Tarihi sosyal gelişme içerisinde meydana getirilen tüm maddi ve manevi değerler ve bu değerleri oluşturmada daha sonraki nesillere bırakmada kullanılan insanın doğal ve sosyal çevresine üstünlüğünün ölçüsünü gösteren araçların tamamına kültür adı verilir. Asıl olarak kültür; bir milletin asırlar boyu meydana getirdiği genel ahlak kuralları, gelenek-görenek ve ortak duygularının tamamına verilen addır. Kültür, dil aracılığı ile gelişir ve zenginleşir. Kültürün gelişmesi ve zenginleşmesi dilin gelişmesi anlamına gelmektedir. Yine aynı şekilde dil, kültürü sonraki nesillere aktaran en önemli araçlardan biridir. (Devam)
1937'de yayınlanan roman, Türk edebiyatında öncü bir role sahiptir. Roman, Türkiye'nin o döneme kadar ifade edilÂmemiÅŸ problemlerini dile getirmektedir. Kuyucaklı Yusuf'a kadar Türk romanının ana konusu Batılılışma problemidir. Kuyucaklı Yusuf'la ezilen köylü ve toplumsal yapının aksayan yönleri ilk defa içerden bir gözle ele alınmıştır.
Kuyucaklı Yusuf Kahramanları (KiÅŸileri)Â
Yusuf: Kimsesiz, fakir bir halk çocuÄŸudur. Küçük yaÅŸlarÂda ailesini kaybetmiÅŸtir. Sert, haÅŸin, insanlara çok güvenmeÂyen, cesur bir kiÅŸidir. Muazzez'i sevmektedir.
Muazzez: Kaymakamın kızı, Kuyucaklı Yusuf'un karısıdır. Kendi hâlinde, iyi niyetli, sade bir kişidir.
ÇocukluÄŸunda ve delikanlılığında ele avuca sığmazdı. GüÂcünün, kuvvetinin sahibi deÄŸil; gücü, kuvveti onun sahibiydi. AÄŸabeyleri Gündüz ve Sava'ya hayrandı. Åžeyh Edebali ile tanıÂşınca hayatının ÅŸekli tamamen deÄŸiÅŸti.
OturmuÅŸ, ta Amuderya'dan Söğüt'e kadar olan yolun uzunÂluÄŸunu hesaplıyor, dünyanın ne kadar büyük olduÄŸunu düşünüÂyordu. Edebali ona ne düşündüğünü sorunca, aynı ÅŸeyleri söyleÂdi. Edebali de ona: "Dünyayı büyük gösteren bizim küçÃ... (Devam)
Paragrafta Dil ve DüÅŸünce Akışı Bir paragrafta dilin baÄŸlayıcı öÄŸeleri ve düÅŸünce bütünlüÄŸü çok önemlidir. EÄŸer bir paragrafta düÅŸüncenin yönü birden deÄŸiÅŸmiÅŸse ve baÄŸlayıcı öÄŸeler (özellikle baÄŸlaçlar) paragrafın ana çizgileriyle uyum içinde deÄŸilse paragrafta bir aksaklık var demektir. Paragrafta Yapı Bir paragrafta; giriÅŸ, geliÅŸme, sonuç bölümleri ile karşılaşırız. GiriÅŸ Cümlesi 1. Konunun ortaya konulduÄŸu cümledir. 2. Genelden özele (tümdengelim) yöntemiyle ortaya konuÅŸmuÅŸ paragraflarda konu cümlesi (giriÅŸ cümlesi) ana düÅŸünceyi de yansıtır. 3. Tümevarım (özelden genele) yöntemiyle ortaya konulmuÅŸ paraflarda giriÅŸ cümlesi bize sadece konuyu bildirir. 4. Dil ve düÅŸünce yönünden bağımsızdır. Yani kendinden önceki c&uu... (Devam)
Paragraf, bir metnin en küçük düşünce birimidir. Parağraf; konu, ana fikir ve yan düşüncelerden meydana gelir. Bu nedenle paragrafta yer alan düşünceler arasında bir zincirin halkaları gibi bir ilişki vardır. Paragrafta her cümle kendinden önceki cümlede vurgulanan kavramı açıklar.
Giriş Bölümü: Paragraftaki konuyu, bakış açısını belirten cümle ya da cümlelerdir. Çoğu kez ilk cümledir. Bu cümlelerde bağlantı öğesi yoktur. Bağlantı Öğesi, bir cümleyi kendinden önceki cümleyle bağlayan sözcüklerdir. Bunlar; "ise, kimi, birde, bunun için, oysa, ve, ile..."
