a. Asıl olarak dilimizde, her cümle büyük harfle başlar. Cümle sonu işaretlerinden sonra (nokta, soru işareti, ünlem işareti) büyük harfle devam edilir;ancak bazı şiirlerde bu kurala uyulmayabilir.
- Niye canını sıkıyorsun? Ben senin başaracağına eminim.
b. Özel adların (isimlerin) her sözcüğü büyük harfle başlar:
- Mustafa Kemal Atatürk, Ali Bey, Türkiye Cumhuriyeti, Tekir, Vatan Caddesi, Marmara Denizi, Kızılay, Türk Dili Dergisi, Türkçe, Mars..
c. Mektuplarda ve resmi yazışmalarda hitap sözcükleri büyük harfle başlar:
- Sevgili Kardeşim,
d. Belirii bir günü bildiren tarihlerde ay ve gün adlan büyük harfle başlar.
- 17 Haziran Pazar günü
e. Yazı başlıklarını her sözcüğü büyük harfle başlar:
Milli şair unvanı verilen Mehmet Emin Yurdakul'un Türk şiirinde açtığı çığırı Ahmet Hikmet Müftüoğlu Çağlayanlar'da hikayeleriyle devam ettirmiştir. Yazar, bu eserdeki hikayelerinde Türk destanlarından, tarihinden, faydalanmış; Trablus, Balkan, I. Dünya savaşlarında yaşanan olayları anlatmıştır. Ahmet Hikmet Müftüoğlu'nun 1922'de yayınlanan Çağlayanlar adlı kitabı 18 parçadan ibarettir. Milli edebiyatımız içinde uyandırdığı milliyetçilik duygularıyla çok önemli bir yere sahiptir. Çağlayanlar hikayelerindeki kahramanların isimleri şunlardır: Alparslan Masalı, Yarayı Kanatan, Üzümcü, Sümbül Kokusu, İnci, Yakarış, Bekir ile Tekir, Ayşe Kızla Vato, Maviş.
Çağlayanlar Kitabının Özeti
Sümbül Kokusu
Pazar günü, Budapeşte Darülfünunu Tabiiyyat şubesinde öğrenim gören Hüseyin Arif, Macaristan'ın dar sokaklarından birinin kasvetli, dar evlerinden birinde, gazete okumaktadır. Gazetede Çanakka... (Devam)
1910-1956 yılları arasında yaşamıştır. Galatasaray Lisesi'nden sonra Mülkiye Mektebi'ndeki yüksek öğrenimini tamamlamak için Paris'e gitmiştir. İkinci Dünya Savaşı çıkınca geri dönmüştür. Yazdığı Otuz Beş Yaş şiiriyle 1946 CHP Şiir Yarışması'nda birincilik kazanmıştır. Türk edebiyatında şiiri en çok ciddiye alan şairlerdendir. Şiir dışındaki türlerle uğraşmaktan kaçınmıştır. Ölüm gerçeği, korkusu, hayat, anlık mutluluklar, yalnızlık Cahit Sıtkı'nın şiirlerinin ana temasını oluşturur.
Cahit Sıtkı Tarancı, şiirlerinde kelimelerin istifine çok önem verir. Halk kültüründen gelen unsurları, tekerlemeleri, deyimleri, masalları şiirin kurgusunda kullanır.
Romantizmin ve sembolizmin etkisine kalmıştır. Şiirlerinde ölüm korkusunu ve acısını doğanın ve sevginin güzelliğini, sıcaklığını dile getirmiştir. Şiirini ölüm yaşam ve geçmiş ' şimdi karşıtlarıyla besleyen sanatçı... (Devam)
Sözcüklerde anlam değişikliği yapmayan, cümledeki görevlerine göre onları şekillendiren eklere çekim ekleri denir. Sözcüğe yapım eklerinden sonra getirilir. Çekim ekleri iki ana grupta ele alınabilir:
Karışık olarak verilen sözcük ya da söz öbeklerinden cümle oluştururken öncelikle yüklem olan sözcük saptanmalı, yükleme sorulacak öğe sorularıyla cümle oluşturulmalıdır.
çok -inanırlar- yalan" sözcüklerinden anlamlı ve kurallı bir cümle yapabilmek için "inanırlar" sözcüğünden yola çıkmak gerekir, özne ve tümleç sorularıyla cümle oluşturulur.
- İnsanlar, gerçeklere çok zor; yalana ise çok çabuk inanırlar. (Devam)
Cümlede boş bırakılan yerlerin veya yüklemin tamamlanmasında sözcükler arasındaki anlam ilişkisi, cümlenin akışı göz önüne alınır. Kullanılacak sözcüklerin dilbilgisi kurallarına uygunluğuna dikkat ediîir.
