DaÄŸa kaldırmak (birini) : Ä°stediÄŸini elde etmek için birini daÄŸa kaçırÂmak.
Dağ başı: -1. Kent dışı, ıssız yer. -2. Yasaların geçmediği, herkesin dilediğini yapabileceği yer.
DaÄŸdan gelip baÄŸdakini kovmak : Sonradan geldiÄŸi halde oraya kenÂdinden önce gelip yerleÅŸmiÅŸ olanların hakkını çiÄŸnemek, onları beÂÄŸenmez olmak.
Dağ (doğ ura doğ ura bir) fare doğurmuş (doğurdu) : "Büyük sonuç vermesi beklenen şey küçük bir verim sağladı." anlamında.
Dağ (dağlar) gibi: -1. Pek iri, çok güçlü (kimse). -2. Göz korkutacak ölçüde çok olan (şey).
Dağlar dayanmaz : "Bu aa felaketin üzüntüsü dayanılacak gibi değil. anlamında.
DaÄŸ taÅŸ : Her yan, her taraf.
Daha iyisi can sağlığı: Elde edilen bir şeyle ya da karşılaştırılan bir durumla yetinilmesi gerektiğinde söylenir.
KÄ°TAP HAKKINDA: "Damla Damla" ülkemizde yeni harfÂlerle basılan ilk eserdir. 1928, 1929 ve 1947 yılında baskıları yapılÂmıştır. Yeni baskısı beklenmektedir.
Yazar, bu kitabın ilham kaynağının Atatürk olduÄŸunu belirÂli tir. Atatürk, bir konuÅŸmasında, RuÅŸen EÅŸrefe birkaç kelime söyler ve bunların anlamlarını açıklamasını ister. RuÅŸen EÅŸref, anında cevaplar. Bu kelimeler etrafındaki konuÅŸmalar, daha detaylı bir eser yazması için kendisine yol gösterici olur.
KONUSU: YetmiÅŸ altı küçük parçadan oluÅŸan bu kitabın çoÂÄŸunlukla kısa birer paragraftan ibaret olan ilk kırk beÅŸ yazısında doÄŸaya, hayatın bütün güzelliklerine ve karşı cinse duyulan aÅŸk temaları hâkimdir. Ancak, bu duygulan dizginleyen bir Ölüm teması da beraber iÅŸlenmiÅŸtir. Yazar, önceleri kendisini hayata baÄŸlayan doÄŸa ve aÅŸk peÅŸinde koÅŸarak gider. Ancak, bu koÅŸmanın kendisini ölüme yaklaÅŸtırdığını görünce de, duygularım dizginÂlem... (Devam)
Günümüze kadar gelmemiÅŸ olan ve on iki epik hikayeÂden oluÅŸan Dede Korkut Kitabı'nın diÄŸer adı OÄŸuz Destanı (OÄŸuzname)'dır. KuzeydoÄŸu Asya'daki Göktürk Devletini oluÅŸturan halklardan olan OÄŸuzlar, sonradan güneybatıya doÄŸru göç ederek, X. yüzyılda Maveraünnehir ve civarındaki bozkırları yurt edinmiÅŸlerdir. Müslümanlığı kabul eden OÄŸuzÂlar, X. ve XI. yüzyıllarda, o zaman müslüman olmayan Kıpçaklarla sürekli olarak çarpışmışlardır. Ä°ÅŸte Dede Korkut KiÂtabı, OÄŸuz boylarının DoÄŸu Anadolu'da kendi aralarındaki veya Trabzon Rumları ve Kafkas Gürcüleri ile olan savaÅŸlarını anlatır. Bu savaÅŸlar, tahminlere göre, eski OÄŸuz Destanı'na yansımıştır.
Ozanlar olayları defalarca yeniden saz eÅŸliÄŸinde söyle-miÅŸlerse de en eski metinler kaybolmuÅŸtur. Elimizdeki metÂnin, OÄŸuzlar OrtadoÄŸu'ya yerleÅŸtikten sonra, Osmanlılar dev-rinde DoÄŸu Anadolu'da Erzurum bölgesinde, XV. yüzyıl soÂnunda yazıya geçirildiÄŸi tah... (Devam)
KONUSU: Çocuklar için yazılmış bir macera romanıdır. Korsanlar, defineler, masalımsı bir şekilde anlatılmıştır
Babam, annem ve ben İngiltere'nin batı sahillerinde, küçük bir kasabada, küçük bir hanı işletiyorduk. Ben, on on iki yaşlarıdayken, bir gün hana iri yarı, kir pas içinde, suratında yara izi olan, denizci birisi geldi. Hanımızı beğendiği için kalacağını, fazla yemek ve yer seçici olmadığın belirtti ve üç altını çıkartıp masanın üzerine avans olarak koydu.
