1901'de Servet-i Fünun dergisinin kapatılmasıyla, Edebiyat-ı Cedide topluluğu dağılmış; edebiyat dünyasında II. Meşrutiyet'in ilanına (1908) kadar sürecek bir boşluk doğmuştur. II. Meşrutiyet'in ilanıyla meydana gelen özgürlük ortamı, Fecr-i Ati (Geleceğin Işığı) topluluğunun ortaya çıkışını kolaylaştırmış, Servet-i Fünun dergisinin kapatılmasıyla dağılan kimi sanatçılarla genç yazar ve şairler bu topluluğu oluşturmuşlardır.
Fecr-İ Ati Edebiyatının Temsilcileri:
Ahmet Haşim
Refik Halit (Karay)
Emin Bülent (Serdaroğlu)
Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)
Tahsin Nahit
Faik Ali (Ozansoy)
Celâl Sahir (Erozan)
Fuat Köprülü
Hamdullah Suphi (Tanrıöver)
Sahabettin Süleyman
Ali Canip (Yöntem)
Cemil Süleyman İzzet Melih
• Faik Ali Ozansoy'un önerisiyle "Fecr-i Ati" adını benimseyen topluluk, uzun ömürlü olamamış ve Milli edebiyat hareketinin doğusuyla dağılıp gitmiştir (1912... (Devam)
İş, oluş, hareket, durum bildiren köklerdir. Mastar ekiyle (-mek) okunabilirler.
- gel-, koş-, al-, git-, bak ..
Bir dilde bulunan isim ve fiil kökleri varlıklarını, kavramların, hareketlerin teker teker karşılığını verecek kadar çok değildir. Gerekli olan sözcükler bu köklere yapım ekleri getirilerek sağlanır. Bu yolla yapılmış sözcüklere "gövde" denir.
Dilimizde hem fiil, hem isim kökü olarak kullandığımız sözcüklerimiz vardır. Bunlara "ortak kök" denir. Bu sözcükler tek anlam taşımalarına rağmen diğer köklerin tersine hem isim hem fiil eklerini alabilirler. Bu kökleri sesteş sözcükle karıştırmamak gerekir. Sesteş sözcükler iki ayrı sözcüktür; ortak kök ise tek bir anlamı olan, kullanıldığı yere göre fiil ya da isim olan sözcüktür. (Devam)
Batılı anlamda çağdaş Türk roman ve öykücülüğü Halit Ziya ile başlatılır. Modern romanın kurucusu, öncüsü olan sanatçı ile Türk romanı, Tanzimat dönemindeki teknik zayıflıklarından kurtulur. Realizmin ve naturalizmin etkisinde kalan romancı, yapıtlarında ruh çözümlemelerine, kahramanlarının iç dünyalarının betimlenmesine önem vermiştir.
Romanlarında İstanbul'un aydın çevrelerini anlatan Halit Ziya Uşaklıgil, öykülerinin büyük bir bölümünde halkın yaşayış, gelenek ve göreneklerini anlatmaya çalışmıştır. Çevresinde gördüğü olaylardan, kişilerden yararlanmış, bunları güçlü bir gözlemle değerlendirerek yapıtlarına aktarmıştır. Yapıtları yabancı sözcük ve kurallarla yüklü, üslubu süslü ve özentilidir. Dilin sadeleştirilmesine karşı çıkmış, yabancı sözcük ve dil kurallarından kurtulmayı, "ağızdan dişler sökmek ölçüsünde tehikeli bir iş olarak) görmüştür.
... (Devam)
Ağzın bîr hareketiyle bir defada söylenebilen sözcük parçalarına hece denir.
- Ro-man ve öy-kü
Heceler bir ya da birkaç sesten oluşur. Seslen yazıya geçirirken harfleri kullanırız. Harflerin durumuna göre altı çeşit hecemiz vardır:
** 1 ünlüden oluşan: o-kul
*" 1 ünlü 1 ünsüzden oluşan: öy-kü
*" 1 ünsüz 1 ünlüden oluşan: ro-man
** 1 ünsüz 1 ünlü 1 ünsüzden : o-jay
"*" 1 ünlü 2 ünsüzden oluşan: üst-te
** 1 ünsüz 1 ünlü 2 ünsüzden : Türk-çe
Heceyi oluşturan sesler, bazı durumlarda kendinden Önceki ya da sonraki heceye geçebilir. Sözcük içinde ünlüyle başlayan heceler kendinden önceki hecenin ünsüzünü çeker:
- hanım- eli -> ha-nı-me-lî
- sırt- ın-> sır-tın
- gönül-üm -> gön-(ü)lüm
Satır sonuna sığmayan sözcüklerin yazımında da bu kurala dikkat edilir:
Dilimizde ikilemeyi oluşturan sözcükler -yeni bir anlam yaratmadığı sürece- ayrı yazılır, araya hiçbir bir noktalama işareti konmaz:
- Er geç başaracaksın.
- Art arda dizilmişlerdi.