Aşağıdaki cümleleri uygun sözcüklerle tamamlayınız.
â–¡ Başarıya ulaşmanın yolu çalışmadan......
â–¡ Başarıya ulaşmak için çok çalışmak..........
â–¡ Başarıya ulaşmak için çok çalışmak gerektiğini ..........
â–¡ Neşeli insan......gibidir, girdiği yeri aydınlatır. (Devam)
Bir cümlede önemle belirtilecek öğe yüklemden önce getirilir. Öğeler, yükleme olan yakınlıklarına göre değer kazanır. Bu nedenle yüklemden hemen önce bulunan öğe cümlenin en önemli öğesi olur ve vurgulu okunur.
- Bu kitabı kitaplıktan bugün aldım. (Zaman)
- Bu kitabı bugün kitaplıktan aldtm. (Yer)
- Bugün kitaplıktan bu kitabı aldım. (Etkilenen varlık)
"mi" soru edatı yanma geldiği öğeyi vurgular. Annen bugün mü gidiyor İzmir'e ?
Günümüze kadar gelmemiş olan ve on iki epik hikayeden oluşan Dede Korkut Kitabı'nın diğer adı Oğuz Destanı (Oğuzname)'dır. Kuzeydoğu Asya'daki Göktürk Devletini oluşturan halklardan olan Oğuzlar, sonradan güneybatıya doğru göç ederek, X. yüzyılda Maveraünnehir ve civarındaki bozkırları yurt edinmişlerdir. Müslümanlığı kabul eden Oğuzlar, X. ve XI. yüzyıllarda, o zaman müslüman olmayan Kıpçaklarla sürekli olarak çarpışmışlardır. İşte Dede Korkut Kitabı, Oğuz boylarının Doğu Anadolu'da kendi aralarındaki veya Trabzon Rumları ve Kafkas Gürcüleri ile olan savaşlarını anlatır. Bu savaşlar, tahminlere göre, eski Oğuz Destanı'na yansımıştır.
Ozanlar olayları defalarca yeniden saz eşliğinde söyle-mişlerse de en eski metinler kaybolmuştur. Elimizdeki metnin, Oğuzlar Ortadoğu'ya yerleştikten sonra, Osmanlılar dev-rinde Doğu Anadolu'da Erzurum bölgesinde, XV. yüzyıl sonunda yazıya geçirildiği tah... (Devam)
Bağlaç olan "de" , her zaman öteki sözcüklerden ayrı yazılır. Cümleye "dahi, bile, ve...."
anlamları katan bu sözcük, ses uyumuna göre değişir; ünsüz benzeşmesinden etkilenmez:
Ben de geleceğim, babam da. Bizim ağaç da çiçek açtı. Çocuk ta gelecek, (yanlış) Çocuk da gelecek, (doğru)
Durum (hal) eki olan "-de" sözcüklere bitişik yazılır. Sözcüğe "bulunma, kalma veya zaman" anlamları katar; sözcük cümlede dolaylı tümleç veya zarf tümleci görevinde kullanılır:
- Ağaçta kuş yuvası var. (Dolaylı tümleç)
- Baharda yeni evlerine taşınacaklar. (Zarf tümleci)
c. "-de" durum eki ünlü uyumundan ve ünsüz benzeşmesinden etkilenerek "-te, -ta" olabilir.
- Kapıda bekliyor.
- Ayakta durma.
Bağlaç olan "de" cümleden çıkarılırsa cümle kuruluş ve yapı bakımından bozulmaz, yalnız "de" nin kattığı anlam verilmemiş olur. Durum eki "-de"nin çıkarılması cüm... (Devam)
Dilimizin genel kuralı gereği yüklem cümlenin sonunda bulunur ancak şiir cümlelerinde ya da günlük konuşma cümlelerinde kullanılan, yüklemi sonda bulunmayan cümlelere devrik cümle adı verilir.
- Kına gibi derler o taraflarda iyi işlenmiş topraklara.
Güneşe gülümse içinde bulutlar birikse de. (Devam)
Genellikle gerçek anlamı dışında kullanılarak ifadeyi zenginleştiren, iki veya daha fazla kelimeden oluşan kalıplaşmış söz dizisine deyim denir.
Bütün dillerde olduğu gibi, Türkçe'de de çeşitli kalıplaşmış anlatımlar vardır: tamlamalar, birleşik sözcükler, ikilemeler, atasözleri, deyimler..