Bir gün bana, dikkatli olup, bir ayağı tahta olan bir denizciyi gördüğümde, kendisine haber verirsem, ayda dört peni kazanaÂcağımı söyledi. Ben de kabul ettim. O günden sonra gözümü dört açtım.
AkÅŸamlan içiyor, maceralarım anlatıyor, milleti kendisini dinlemesi için zorluyordu. Müşteriler ondan çekindikleri için seslerini çıkaramryorlardı ama her geçen gün de handan çekiliyorÂlardı. Babam, "ey... (Devam)
Buraya gelişime en çok şaşıran tavşanlar oldu. Geldiğim gün, en aşağı yirmi tane tavşan vardı. Beni, görünce gittiler. Umarım yine gelirler. İkinci kattaki baykuş hoşuma gittiği için onunla yeni
kira sözleşmesi yaptım. ' ' 'Ai'
Değirmenimden çok memnunum. Burası tam istediğim gibi, gazetelerden, faytonlardan, sisten çok uzakta, güzel kokulu, sıcak bir köşe! Etrafımda ne kadar güzel şeyler var. Buraya yerleşeli sekiz gün olmadı ama içim coşkuyla dolup taşıyor..
Beaucaire Postası:
Buraya gelirken, dolmuÅŸ görevi yapan bir posta arabasına binmiÅŸtim. Arabadaki insanlar çok konuÅŸkan ve ÅŸakacı idiler. Hepsi birbirini tanıyordu. Sürekli, aynı arabada bulunan kasketliÂnin kaçıp kaçıp ... (Devam)
Herhangi bir konu üzerinde kesin sonuçlara gitmeden, yazarın kendisiyle konuşuyormuş gibi bir anlatımla düşüncelerini dile getirdiği yazı türüne denir. Denemelerde, alabildiğine bir kişisellik, kendine özgülük vardır. (Devam)
Bağlaç olan "de" , her zaman öteki sözcüklerden ayrı yazılır. Cümleye "dahi, bile, ve...."
anlamları katan bu sözcük, ses uyumuna göre değişir; ünsüz benzeşmesinden etkilenmez:
Ben de geleceğim, babam da. Bizim ağaç da çiçek açtı. Çocuk ta gelecek, (yanlış) Çocuk da gelecek, (doğru)
Durum (hal) eki olan "-de" sözcüklere bitişik yazılır. Sözcüğe "bulunma, kalma veya zaman" anlamları katar; sözcük cümlede dolaylı tümleç veya zarf tümleci görevinde kullanılır:
- Ağaçta kuş yuvası var. (Dolaylı tümleç)
- Baharda yeni evlerine taşınacaklar. (Zarf tümleci)
c. "-de" durum eki ünlü uyumundan ve ünsüz benzeşmesinden etkilenerek "-te, -ta" olabilir.
- Kapıda bekliyor.
- Ayakta durma.
Bağlaç olan "de" cümleden çıkarılırsa cümle kuruluş ve yapı bakımından bozulmaz, yalnız "de" nin kattığı anlam verilmemiş olur. Durum eki "-de"nin çıkarılması cüm... (Devam)
Selimoviç'in 1962'de yazmaya baÅŸlayıp 1966'da taÂmamladığı eser, Türkçede ilk olarak 19732 yılında yayımlanÂmıştır. MeÅŸa Selimoviç'in eserinin başına koyduÄŸu açıklamaya göre3, 1942 yılında faÅŸist Hırvat güçler tarafından kurÅŸuna dizilen aÄŸabeyinin ölümü, kendisi üzerinde büyük bir etki uyandırÂmıştır. Daha o dönemden itibaren bu trajediyi yazmak isteÂmiÅŸtir. Ancak kiÅŸisel olduÄŸu kadar evrensel boyutu da olan böyle bir konuya, olayın sıcaklığı geçmeden duygusal yaklaÂÅŸabileceÄŸini ve yeterli ifade kudretine sahip olmadığını düÂşünerek planını devamlı ertelemiÅŸtir. Ancak 1962'de bu koÂnuda yazabileceÄŸine inanmış ve DerviÅŸ ve Ölüm'ü yazmaya baÅŸlamıştır. 1962'de artık bu konudaki romanını yazabileceÄŸine inanan yazar, eseri üzerinde çalışmaya baÅŸlamış ve dört yılda bitirÂmiÅŸtir.