Metindeki ana fikri (anadüşünceyi) destekleyen, onun oluşmasına yardım eden düşüncelere yardımcı düşünce ya da yan düşünce denir.
Paragrafın gelişme cümlelerinde yer alır; örnekler, karşılaştırmalar, alıntılarla ana düşüncenin belirlenmesine yardım eder.
Aşağıdaki parçanın konusunu bulup hangi düşünceden söz edilmediğini birlikte bulalım:
Örnek:
Çocuklarla anlaşmak, büyüklerden çok farklıdır. Çocuk, yaklaşım biçimimizi çok güzel değerlendirir. Yapmacık mı, gerçek mi olduğunu çok iyi anlar. Ya kesin bir tavır koyup sizi kendi dışında bırakır ya da sıcacık yüreğiyle sarar; kollarıyla, gülü-şüyle, dokunuşuyla kucaklar.
Parçaya göre, çocuklarla ilgili görüşlerden hangisine ulaşılamaz? (1999-ÖO)
A) Sevgilerini değişik biçimlerde gösterirler.
B) Kendilerine nasıl davranıldığını fark ederler.
KurtuluÅŸ Savaşı zamanı Ä°stanbul'unu, ana kahraman aracılığıyla yansıtan,  siyasi konuların fazlaca yer aldığı bir romanıdır. Ahmet Hamdi Tanpınar' aittir Romanın baÅŸlığı, (Sahnenin Dışındakiler) Ä°stanbul; sahnenin içi ise KurtuluÅŸ Savaşının yaÅŸandığı AnadoÂlu'dur.
Sabiha: Sabiha, modernleşmekte olan Türk kadınını simgeler. Eserde kadın hakları konusundaki mücadelesiyle dikkat çeker. Tiyatro ile ilgilenmektedir. Romanın sonunda sahneye çıkan ilk Türk kadını olur.
Cemal: Eserin baÅŸkahramanıdır. Ãœniversite öğrencisi olan bu gencin gözüyle Ä°stanbul'un iÅŸgal yılları anlatılmaktadır. Cemal, eserin diÄŸer önemli kahramanı Sabiha'yı sevmekteÂdir.
Süleyman Bey: Sabiha'nın babasıdır. Arzu ve istekleri uÄŸruna bütün servetini ve yakınlarını feda etmiÅŸ, Rusların Ä°stanbul'a açtığı eÄŸlence merkezlerine dadanmış bir kahraÂmandır.
Bu roman, Halide Edip Adıvar'in edebî anlayışı ve sanatında yeni bir dönemin baÅŸlangıcıdır. II. Abdülhamit dönemi ÅŸartlarını fakir bir mahalle çerçevesinde anlatan bir romandır. RomanÂda dönemin her kesimden insan bir arada ve tüm özellikleÂriyle yer alır. Bu bakımdan, döneme her yönüyle ışık tutan çok önemli bir eserdir.
Sinekli Bakkal Kahramanları (kişileri):
Emine: Sinekli Bakkal Sokağı'nın imamının kızı, Kız Tevfik'in karısı, Rabia'nın annesidir. Babasının verdiği eğitim nedeniyle oldukça tutucu ve hayata maddi açılardan bakan bir kahramandır.
Kız Tevfik: Rabia'nın babasıdır. Karısı Emine'nin aksiÂne, rahat, deli dolu, neÅŸeli bir kahramandır. Tiyatro ile uÄŸraÅŸÂmaktadır.
Rabia: Ailesinden dini eÄŸitim almış, sesi çok güzel olan bir genç kızdır. Musiki ile uÄŸraÅŸmaktadır. Dinine baÄŸlı bir kiÅŸi olan Rabia, romanın baÅŸkahramanıdır. Romanda DoÄŸu meÂdeniyetini temsil etmektedir.
Sokrates bazı kiÅŸiler tarafından suçlanmaktadır. Ancak suçlayanların kim olduÄŸu tam olaÂrak bilinmemekte; ama suçlayanların başında Meletos'un olduÄŸu düşünülmektedir. Ãœnlü komedi yazarı Aristophanes de Sokrates'i Sofistlerle (Şüphecilerle ) aynı kabul etmiÅŸtir. Sokrates'in kötü, yalancı bir insan olduÄŸu, her ÅŸeye karıştığı, eÄŸriyi doÄŸru diye gösterdiÄŸi gibi suçlamalar ortaya çıkmıştır.
