Yabana atmak (bir şeyi) : Onu önemsememek, önemsiz görmek.
Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: "Ya buranın koÅŸullarıÂna uyup çalışırsın ya da buradan gidersin." anlamında, tehdit yollu söylenir.
Ya dayak (sopa) yememiş, ya sayı bilmiyor: Özellikle parayla ilgili bir konuda aşın bir görüş belirten kimsenin bu durumu için söylenir.
Ya devlet baÅŸa, ya kuzgun leÅŸe : "Öyle bir iÅŸe giriÅŸiyorum ki ya baÅŸaÂrırım ya da yok olur giderim." anlamında.
Roman, Kurtuluş Savaşı yıllarında, bir Orta Anadolu köyünde geçer. Ahmet Celâl'in hatıra defteri olarak anlatılır.
Cumhuriyet Halk Parti'sinin 1942 yılında açtığı roman yarışmasında Yakup Kadri KaraosmanoÄŸlu'nun "Yaban" romanı ikinci olmuÅŸtur. Anı türünde yazılan romanda köylü ile aydın arasındaki tezat, realist bir ÅŸekilde anlatılmakÂtadır. Roman, etkileyici bir dille yazılmıştır; fakat romanda köyÂlüye olumsuz yaklaşılmıştır.
Roman Kişileri (Kahramanları)
Ahmet Celal (Yaban): Celal, I. Dünya Savaşında koÂlunun birini kaybetmiÅŸ bir yüzbaşıdır. Vatanını çok seven bir aydın tipidir. Köylü ile arasında büyük bir uçurumu gören, pek çok bakımdan onları küçümseyen bir kiÅŸidir.
Emine: Sıradan bir köylü kızıdır. Celal, özellikle ona karÂşı maddi bir aÅŸk duyar. Çünkü sevdiÄŸi bu kızla ortak hiç bir yanı yoktur.... (Devam)
Alfonso isimli büyük kediyi, akÅŸamüzeri, ayağını kulağının üzerinden geçirirken görünce, "YaÄŸmur yaÄŸacak." dediler. GerçekÂten de, bir gün sonra gün boyu yaÄŸmur yaÄŸdı. Büyükler tarlaya çalışmaya gidemedikleri için Öfkeliydiler. Oynayan çocuklara bakıp bakıp söyleniyorlardı. Kediye de kızıyorlardı: "Ambarlarda fareler cirit atıyor, bu burada yan gelmiÅŸ yatıyor." diyorlardı.
Çocuklar oyun oynarken, yüzyıllık çini tabağı kırdılar. AileÂleri onlara oyun oynamayı, yemek yemeyi yasakladıkları gibi, yarın yaÄŸmur yaÄŸmazsa, yaÅŸlı Melina teyzeye bir kavanoz reçel götüreceklerini de eklediler.
Alfonso bulunduÄŸu yerden: "Bir tabak için bu kadar ceza çok." dedi. Büyükler, "Hep aynısınız, birbirinizi tutuyorsunuz." deyince, Alfonso'da "Åžayet böyle konuÅŸursanız, ben de giderim." deyip, penceÂreden dışarı çıktı. Çocuklar, yaÄŸmur... (Devam)
1884-1958 yılları arasında yaşamıştır. İlk öğrenimini Üsküp'te tamamladı, Orta öğrenimini ise 1902′de geldiği Vefa Lisesi'nde gördü. Bir süre sonra da 1903 yılında Paris'e giden Yahya Kemal Beyatlı, Fransızca öğrendikten sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girdi. Dokuz yıl kaldığı Paris'ten 1912′de İstanbul'a döndü. 1915-1923 yılları arasında İstanbul Üniversitesi'nde çeşitli dersler okuttu. 1923 yılında ise Urfa milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi. Ardından 1926 yılında Varşova, 1929 yılında da Madrid Orta Elçiliklerine atandı. Yurda döndükten sonra ise önce 1935-1942 yıllarında Tekirdağ, 1943-1946 yılları arasında ise İstanbul milletvekilliği yaptı. 1948 yılında yeniden büyük elçi olarak Pakistan'a gitti, bir yıl sonra emekliye ayrılarak yurda döndü. Memleketi Üsküp'ün ve Paris'in etkisi Yahya Kemal'in şiirlerinde görülmektedir. Yahya Kemal Beyatlı, olgunluk devrinde şi... (Devam)
KONUSU: Babasının haksız bir ÅŸekilde Öldürülmesine dayaÂnamayarak, intikam almak için daÄŸlara çıkan ve hep yalnız gezen genç kız Kezban'ın hikâyesi anlatılmaktadır.