* Beni birdenbire karşısında görünce çok şaşırdı. (Bu cümlede "birdenbire" ikilemesi kalıplaşarak "aniden" anlamı kazanmıştır. Dolayısıyla burada birleşik yazılmaz zorundadır.) (Devam)
İsim, duygu ve düşüncelerimizi karşılayan, varlıklara ad olan sözcüklerdir. Ateş, su, insan..
Not: Bir sözcüğün isim olup olmadığını o sözcüğe ekleyeceğimiz -mek, -mak ekiyle anlarız. Anlam bozulmuyorsa sözcük fiildir. Anlam bozuluyorsa sözcük isimdir.
Örnek: gel-mek (fiil) kalem-mek (isim)
git-mek (fiil) çocuk-mak (isim)
Not: Kökteş söcüklerde bu kurala uyulmaz. Sözcüğün cümle içerisindeki anlamına bakılır. Sözcük eylem bildiriyorsa fiil, eylem bildirmiyorsa isim olarak nitelendirilir.
Örnek: Boya yine yetmeyecek. Sıva için kum gerekiyor.
Karşı duvarı son boya baba. Kollarını özenle sıva.
İSİM ÇEŞİTLERİ
A. SAYILARINA GÖRE İSİMLER:
1.Tekil İsim: Sayıca tek bir varlığı karşılayan isimlerdir. İnsan, ağaç, asker..
Not: Kimi tekil isimler herhangi çokluk eki almadığı halde aynı cinsten birden çok varlığı karşılayabilirler.
İsim, duygu ve düşüncelerimizi karşılayan, varlıklara ad olan sözcüklerdir. Ateş, su, insan..
NOT: Bir sözcüğün isim olup olmadığını o sözcüğe ekleyeceğimiz -mek, -mak ekiyle anlarız. Anlam bozulmuyorsa sözcük fiildir. Anlam bozuluyorsa sözcük isimdir.
Örnek: gel-mek (fiil) kalem-mek (isim)
git-mek (fiil) çocuk-mak (isim)
Not: Kökteş söcüklerde bu kurala uyulmaz. Sözcüğün cümle içerisindeki anlamına bakılır. Sözcük eylem bildiriyorsa fiil, eylem bildirmiyorsa isim olarak nitelendirilir.
Örnek: Boya yine yetmeyecek. Sıva için kum gerekiyor.
Karşı duvarı son boya baba. Kollarını özenle sıva.
İSİM ÇEŞİTLERİ
A. SAYILARINA GÖRE İSİMLER:
1.Tekil İsim: Sayıca tek bir varlığı karşılayan isimlerdir. İnsan, ağaç, asker..
Not: Kimi tekil isimler herhangi çokluk eki almadığı halde aynı cinsten birden çok varlığı karşılayabilirler.
Kitap en iyi dosttur. Çocuk daima ilgi bekler... (Devam)
1. İslamiyet öncesi kültür ve İslami kültür iç içedir.
2. Eserlerde toplum hayatını şekillendirme ve yönlendirme amacı güdülmüştür.
3. Eserlerde dini öğretme amacı esas alınmıştır.
4. Hece ölçüsüyle beraber aruz ölçüsü de kullanılmaya başlanmıştır.
5. Dile Arapça ve Farsçadan sözcükler girmiştir.
6. Nazım birimi dörtlük ve beyittir.
7. Arap ve Fars edebiyatında kullanılan nazım şekilleri ile eserler verilmeye başlanmıştır.
KUTADGU BİLİG (Saadet Veren Bilgi, Mutluluk Bilgisi)
1. 1069-1070 yılları arasında Karahanlılar döneminde Yusuf Has Hacip tarafından Tabgaç Buğra Han'a (Satuk Buğra Han)sunulmuştur. İslami dönemin ilk eseridir
2. Manzum bir eserdir. Nazım birimi beyittir 6645 beyitten oluşmuştur.
3. Mesnevi türünde ve aruz ölçüsüyle yazılmış ilk eserdir. Ayrıca 173 tane mani şeklinde dörtlük vardır.
Ünlü harfle sonlanan bir sözcüğe, ünlü harfle başlayan ek getirilirken araya "y.s,ş,n" harflerinden biri girer. Bu harflere "kaynaştırma harfi", ses olayına da "kaynaşma" denir.
T sesiyle başlayan bazı sözcükler, sonu ünlüyle biten bir sözcükle birleştiklerinde, ilk sesleri "y" ye döner. Bu harf kaynaştırma harfi değil, "dönüşüm sessizi" dir.
a. Çok sözcüklü özel adların kısaltılmasında, her sözcüğün ilk harfi büyük yazılır ve harfler arasına nokta konulmaz. Bu kısaltmalara getirilen ekler kesme işaretiyle ayrılır ve kısaltmanın okunuşuna uyar:
- TRT'ye.THY'nin.YSE' deki, BOTAŞ'ta...
b. Sözcük kısaltmalarında ilk harf büyük yazılır, diğer harfler küçük yazılır ve sonuna nokta konur:
Bir sözcüğün anlam taşıyan en küçük parçasına denir. Daha küçültülüp kısaltıldığı zaman anlamı bozulur.
