliği yaptı. Cumhuriyetçilerin savaşına katıldı. Bir ara ülkeden ayrıldı. İtalya'nın bağımsızlığının savunucusu oldu.
Yaşadığı donemin en verimli ve en popüler yazarıdır. Üç yüze yakın eser bırakmıştı. Birçok oyunu Fransa'da sahnelendi. Tiyatroda elde ettiği başarı, art arda oynayan birçok oyunuyla daha da pekişti.
Bazı Eserleri: Monte Krısto Kontu, Üç Sılahşörler, Kraliçenin Gerdanlığı, Söyleşiler. (Devam)
Çeşitli devlet hizmetlerinde bulunmuş; kaymakamlık, valilik yapmış; Tercüme Odası'nda yetişmiştir. Son görevi Düyun-ı Umumiye Direkttörlüğü olduğundan, Direktör Ali Bey olarak anılan sanatçı, tiyatro ve mizah alanındaki çalışmalarıyla tanınır. "Diyojen" dergisine mizah yazıları yazmış, Moliere'den uyarlamalar yapmıştır,
Eserleri:
Lehçet'ül Hakayık ( sözcüklerin mizahı karşılıklarını veren sözlük ); Kokona Yatıyor ( komedi); Seyahat Jurnali ( günlük ); Ağyar Hamza ( Moliere'den uyarlama) (Devam)
Bilgin, devlet adamı ve şairdir. Çağatay edebiyatının en büyük şairi olan sanatçı, bilinçli bir Türkçe'dir. Mukamet'ül Lügateyn (karşılaştırmalı sözlük) adlı eserini Türkçe'nin zenginliğini ve Farsça'dan üstünlüğünü kanıtlamak amacıyla yazmıştır. Türk edebiyatının ilk şairler tezkiresi olan "Mecalisü'n Nefais" ona aittir. Hamse sahibidir. Dört divanı vardır. "Mizanü'l Evzan" adlı eserinde aruzu sistemleştirmeye çalışmıştır. (Devam)
Monks'un "Benden ne istiyorsunuz?" sorusu üzerine de: "Babanız annenizle evlendi ve siz oldunuz. Sonra, babanız annenizle anlaşamadı ve ayrı yaşamaya başladı. Bu arada, yaşlı bir adamla dost oldu ve onun büyük kızım sevdi. Ancak, bulaşıcı bir hastalığa yakalandığı için aniden öldüğünden, vasiyetnamesini yazamamıştı. Bu nedenle bütün serveti sizinle annenize kaldı. Ancak, babanız bana bir resim bırakmış ve bütün olanları
Kitap okuyan ablasıyla oturan Alice'in canı sıkılıyordu. Ablasının okuduğu kitaba bakarak, "Resimsiz ve konuşmazız kitap ne işe yarar ki?" diye düşündü. İşte o anda, pembe gözlü Beyaz Tavşan yanından koşarak geçti. Bu sıradan bir olaydı. Ancak, Tavşan yelek cebinden bir saat çıkarıp baktı ve ardından koşarak uzaklaştı. İşte, sıradan olmayan şey buydu. Merakla tavşanın peşind... (Devam)
Kitapta on iki tane masal bulunmaktadır. Bunların isimleri ise şunlardır: "Üç Peri Kızı", "Allı ile Fırfırı", "Oduncunun Karısı", "Mavi Benekli Firik", "Çobanla Bey Kızı", "Naz Kız", "Becerikli Kız", "Alaca Buluca", "Dünya Güzeli", "Balıkçı", "Kabak Donunda Kız" ve "Topal Dev".
Kitabı ismini veren "Allı ile Ftrfırı"nın özeti:
Zaman zaman içinde, mavi vaktin birinde, bir padişahın Firfiri isminde bir kızı varmış. Bu kız hem güzel, hem de zevzekmiş. Evlenecek yaşı geldiğinde, kimseyi beğenmediği için bir türlü evlenmiyormuş. Padişah bu duruma kızıyor, ancak biricik kızına bir şey söylemek istemiyormuş. Ancak, gun gelir canına tak der ve kızına evlenmeyi mecbur eder. Kız da, pencerenin önüne oturur ve oradan ilk geçen adamı evlenmek üzere yanına çağırtır ve maksadını söyler. Adam, "Olur amma, benim evim barkım buralara çok uzak, ben buralı değilim" der.
KONUSU: Türk masallarının, Türk halk öykülerinin ve Türk destanlarının bir bölümünün şiir halinde, bir bölümünün de düzyazı halinde yazılmış olduğu bu kitap ilk defa 1923 yılında yayınlanmıştır. Asıl hedef milli edebiyatın bir parçasını oluşturmaktır.
Keloğlan Aynı masalın özeti, başka eserlerde de olduğu için, burada yer vermedik.)
