Yazar, romanların köy problemlerini ve köy gerçeklerini göstermeye çalışır. Sosyal aksaklıklara değinir. Fakir Baykurt, Kaplumbağalar adlı romanında da bu anlayışını ortaya koyar. Fakir Baykurt, bu romanının önemini şu cümlelerle dile getirmektedir:
"Bu roman, her türlü teknik ve elektronik araçların büyük gelişmeler gösterdiği ve üretkenliğin alabildiğine arttığı bu dünyada, yiyeceği yıllık zahireyi, yanıp kül olmuş topraklardan parmaklarıyla toplamaya çalışan ve varlığını sürdürebilmek için istekle üreten Türk köylüsünün hayatından bir kesittir."
Kaplumbağalar Özeti
Roman, Ankara'ya 100, Kızılırmak'a 15 km uzaklıkta cilan Tozak köyünde geçmektedir.
Tozak, çevresi Sünni köyleriyle çevrili bir Alevi köyüdür. Alevilik geleneği ve kültürü bu fakir ve kıraç köyde hâlâ hüküm sürmektedir. Neşe ve eğlenceye düşkün Aleviler, şarap ve içkiye bu ... (Devam)
Varlıklar arasındaki benzerlik ve karşıtlıklardan yararlanarak üstün olanı saptamak, bir yargıya varmaktır.
UYARI: Karşılaştırma paragrafında ana düşünce sonuç cümlesidir.
Örnek:
Kış mevsiminden hiç ama hiç hoşlanmam. Soğuk oluşuyla, ulaşım zorluğuyla, yiyecek ve giyecekleriyle insana birçok sıkıntılar yaşatır. Oysa yaz mevsimi öyle mi? Bir kere üşüme diye bir sorununuz, donma diye bir korkunuz olmaz. Bunun için de kat kat giyeceklere gereksinmeniz yoktur. Yiyeceklerimizin büyük bir bölümü de yaz mevsiminin ürünleridir.
Paragrafta, aşağıdaki anlatım yollarından hangisi kullanılmıştır? (1998 00)
A) Betimleyici anlatım
B) Karşılaştırmalı anlatım
C) Öyküleyici anlatım
D) Özetleyerek anlatım
Parçada kış ile yaz Özellikleri bakımından karşılaştırılmış, yaz daha üstün bulunmuştur.
Bir sözcüğün anlam taşıyan en küçük parçasına denir. Daha küçültülüp kısaltıldığı zaman anlamı bozulur.
Türkçede kökler bir veya iki hecelidir. Eklemeli dillerden olan dilimizde kök, sözcüğün baş kısmında bulunur, ihtiyaca göre gerekli ekler sona eklenir:
* "kömürlüklerde" sözcüğünün anlamlı en küçük parçası "kömür" sözcüğüdür.
-lük" yeni anlamda sözcük yapan bir ektir, "-ler" ve "-de" ise sözcüğe cümledeki görevine göre şekil veren eklerdir.
Kökler dilin ana malzemesi olup bilemediğimiz zamanlardan beri vardır. Sonradan yapılmazlar. Gereksinim duyduğumuz sözcükler bu köklerden yararlanılarak yapılır. Kökler ikiye ayrılır:
KONFERANS: Alanında uzman bir kişinin herhangi bir konu ya da olay hakkında görüş ve düşüncelerini açıklamak amacıyla bir grup ya da topluluk önünde yaptığı ön hazırlığı olması gereken sözlü anlatım türleri arasında yer alır. Konferans bu yönüyle nutuğa benzer. Fakat konu itibariyle nutuktan ayrılır.
Konferanstaki amaç nutuktaki gibi dinleyicileri coşkulandırmak değil, o topluluğu bilgilendirmektir. Onun için konferansın dinleyicisi belirli bir kültür seviyesine ulaşmış kimselerdir. Konferans genellikle bilim, sanat ve ekonomi konularında verilir. Konferansın verildiği yer kapalı bir salondur.
İyi bir konferansçı işleyeceği konuyu önceden hazırlar. Bir plan dâhilinde yapacağı konuşmanın metnini önceden hazırlar. Bu metinde anlaşılması güç cümleler kullanmamalı, teknik kelimeler kullanmalıdır. Monoton konuşmaktan kaçınarak Ele aldığı konu iyi bildiği ve hâkim olduğu konu olmalıdır. Metinleri hazı... (Devam)
Konuşma: Dinleyicilere yönelik olarak bir kişinin belli bir konu üzerinde sarf ettiği sözlere konuşma denir. Düşüncelerin bir kişiye ya da bir topluluğa aksettirilmesi ve karşı taraf ile karşılıklı fikir alışverişinde bulunmak konuşma olarak adlandırılmaktadır. İyi ve güzel konuşmak bir sanat olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla konuşma da diğer tüm sanatlar gibi incelikler gerektirir. Etkili ve güzel bir konuşmanın ilk şartı kullanılan dile hâkim olmak ve dili iyi bilmektir. Dilin inceliklerini bilmeyen ve dildeki kelime ve deyimlerin zenginliğine vakıf olmayan insan etkili konuşamaz. Onun için etkili konuşabilmemiz için bugüne kadar oluşturulmuş edebiyat verimlerinin çoğuna vakıf olmanın yanında kelime hazinemizin de geniş olması gerekir. Konuşmada fikirlerin berrak, akıcı ve dinlenir olabilmesi için şu kurallara uyulması gerekir.