Aristophenes, eseÂrine Sokrates'in öğrencilere para karşılığında ders verdiÄŸini, öğrencilerin aklını karıştırdığını yazmaktadır. Oysa SokraÂtes'in kimseye verecek bilgisi yoktur.
Bir gün, Sokrates'in bir arkadaşı halka Sokrates'ten daÂha bilgili kimsenin olup olmadığını sormuÅŸtur. Tanrı sözcüsüj Sokrates'ten daha bilgili kimse olmadığını söylemiÅŸtir. Sokrates bu olanlardan sonra bilgili bir insan olmadığı hâlde Tanrı'nın neden böyle söylediÄŸini düşünüp durmuÅŸtur. Sürekli kendinden daha bilgili bir... (Devam)
KONUSU: DoÄŸuÅŸtan özürlü olan bir çocuÄŸun, özellikle anÂnesinin çabası ve yardımlarıyla, içindeki yaratıcı yeteneÄŸi kullanaÂrak, hayata karşı verdiÄŸi tutunma mücadelesi anlatılmaktadır.
"A" Harfi:
5 Haziran 1932'de hastanede doÄŸdum. Toplam yirmi iki çocuÄŸu olan ve bunların on üçü yaÅŸayan, bir ailenin çocuÄŸuydum. Dört aylıkken, annem kafamın kendiliÄŸinden arkaya düştüğünü fark etmiÅŸ. Zamanla, ellerimin her zaman arkaya doÄŸru bükük ve sıkılı; çenemin kilitli olduÄŸu; bir yastık olmadan oturamayacağım ortaya çıkmış. Beni, hastanelere ve kliniklere taşımaya baÅŸlamışÂlar. Bütün doktorlar, "ümitsiz vaka" olarak karar vermiÅŸler. Annem ise bir türlü bu durumu kabullenememiÅŸ. Dört yıl su gibi geçmiÅŸ, beÅŸ yaşıma basmış olmama raÄŸmen, halen yeni doÄŸmuÅŸ bir bebek gibi yardıma muhtaçtım. Duvarcı ustası olan babam iÅŸe gittiÄŸinde, annem, benimle diÄŸer kardeÅŸleÂrim arasında oluÅŸan d... (Devam)
Bir konuşmacı tarafından bir yerde toplanmış topluluğa, bir düşünceyi coşkulu bir diile anlatmaya denir. Bunlara, "yaşatıcı yazılar" da diyebiliriz. Öyküleme anlatım biçiminin ağırlıklı kullanıldığı, okuyucunun bilgisini artırmaktan çok hayal dünyasını zenginleştirmeyi amaçlayan yazı türleridir:
Bir gerçeğe inanan bir insanın toplumu bu gerçeğe inandırmak için özünün bütünü ile yaptığı telkin sürecine hitabet; bir fikri, bir davayı karşısındaki insanlara dil ustalığı ile açıklamaya hitabet sanatı; toplum önünde bu konuşmayı yapana hatip; bir insan topluluğuna bir fikri vermek bir ülküyü aşılamak amacıyla söylenen sözlere ise nutuk veya söylev denir.
Hatiplik sanatı, insanlık geçmişinin en eski ve en köklü sanatlarındandır. Bu sanatla peygamberler ve din adamları insanları doğru yola davet etmişler; padişahlar, krallar ve kumandanlar ordularına bu sanatla hükmetmi... (Devam)
SUNUM: Güncel herhangi bir konu hakkında herhangi bir grup ya da topluluğa bilgi vermek amacıyla yapılan etkinliklerin tümüne verilen addır. Sunum zamanımızda gruplara ve topluluklara hitap edebilmek için kullanılan en önemli sözlü anlatım türleri arasında yer alır. Aslında yapılan bütün etkinlikler, törenler veya toplantılar sunumun çerisine girer. O halde konferanslar, sempozyumlar, dini ve resmi bayramlardaki kutlamalar vs. birer sunumdur.
Sunum önceden hazırlanmış ve planlanmış bir konunun etkili ve anlaşılır biçimde dinleyicilere aktarılmasıdır. Teknolojik gelişmelerle bir hayli çeşitlenen sunumlarda amaç bir meseleyi anlatmak ve konu hakkında dinleyicileri ve izleyicileri bilgilendirmektir. Bu yüzden sunum hazırlanırken ve sunulurken şu noktalara dikkat etmek gerekir.
Sunumdan Önce;
 Sunum için güncel bir konunun belirlenmesi gerekir. Toplumun yoğunlaştığı bir konunun seçilmesi sunumu daha etkili kılar.