Tembel Ahmet:
Bir Padişah'm aşk yüzünden delirmiş bir oğlu ile üç kızı vardı. Kızlarını evlendirecekti. Teker teker sordu. Büyük ve ortanca kız "Siz kimi münasip görürseniz" dediler. Küçük kız ise "Bir genç ile evlenmek isterim" deyince, kızdı ve onu memleketin en tembeli olan "Tembel Ahmet' ile evlendirdi. Oğlanın tembelliği bir gün kızın iyice tepesini attırınca, başladı odunla kovalamaya. Oğlan evden kaçtı, gitti çalışmaya. Her gün kazancını getirip kapıdan veriyor, karısının korkusundan içeri giremiyordu. Bir gün bir kervanda iş... (Devam)
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, hiç çocuğu olmayan bir kadın varmış.
Çocuğu çok sevdiğinden kendisini avutmak için bir tahta parçası üzerine kömürle kaş göz yapmış, bunu bezlere sarmış, salıncağa koyarak sallamaya başlamış.
Artık her gün salıncağın başında oturuyor, oradan hiç ayrılmıyormuş. Kocası akşamüzeri eve geldiği zaman yiyecek yemek bulamadığı gibi evi süpürülmemiş, hiçbir işe bakılmamış buluyormuş.
Nihayet bir gün canı sıkılmış, karısına demiş ki:
-Yahu senin yaptığını deliler yapmaz doğrusu. Hiç tahta parçasından çocuk olur mu? Bırak artık çocukluğu da evinin işine gücüne bak!
Kadın bu sözlere ehemmiyet vermemiş. Zaman zaman:
- Aman çocuğum sancılandı, vah çocuğum üzüldü, diye çırpınır, kocasına geceleri uyku uyutmazmış.
Karısının bu hâlleri canını pek sıkmaya başlayınca, adam bir gece ansızın bu t... (Devam)
Daha ziyade roman, hikaye ve piyesleri ile tanınan Reşat Nuri Güntekin'in denemeciliği de aynı derecede başarılıdır. Yazar denemelerini topladığı Anadolu Notları'nda bir aydının Anadolu gezilerindeki izlenimlerini anlatmıştır. Anadolu Notları'ndaki şahıslar, Reşat Nuri Güntekin'in roman kahramanlarını, yaşadığı hadiselerden seçtiğini göstermektedir. Temiz bir üslup, alaycı, ironik bir dille yazılmış bir eserdir.
ESERDEN SEÇMELER
GURBET:
Bir tarafında üst üste binmiş viran ve simsiyah evler, bir tarafında İstanbul'un bazı eski yangın arsalarından pek farklı olmayan taş ve diken dolu bahçeler arasında tozlu bir caddede arkadaşımla yan yana yürüyorduk. Fazla şairane olmasa, can sıkıntısı renginde diyebileceğim bulanık ve dumanlı bir akşamdı. İhtiyar şair, biraz evvel yanımızdan geçen bir bisikletli çocuğa bakıp durarak:
Psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temasını işleyen bir romandır. 1987'de aynı adla sinemaya aktarılmıştır. Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli adlı romanında yalnız ve geçici ilişkiler içinde bunalan, hayatı anlamlandıramayan, çaresiz bir kahramanın psikolojisi ustaca işlemiştir.
Anayurt Oteli Kahramanları (Kişileri):
Zebercet: Romanın başkahramanıdır. Anayurt Oteli'nde doğmuş ve hep burada yaşamıştır. İdealleri olmayan, bunalım içinde, tekdüze bir hayatı olan bir kişidir. Ortadan biraz uzunca boylu, koyu kahverengi saçlıdır.
Ortalıkçı Kadın: Anayurt Oteli'nde ev işlerine bakan, köyden gelmiş, ahlaki değerleri olmayan bir kadındır. Otuz beş yaşlarında, kumral saçlı bir bayandır.
Gecikmeli Ankara Treniyle Gelen Kadın: Yirmi altı yaşlarında çok güzel bir bayandır. Yalnızca bir gece kalır otelde. Zebercet, kadından çok etkilenir.
Emekli Subay: Otelde bir hafta kadar ka... (Devam)
Gönen'de doğdum. Yirmi yıldan beri görmediğim bu kasaba artık birçok yerleri unutulan, uzak eski bir rüya gibi oldu. Sadece evimizi ve okulumu göz önüne getirebilirim.
Büyük bir bahçe.. Ortasında bembeyaz bir ev.. Hizmetçimiz Abil Abla'nın her gece anlattığı hikayelerdeki, çoğu geceler rüyalarıma giren korkunç ayı..
Nasıl sokaklardan, kiminle giderdim, bilmiyorum. Okul bir katlı, duvarları badanasız idi. Üstü kapalı bir avlusu, küçük ağaçsız bir bahçesi..Erkek ve kız çocukları beraber okur, beraber oynarlardı. "Büyük Hoca" dediğimiz yaşlı, bunak bir kadındı. Bir de bu kadınm oğlu "Küçük Hoca" vardı.. Biraz aptalca idi. Kızlar belki saçlarımın ak olmasından bana "Ak Bey" derlerdi..
Okulda sadece dayak cezası vardı. Kızlar bile falakaya yatarlardı. Ben hiç dayak yememiştim. Sadece bir kere, o da suçsuz olduğum halde Büyük Hoca kulağımı çekti. Çok ağladım. Yalan söyley... (Devam)