 Konuşma bir sanat olduğuna göre ifade edeceğimiz fikri önce akıl süzge... (Devam)
Mecaz Anlam: Sözcüğün kendi anlamı dışında yeni bir anlam İçin kullanılmasıdır.
Yeniliklere açık bir kişidir, (yenilikçi)
"tutmak" sözcüğünü üç farklı cümlede anlamca inceleyelim
Bu çantayı tut. (kavramak) Derede balık tuttuk, (yakaladık) Dilini tutmayı bilmiyorsun, (zaptetmek)
NOT: Gerçek anlamda kullanılan bir sözcüğün yerine başka bir sözcük ' eşanlamlısı dışında ' getirilemez. Mecaz anlamda kullanılan sözcüğü İse başka sözcükler karşılayabilir.
Bir cümle olarak dile getirilen bir tezle bir antitezin iki ayrı grup yani farklı iki taraf arasında ve bir hakem kurulu karşısında tartışılmasına münazara adı verilir. Bu tür tartışmalar, aslında düşünce ve söz yarışmasıdır. Münazarada kullanılan dil ve üslup edepli ve seviyeli olmalıdır. Bu ölçü kaçırıldığında münazara çatışmaya dönüşür ki çatışmada sertlik, kabalık ve demagoji blunur. Bu sebeple tartışılan konularda tartışmacılar ister yanlış şeyler dile getirsin isterse fikrimize tamamen aykırı şeyler söylesin konuşmacıya müdahale etmeden sıramız geldiğinde kendi düşüncemizi söylemeliyiz. Münazara çoğunlukla eğitim kurumlarında öğrencilerin yeteneğini geliştirmek ve toplum önünde düzenli, soğuk kanlı konuşma alışkanlığını ayrıca karşı fikre saygı duyma düşüncesini edinmeleri amacıyla düzenlenir.
Sınıfta yapılan bir münazarada gruplar üç ya da dörder öğrenciden oluş... (Devam)
Sağlam bir İslam inancına, köklü bir dini bilgiye, ciddi bir ahlaki yapıya sahip bir kişiliktir. Tasavvuf kültürüne de vâkıf olan Hoca, birçok tarihî yazma eserde evliyalar arasında zikredilir. Nasreddin Hoca, Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde "hakîm ulu bir can" olarak tanıtılır.
Nasrettin Hoca Fıkraları ile İlgili en eski kaynak olan Ebu'l-Hayr Rûmî'nin Saltuknamesi'nde (M. 1495) Sarı Saltuk, Nasreddin Hoca'ya bir hediye göndererek dua talebinde bulunur. Hoca evde olmadığı için Hoca'nın hanımı, onun yerine dua eder. Bu duanın bazı cümleleri şu şekildedir:
"..dünyada fasık facir ile alaka eyleme ve dahi kötü kişiye karşı kendini ve hem malını güvenip emanet etme ve dilinden tövbe ve istiğfarı koma, kendin için isteyeceğini başkası için de iste, Allah'tan korkup Resul'den utanasın ve ahi-ret için burada güzel amel işleyesin yaramaz işlerden kaçınasın, günahlarını çoğaltmayasın ki gönlün kararm... (Devam)
Medrese eğitimi görmüştür. 4. Murat döneminde yaşamış, bir süre korunmuş ancak Sadrazam Bayram Paşa'yı eleştiren bir hicvi yüzünden boğdurularak cesetı Sarayburnu'ndan denize atılmış.
Divan şiirinde kaside (övgü) ve hiciv (yergi) şairi olarak tanınmakla birlikte, gazelleri de vardır, övgülerinde de yergilerinde de aşırı abartmalara yer vermiştir.
Dili ağır olmasına karşın, akıcıdır. Arapça ve Farsça sözcük ve deyimlerle dizelerini kurmuştur; ancak cümle yapısı sağlam, dili sese uygundur. Tamlamalar ve süslü, sanatlı bir üsiup kullanmıştır. Nefi, şiirlerinde ses öğesine önem vermiş, betimlediği ortamların sesini şiirlerinde yansıtmıştır.
Türkçe ve Farsça birer Divan'ı vardır. En ünlü eseri Siham-ı Kaza da (Kaza Okları), hicivleri yer alır. (Devam)