KONUSU: Hayat, sadece kendi yaÅŸadıklarımız olsa idi, pek bir anlam ifade etmezdi. Bizim dışımızda yaÅŸayan milyarlarca insan ve sayısız nesne vardır. Bunların gözlemlenmesi, tecrübe birikiminin aktarılması bir iletiÅŸim ve paylaÅŸma olayıdır. Cenap Sahabettin, Türk düşünce ve edebiyat dünyasında i-sim yapmış bir kiÅŸi olarak, birikimlerini diÄŸer insanlarla paylaÅŸÂmak için, bu kitabı yazmıştır. Burada, özdeyiÅŸ diye nitelendirdiÄŸiÂmiz sözlerin, belki bir kısmı baÅŸkaları tarafından yazılmış olup, yazar tarafından beÄŸenÄ°ldiÄŸi için bizlere aktarılmak istenmiÅŸtir. Bir kısmı ise, y t arın kendi hayatının özümlenmesi olarak bizlere naklettiÄŸi sözlerdir. Bir bütün olarak ele aldığımızda, günlük hayatımıza yön veÂrecek her türlü özdeyiÅŸi bu kitapta bulabiliriz. Kitaptaki sözlerin tamamını ele alıp, yorumlamak mümkün deÄŸildir. Bu nedenle içinden bir seçki yapmaya çalışarak, sizlere sun... (Devam)
Bu roman Halikarnas Balıkçısı'nın yazdığı tarihi roman olarak en gerçekçi romanlardan biridir. Yayımlandığı dönemde Aganta Burina Burinata kadar ilgi görmüştür.
Uluç Reis Konusu:
16. yy'da, cihan hakimiyetini elde etmeye çalışan Osmanlılar ile onu engellemeye çalışan Avrupalıların denizlerdeÂki mücadeleleri anlatılmaktadır.
Uluç Reis özeti
 Anadolu kıyılarının karşısındaki bütün adalar, hatta AnadoÂlu kıyılarının çoÄŸu uç noktalan. Sen Jan şövalyelerinin ellerindeydi. Bu haçlı şövalyeleri, dini taassupları dolayısıyla, ne kadar Türk öldürürlerse o kadar çok sevap iÅŸlediklerine inanırlardı..
1557 yılının Haziran ayı içinde, Sen Jan şövalyelerine ait, Fransız Dük Da Loren'in komutasındaki beÅŸ kadırgalık filo, Türk kanı içmek, Türkleri öldürmek için Malta'dan demir aldı. Yolda, önlerine çıkan bir Türk ticaret gemisi ve Türk yolcu gemisine saldırarak ele geçirdiler. Gemi KaptanÄ... (Devam)
Yabana atmak (bir şeyi) : Onu önemsememek, önemsiz görmek.
Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: "Ya buranın koÅŸullarıÂna uyup çalışırsın ya da buradan gidersin." anlamında, tehdit yollu söylenir.
Ya dayak (sopa) yememiş, ya sayı bilmiyor: Özellikle parayla ilgili bir konuda aşın bir görüş belirten kimsenin bu durumu için söylenir.
Ya devlet baÅŸa, ya kuzgun leÅŸe : "Öyle bir iÅŸe giriÅŸiyorum ki ya baÅŸaÂrırım ya da yok olur giderim." anlamında.
Alfonso isimli büyük kediyi, akÅŸamüzeri, ayağını kulağının üzerinden geçirirken görünce, "YaÄŸmur yaÄŸacak." dediler. GerçekÂten de, bir gün sonra gün boyu yaÄŸmur yaÄŸdı. Büyükler tarlaya çalışmaya gidemedikleri için Öfkeliydiler. Oynayan çocuklara bakıp bakıp söyleniyorlardı. Kediye de kızıyorlardı: "Ambarlarda fareler cirit atıyor, bu burada yan gelmiÅŸ yatıyor." diyorlardı.
Çocuklar oyun oynarken, yüzyıllık çini tabağı kırdılar. AileÂleri onlara oyun oynamayı, yemek yemeyi yasakladıkları gibi, yarın yaÄŸmur yaÄŸmazsa, yaÅŸlı Melina teyzeye bir kavanoz reçel götüreceklerini de eklediler.
Alfonso bulunduÄŸu yerden: "Bir tabak için bu kadar ceza çok." dedi. Büyükler, "Hep aynısınız, birbirinizi tutuyorsunuz." deyince, Alfonso'da "Åžayet böyle konuÅŸursanız, ben de giderim." deyip, penceÂreden dışarı çıktı. Çocuklar, yaÄŸmur... (Devam)