Sabahtan beri yürüyorduk. Ä°nce ince yaÄŸmur yağıyordu. Omzumdaki silah gittikçe ağırlaşıyordu. "Biraz dinlensek" dedim. Kılavuzum gülerek, "Biraz daha gayret et" dedi. Yarım saat daha yürüdük. Kılavuzum "yarın başına geldik, oturabiliriz" deyince yakındaki bir çamın dibine çöküverdim. Tam sigara yakacaktım ki, "Burada tütün içilmez, çünkü burası Yalnız Efe'nin kaybolduÄŸu yerdir" dedi. Ben ki, menkıbeleri çok severim, bunu da dinlemeÂliydim. "Anlat Baba" dedim.
"Bu olaylar benim küçüklüğüme denk gelir. Babası gençliÄŸinde, adı Kezban olan kızı ile bizim köye yerleÅŸmiÅŸ. Bir gün, EseoÄŸlu'nun çiftliÂÄŸinden geçerken, alacağı olan birisini görüp istemiÅŸ. VermemiÅŸler. Çıkan kavga neticesinde adamı öldürmüşler."
KONUSU: Bir koy çocuÄŸunun, her türlü zorluklara raÄŸmen, okuma mücadelesinden vazgeçmeyerek baÅŸarıya ulaÅŸması anlaÂtılmaktadır.
Ben, DoÄŸu Anadolu'nun bir daÄŸ köyünde doÄŸdum. KöyüÂmüz, başı karlı ve dumanlı bir dağın eteklerindedir. Kışlarımız hep karlı geçer; kısa süren yazımıza da doyum olmaz. Yazı dört gözle bekleriz.. Korkunç kayalar bizim oyun yerlerimizdir, bazen keçiler gibi daÄŸa tırmanır, yankı yapan kayalara sesleniÂriz.. Seslerimiz, deÄŸiÅŸmiÅŸ, korkunçlaÅŸmış bir halde uÄŸuldayarak geri döner.. Dağımızda maÄŸara vardır, korka korka gireriz, haÂyaller kurarız. Defineler bulur, fakir fukaraya dağıtırız..
Babam inÅŸaat işçisidir. Yazın ilçede çalışır, kışın evde oturur. Bize hep ÅŸekerler, elbiseler, daha neler alır getirir. Babamı herkes sever. Anam da çok iyidir. Bütün komÅŸuların derdine koÅŸar. ElinÂden her iÅŸ gelir.
1. Basit Cümle Ä°çinde tek bağımsız yargı anlatan cümlelerdir. Örnek: Biz, sizi baÅŸkanlığa seçtik. 2. BileÅŸik Cümle Birbiriyle ilgili birden çok yargıyı içinde barındıran cümlelerdir. Örnek: Okulda çalışmak istiyordu. Cümlede çalışmak ve istemek eylemleri vardır. Yan cümle: okulda çalışmak, temel cümle: istiyordu. a) GiriÅŸik Cümle Yan cümleciÄŸi esas cümlenin herhangi bir öÄŸesi olan cümlelerdir. Örnek: Bu konuyla kimin ilgilendiÄŸini merak ediyormuÅŸ. b) Kaynaşık Cümle Bir cümlenin, baÅŸka bir cümlenin öÄŸesi olması halinde kaynaşık cümle meydana gelir. Örnek: Aynur: "Ben iyiyim" dedi. c) Åžartlı Cümle Örnek: Islandıysan üstünü deÄŸiÅŸtir. d) Soru Edatıyla Kurulan Cümle Örnek: Gökyüzü bulutlandı mı içim kararır. 3. Sıralı C&uum... (Devam)
Kök ve gövdelerden yeni anlamda sözcükler yapan eklerdir. Yapım ekleri; sözcüğün anlamını değiştirdiği gibi türünü de değiştirebilir. Dilimizde çok sayıda yapım eki vardır. Ancak biz bu yapım eklerini dört ana başlıkta toplayabiliriz:
1. Ä°simden Ä°sim Yapan Ekler
2. Ä°simden Fiil Yapan Ekler
3. Fiilden Ä°sim Yapan Ekler
4. Fiilden Fiil Yapan Ekler
Yukarıdaki eklerin dışında az kullanılan başka yapım ekleri de vardır. Bu ekleri de kök ve gövde arasındaki anlam ilgisini gözeterek ayırabiliriz.