Türkçede kökler bir veya iki hecelidir. Eklemeli dillerden olan dilimizde kök, sözcüğün baş kısmında bulunur, ihtiyaca göre gerekli ekler sona eklenir:
* "kömürlüklerde" sözcüğünün anlamlı en küçük parçası "kömür" sözcüğüdür.
-lük" yeni anlamda sözcük yapan bir ektir, "-ler" ve "-de" ise sözcüğe cümledeki görevine göre şekil veren eklerdir.
Kökler dilin ana malzemesi olup bilemediğimiz zamanlardan beri vardır. Sonradan yapılmazlar. Gereksinim duyduğumuz sözcükler bu köklerden yararlanılarak yapılır. Kökler ikiye ayrılır:
Küçük Ünlü Uyumu: Ünlü harflerin düzlük-yuvarlaklık, darlık- genişlik bakımından uygunluk göstermesi kuralıdır. Buna göre:
Türkçe bir sözcüğün ilk hecesindeki ünlü düz ise {a,e,ı,i) öteki hecelerin, getirilecek eklerin ve "mi" edatının ünlü harfleri de düz olur:
A- ra- ba- (Düz Düz Düz) Küçük ünlü uyumuna uyar.
in- ce- çik (Düz Düz Düz) Küçük ünlü uyumuna uyar.
Kalınlık
ar- mut ' (Düz Yuvarlak) Küçük ünlü uyumuna uyar.
me- mur —' (Düz Yuvarlak) Küçük ünlü uyumuna uyar ancak büyük ünlü uyumuna uymaz
profesör => hem büyük ünlü uyuymuna hem de küçük ünlü uyumuna aykırıdır.
b. Türkçe bir sözcüğün ilk hecesindeki ünlü yuvarlak ise (o,ö,u,ü) ondan sonraki hecede ya düz-geniş (a,e) ya da dar-yuvarlak (u,ü) "ünlü" bulunur. Sözcüğe getirilecek ekler ve "mi" edatı da buna uyar.
düşüneyim mi?
Bu kural, sözcükte birbirini izleyen iki hece için geçerlidir. ... (Devam)
Lades tutuşmak: İki kişi tavuğun lades kemiğini birer ucundan tutup kırarak lades oyununa başlamak
Lafa boğmak (birim): Onun konuşmasına, tek bir sözcük bile söylemesine fırsat vermemek.
Laf açmak : Söz etmek, konuşmak; söz açmak.
Laf altında kalmamak: Kendisine söylenilen alaylı, kına sözlere gereken karşılığı vermek.
Laf anlamamak : Anlayışsız, dik kafalı, inatçı olmak; söz anlamamak.
Laf aramızda : "Konuşacaklarımız aramızda kalsın." anlamında.
Laf atmak (birine): -1. Bir erkek tanımadığı bir kadına uygunsuz ya da hoşa gidici sözler söylemek. -2. Ona sözle sataşmak. -3. Çene Çalmak, söyleşmek.
Lafa tutmak (birini) : Konuşmayı uzatıp onu işinden alıkoymak.
Laf çıkmak : Asılsız bir haber, söylenti, konuşma konusu haline getirilmek ; söz çıkmak.
Laf dinlemek : bk. Söz dinlemek.
Laf düşmemek (birine): -1. Başkalarının yanında kendisinin söz söylemesi yakışık atmamak. ... (Devam)
Mecaz Anlam: Sözcüğün kendi anlamı dışında yeni bir anlam İçin kullanılmasıdır.
Yeniliklere açık bir kişidir, (yenilikçi)
"tutmak" sözcüğünü üç farklı cümlede anlamca inceleyelim
Bu çantayı tut. (kavramak) Derede balık tuttuk, (yakaladık) Dilini tutmayı bilmiyorsun, (zaptetmek)
NOT: Gerçek anlamda kullanılan bir sözcüğün yerine başka bir sözcük ' eşanlamlısı dışında ' getirilemez. Mecaz anlamda kullanılan sözcüğü İse başka sözcükler karşılayabilir.
"Yeni Lisan" adını verdikleri dit anlayışının ilkelerini Ömer Seyfettin, 1911'de "Genç Kalemler" dergisine yazdığı aynı adı taşıyan makalesinde ortaya koymuştur. Bu anlayışa göre; konuşma ve yazı dili ayırımı kaldırılarak, İstanbul halkının konuştuğu Türkçe, yazı diline temel alınacaktır. Dilimizde karşılığı bulunan Arapça-Farsça sözcükler atılacaktır.
Arapça-Farsça dil kuralları ve tamlamalar kullanılmayacaktır. Konuşma diline girerek halk tarafından benimsenen yabancı sözcükler, Türkçeleşmİş sayılarak korunacak dilden atılmayacaktır. Arapça-Farsça sözcükler, Türkçe'de söylendiği gibi yazılacaktır. (Devam)