Derviş ve Ölüm Kahramanları (Kişileri):
Şeyh Ahmet Nureddin: 40 yaşlarında bir Mevl... (Devam)
Farsça kökenli bir kelimedir. Saz ÅŸairlerinin sevgilerini, kahramanlıklarını, acıklı olayları, komik sosyal olayları anlattıkları manzum söyleÅŸilerdir. Aşıkların sevgilerini, kahramanlık olaylarını, günlük olaylarla ilgili kimi durumları ve bazı acıklı olayları anlattıkları biçim olarak Halk Edebiyatı nazım türlerinden koÅŸmaya benzeyen, koÅŸmadan dörtlük saÂyısı, konu, anlatım ve ezgi yönünden ayrılan halk ÅŸiiri türüÂdür. Tür koÅŸma tipine benzer, dörtlük sayısı çok uzundur. Dörtlük sayısı yüzü geçen destanlar vardır. Destan bir anlamÂda Divan Edebiyatının kasidesinin karşılığıdır. Konu bakımınÂdan temel unsur bir olay veya vakıadır. SavaÅŸ, deprem, hasÂtalık, eÅŸkiya serüvenleri, yergi ve komik konular destanlarla iÅŸlenir. Destanlarda hikaye etme esastır.
Destan nazım biçimi aynı adı taşıyan iki türün ortak adıdır. İslamiyet öncesi destanlar i... (Devam)
Platon, siyasetname tarzındaki bu eserinde ideal toplum düzeninin, adaletli bir devletin nasıl olması gerektiÄŸini anlatÂmaktadır. Dünya tarihinde ilk ütopyadır. Platon'un yaÅŸadığı dönemde Yunanistan'daki demokrasi sona ermiÅŸtir. Platon, yaÅŸadığı devrin özelliklerinden de etkilenerek, adaletli bir devletin nasıl olması gerektiÄŸi üzerinde araÅŸtırmalar yapmışÂtır. Bu eserde, filozof, ideal devletin özelliklerini ortaya koyÂmaya çalışmıştır.
Dilimizin genel kuralı gereği yüklem cümlenin sonunda bulunur ancak şiir cümlelerinde ya da günlük konuşma cümlelerinde kullanılan, yüklemi sonda bulunmayan cümlelere devrik cümle adı verilir.
- Kına gibi derler o taraflarda iyi işlenmiş topraklara.
Güneşe gülümse içinde bulutlar birikse de. (Devam)
Birden çok sözcüÄŸün bir araya gelerek yeni bir anlam oluÅŸturduÄŸu öbeklerdir. Özellikleri: 1. KalıplaÅŸmış sözlerdir. Üzerinde bir deÄŸiÅŸiklik yapılamaz. 2. Kısa ve özdürler. 3. En az iki sözcükten oluÅŸurlar. 4. Deyimlerde öÄŸüt verme yoktur, kiÅŸinin o andaki duygu ve düÅŸüncelerini dile getirirler. 5. Sözcükler genelde mecaz anlamlıdır. Örnek: EÄŸri büÄŸrü: Bazı yerleri eÄŸrilmiÅŸ, bükülmüÅŸ. Kaynak: Deyimler SözlüÄŸü (Devam)
Genellikle gerçek anlamı dışında kullanılarak ifadeyi zenginleÅŸtiren, iki veya daha fazla kelimeden oluÅŸan kalıpÂlaÅŸmış söz dizisine deyim denir.
Bütün dillerde olduÄŸu gibi, Türkçe'de de çeÅŸitli kalıplaÅŸmış anlaÂtımlar vardır: tamlamalar, birleÅŸik sözcükler, ikilemeler, atasözleri, deÂyimler..
Deyim, en az iki sözcükten kurulan, konuÅŸmada ve yazıda anÂlatım gücünü artıran, anlam yönünden yer yer mantık dışına taÅŸan böÂlümleri olabilen, yapısındaki kimi sözcükleri anlam deÄŸiÅŸmesine uÄŸraÂyan, kalıplaÅŸmış söz öbeklerine verilen addır. Eskiden, deyim sözcüğüÂnün yerine tabir sözcüğü kullanılıyordu. Tabir tek bir sözcük de olabiliÂyordu. Oysa, deyimlerin temel özelliÄŸi en az iki sözcükten kurulu olmasıdır.