Cümleler, bildirdikleri yargı sayısına ve öÄŸelerin yüklemle olan iliÅŸkisine göre çeÅŸitlere ayrılırlar. Cümlede bir ya da birden fazla yargı vardır. BaÅŸka bir deyiÅŸle birden fazla cümle bir araya gelip bir cümleymiÅŸ gibi görünebilir. Bir ceylan gibi ürktü. Tek yargıSevincinden ne yapacağını ÅŸaşırmıştı. Ä°ki yargıBu tür cümlelerde bazı öÄŸeler ortak olduÄŸu gibi öÄŸelerin tamamı farklı da olabilir. Bu cümleler birbirlerine bazı baÄŸlaçlar yardımıyla baÄŸlanabildiÄŸi gibi anlam bakımından da baÄŸlanabilirler. Saatine baktı ve... (Devam)
Ali Rıza Bey namuslu bir memurdur. İşinden çıkarılmıştır. Fikret, Necla, Leyla adında üç kızı; Şevket adında bir oğlu vardır. Şevket bir bankada memurdur. Evin bütün yükü onun üstündedir. Üstelik bir de Ferhunde adlı daktilocu bir kız ile evlenmiştir. Leyla, Necla ve Ferhunde modern hayat ve eğlence düşkünüdürler. Haftada iki gece evde toplantı yapılmaktadır. Şevket bütün bu masrafları karşılamak zorundadır. Evin gidisini beğenmeyen Fikret, Adapazarı'nda yaşlı ve birkaç çocuklu dul bir adamla evlenir; böylece, ağacın yapraklarından biri düşer. Şevket, bankadan aldığı paraları ödeyemeyerek bir buçuk yıl hapse mahkûm olur; böylece, ağacın ikinci yaprağı da düşer.
Şevket hapiste iken karısı kaçar, ağacın bir yaprağı daha düşmüş olur. Necla, kendini zengin gösteren bir Suriyeli ile evlenir, Suriye'ye gidince eşinin birkaç hanımının olduğunu görür, böylelikle, ağacın dördüncü yaprağı d... (Devam)
Aziz Nesin'in bu eseri, toplumun ve bürokrasinin çarpık taraflarını iğneleyici bir üslupla ortaya koymaktadır. Bu roman 1977'de yayınlanmıştır. Kimliği olmadığı için devlet onun yaşadığına  inanmaz.  Böyle bir kahramanın başından geçen olaylar komik bir dille işlenir. Eser teknik özellikler bakımından yetersizdir.
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz Özeti:
Cezaevi imamı artık suçlularla uÄŸraÅŸmaktan bıkmıştır. Onların ıslah olabileceÄŸine olan inancını tamamen yitirmiÅŸtir. Yalnız cezaevinden çok yakında çıkacak olan YaÅŸar ile yakın dost olmuÅŸtur. YaÅŸar kendini dine vermiÅŸ, sürekli camiyi teÂmizleyen biridir. KoÄŸuÅŸtaki herkes YaÅŸar YaÅŸamaz'ın aniden dine sarılışına, imamın yanından ayrılmayışına ÅŸaşırmaktadır. Bu arada YaÅŸar'ın iyi para kazanması kuÅŸkulan artırır. NeticeÂde bir gün her ÅŸey ortaya çıkar. MeÄŸer, YaÅŸar yeni hapisten çıkmış ortağı ile imamı eroin iÅŸinde kullanmaktadır. YaÅ... (Devam)
Sandalıyla balıkçılık yapan, Santiago isimli yaşlı balıkçı, tam seksen dört gündür bir tane dahi balık avlayamamıştı. Bu yüzden, yıllardan beri kendisine yardımcılık yapan küçük Manolin bile, başka bir balıkçının yanında çalışmaya başlamıştı. Ama, yine de fırsat buldukça gelip, yaşlı balıkçıya yardım ediyordu.
DiÄŸer balıkçılar, artık onunla dalga geçiyorlardı. O ise, havaÂnın açılmasını bekliyordu. Niyeti alabildiÄŸine açılmak ve avlana-madığı günlerin acısını çıkarmaktı. Böylece, ne kadar Ä°yi bir balıkÂçı olduÄŸunu dost, düşman yeniden görecekti.
O gece rüyasında, yüksek dağlarda, altın sarısı kumsallarda gezindi, mavi denizlerde dolandı, durdu. Sabah olmadan uyandı ve gidip Manolin'i uyandırdı. Kahvelerini içtikten sonra, Manolin 'in yardımı ile kayığını denize indirdi ve açıldı.
Güneş doğmak üzereydi. Yaşlı adam ... (Devam)
Yazı Dili: Düşünce ve duyguların bir kişi ya da insan topluluğuna yazılı bir şekilde aktarılmasına denir. Yazı dili bir dile ait olan bir ağzın ya da şivenin zaman içerisinde ortak hale gelmesiyle oluşur. Bizim dilimizde İstanbul ağzı ortak (yazı dili) dil haline gelmiştir.
- Yazı dili ortak bir dildir.
- Yazı dilinde yazım ve noktalama önemli bir yer tutar.
- Planlı bir iletişim olduğu için dil yanlışı (anlatım bozuklukları) yapılmaması gerekmektedir.
- Yazı dilinde sanatsal imgeler daha fazla olduğu için dile hâkim olmak şarttır. (Devam)