Deyim, en az iki sözcükten kurulan, konuşmada ve yazıda anlatım gücünü artıran, anlam yönünden yer yer mantık dışına taşan bölümleri olabilen, yapısındaki kimi sözcükleri anlam değişmesine uğrayan, kalıplaşmış söz öbeklerine verilen addır. Eskiden, deyim sözcüğünün yerine tabir sözcüğü kullanılıyordu. Tabir tek bir sözcük de olabiliyordu. Oysa, deyimlerin temel özelliği en az iki sözcükten kurulu olmasıdır.
Deyimlerde anlam kalıplaşması (aktarımı) olayı görülür. Deyimi oluşturan iki ya da daha çok sözcükten bazen biri, bazen birkaçı, bazen de tümü anlam kaymas... (Devam)
Türk toplumu olarak tarihin ta eski çağlarından beri -nedense- kendimiz olamamışız, kendimizi, kültürümüzü beğenmemişiz, onu hep hor görmüşüz.
Özellikle İslamiyet ile tanıştıktan sonra kendi kültürümüzü yetersiz, aşağı gördüğümüzden olacak Arap ve Fars kültürüne yönelmişiz.
Dinin de etkisiyle güzel ' çirkin, iyi ' kötü demeden ne varsa almışız. Cümlelerin arasına biraz Arapça, Farsça kelime sıkıştıranlara alim olarak bakmışız. Bu özentici bir grup aydının İstanbul çevresinde oluşturduğu Arap ve Fars edebiyatndan bozma edebiyat Divan edebiyatı, bu suni dile de Osmanlıca (Osmanlı Türkçesi) demişiz.
Bu durum ta ki Tanzimat edebiyatına dek sürmüş. Tanzimat döneminde de bu defa yönümüzü doğudan batıya dönmüşüz.Ama yine kendimiz olamamışız.
Milli edebiyat döneminde neyse ki Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp gibi gerçek aydınlarımız çıkmış da yüzümüze ayna tutmuş. Bize biz olduğumuz... (Devam)
Divan edebiyatında düzyazıya "inşa", düzyazı ile uğraşana "münşi" , düzyazıyla oluşturulan eserlere de "münşeat" denir. Cümleler uzun dil ağırdır. Noktalama işaretleri kullanılmamıştır. Düşünce ağırlığı yoktur. Sanat yapma çabası, süslü anlatım düşünceden çok önemsenmiştir. " Seci " denen düzyazı uyağı kullanılmıştır.
Divan edebiyatında düzyazı üç bölümde incelenir:
a) Sade Nesir:
Halk için yazılmış eserler bu bölümdedir. Kolay anlaşılır olma temel alınmıştır. Din ve tasavvuf tarih, ahlak konulu kitaplar sade nesir özelliği taşır. Bu kitaplarda yabancı sözcük sayısı oldukça azdır. Evliya Çelebi'nın Seyahatnamesi, Mercimek Ahmet'in "Kabusname'si, Kul Mesut'un Beydeba'dan "Kelile ve Dimne" çevirisi ve Katip Çelebi'nin kimi eserleri sade nesirle yazılmıştır.
b) Süslü Nesir:
Süslü nesir halka yönelik değildir. Bu nesrin dili ağırdır. Söz sanatları ve seci fazlasıyla ku... (Devam)
Düşünceyi geliştirme yolları diye adlandırılan bu yöntemler daha çok açıklayıcı ve tartışmacı anlatım biçimlerinde kullanılır.
Tanımlama: Bir kavramın ne olduğunu belirler. Tanımlar hem nesnel hem öznel bir yaklaşımla yapılabilir. Nesnel tanımlamalarda kavramların sözlük anlamlarından yararlanılabilir. Öznel tanımlarda ise anlatıcının yorumu bulunur. Tanımlar ..... Nedir? Sorusuna yanıt verir.
''İçtenlik, bir kimsenin kendi benliğini, gerçek düşüncelerini, gerçek duygularını anlaması demektir.''
Örnekleme: Paragrafta ele alınan düşünceyi açıklamak, kanıtlamak,düşünceye inandırıcılık kazandırmak için bir şeyi başka bir şeyle temsil etme yoludur. Somutlama yapılır. Örnekleme paragrafı. Genellikle verilen örnekten sonra biter. Bu durum örnekten önceki cümle, paragrafın ana düşünce cümlesidir. Örnekten sonra paragraf devam ediyorsa, örnekten sonraki cümle ana düşünce cümlesidir.