Deyimlerde anlam kalıplaÅŸması (aktarımı) olayı görülür. DeyiÂmi oluÅŸturan iki ya da daha çok sözcükten bazen biri, bazen birkaçı, bazen de tümü anlam kaymas... (Devam)
Anadolu ve Rumeli Kavağı semtlerinin kıyıları çok rüzgarlı ve akıntılı olduÄŸu için buralarda balık avlanamazmış. Dolayısıyla balığın kavaklara çıkması ender rastlanan bir durummuÅŸ. Bir tarihte, balık alırken 2 kuruÅŸluk fiyatı çok bulup fiyatı yarıya inÂdirmesini isteyen müşteriye balıkçı, bir imkânsızın olurluÄŸunu beklemesi gerektiÄŸi anlamında şöyle demiÅŸ: "Senin dediÄŸin fiyat, ancak balık kavaÄŸa çıkınca olur."
m m
"ALNI AÇIK OLMAK"
Vaktiyle bir köyde biri kış mevsimine denk gelen bir zamanÂda bir suç iÅŸlemiÅŸ ve ihtiyar heyeti suçluyu yollar açılıncaya kadar bir odada hapsetmeye karar vermiÅŸ. Sonra bakmışlar ki suçlu her gün kendi rızklarından üç öğün nasiplenip duruyor ve kış bir türlü bitmiyor, bir çözüm düşünmüşler: Suçlunun alnına zor çıkaÂcak cinsten bir mühür vurup salıvermiÅŸler. Suçlu salıverilmiÅŸ, ama mühür gör... (Devam)
DİL: İnsanların birbirleri arasında anlaşabilmeye olanak sağlayan doğal bir vasıta, kendine özgü kuralları olan ve bu kurallar etrafında gelişebilen ve değişebilen canlı bir varlık, geçmişi, bilinmeyen zamanlara dayanan anlaşmalar sisteminin bütünüdür. (Devam)
Dünya dilleri, araştırmacılar tarafından ses ve biçim benzerlikleri açısından dokuz ana grupta ele alınmış ve birçok araştırmacı tarafından bu tasnif doğru olarak kabul edilmiştir. Bizim dilimiz, Ural - Altay Dil Ailesi'nin Altay koluna bağlıdır.
1. Hami - Sami Dil Ailesi:
A. Sami Dil Ailesi: İbranice, Akatça, Arapça, Aramice, Habeşçe, Eski Tunus dili
B. Hami Dil Ailesi: Kıptice, Eski Mısır dili,
C. Libya ve Berberi dilleri
D. KuÅŸitik Diller: Bedia, Somali, Galla, Saho, Afra, Agaw, Simidia
2. Hint - Avrupa Dil Ailesi
A. Hint - Ä°ran Dil Ailesi
I. Hint Dilleri: Vedikçe, Sanskritçe, Takritçe, Talice, Bengal, Mahrat, Urduca, Hintçe
II. İran Dilleri: Avesta, Pehlevice, Peştunca, Farsça, Afganca, Ermenice, Tacikçe ve bazı Kafkas dilleri
B. Avrupa Dil Ailesi:
I. Germen Dil Ailesi: Anglo-Sakson, İngilizce, Almanca ile İzlanda, Norveç, Hollanda, Danimarka, İsveç diller... (Devam)
1. Arap ve İran kültürü, estetik anlayışı Divan edebiyatını önemli ölçüde beslemiştir. Sanatçılar, Arap ve İran sanat ' edebiyat geleneklerine bağh kalmışlardır.
2. Divan ÅŸiiri halktan kopuktur. Saray çevresi ve medreselilerin oluÅŸturduÄŸu, zevk aldığı bir edebiyatÂtır.
3. İlk örnekleri 13.yüzyılda görülen Divan şiiri, varlığını, 19.yüzyılın ortalarına kadar sürdürmüştür. ilk Divan şairi dindışı şiirler yazan Hoca Dehhani'dir. İlk Divan şairleri, şiirlerinde ağırlıklı olarak Türkçeyi kullanmışlar ancak dil, 16. yüzyıldan sonra oldukça ağırlaşmıştır.
4. Toplumla ilgili konular iÅŸlenmemiÅŸ, bireysel konulara yer verilmiÅŸtir. Sanatçılar çeÅŸitli olumsuzÂluklar düzene deÄŸil, kiÅŸiye baÄŸlamışlardır.
5. AÅŸk, ÅŸarap, tasavvuf, rintlik gibi deÄŸiÅŸmeyen konular iÅŸlenmiÅŸtir. Klasik aÅŸk öyküleri, din ve taÂsavvuf, felsefe..