I

Ikınıp sıkınmak : Bir iş yapabilmek için kendini çok zorlamak.

Irz düşmanı: Başkalarının namusuna göz diken ve isteğini yasa ve ahlakdışı yollarla sağlamaktan çekinmeyen kimse.

Irz ehi: Namuslu (kimse).

Irzına geçmek (ırzını bozmak) : -1. Zor kullanarak bir kimseyle cinsel ilişkide bulunrriak. -2. Bir şeyi bozmak, yozlaştırmak.

Isıtıp ısıtıp Önüne koymak (bir şeyi) : Daha önce söz konusu olan bir konuyu ikide bir gündeme getirmek. (Kars. Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp öne sürmek.)

Iska geçmek (birşeyi) : -1. Hedefi tutturamamak. -2. Önem verme­mek, üzerinde durmamak, atlamak.

Iskartaya çıkarmak (bir şeyi) : Onu işe yaramaz duruma geldiği için aytnp bir kenara koymak.

Istırap çekmek: -1. Bir aayı yaşamak. -2. Üzülmek.

Istırap vermek (bir şey, birine) : -1. O şey o kimsenin acı çekmesine yol açmak. -2. O şey, o kimseyi üzmek.

Işığın altında : Bir durum ya da düşüncenin belli bir konuda yol göster­mesinden yararlanarak.

Işık iutmak (bîr şeye) (birine): -1. Bir yeri ışıkla aydınlatmak. -2. Bel­li bir konuda düşünceleriyle ona önderlik etmek, yol göstermek.

İ

İbret almak (bir şeyden): Ondan gereken dersi çıkarmak; ders al­mak.

İbreti âlem için: "Herkese ders olsun , herkes ders alsın diye." anla­mında. .

İbret olmak (bir şey birine): O şey ona ders olmak

İcabına bakmak (bir şeyin, birinin): -1. Gereğini yerine getirmek, ge­rekeni yapmak. -2. Onu yok etmek, ortadan kaldırmak.

İcat çıkarmak: -1. Herkes tarafından yadırganan, garip karşılanan

davranışta bulunmak. -2. Ortaya gereği olmayan bir sorun atmak

İç açmak: Neşelendirin şeylerle sıkıntıları gidermek, ferahlatmak

İçeri atmak (almak, tıkmak) (birini): Onu hapsetmek, tutuklamak; hapse atmak. •

İçeri düşmek: Hapse düşmek, tutuklanmak.

İçeri girmek: -1. Zarar uğramak. -2. Hapse girmek.

İç etmek (bir şayi) : Başkasına ait bir şeyi kendisine mal etmek, ortadan kaldırmak, saklamak.

İç geçirmek : Derin bir soluk alıp vererek üzüntüsünü belirtmek.

İç güveysinden hallice : "Nasılsın?" sorusuna karşılık olarak söylenen ve "İyiyim, sıkıntılı birine göre daha iyi durumdayım" anlamına gelen söz.

İçi açılmak: İç sıkıntısı ortadan kalkıp neşelenmek, ferahlamak

İçi almamak (bir şeyi) : -1. Onu midesi kaldırmamak, kabul etme­mek. -2. Hoşlanmadığı bir şeyi yapmak istememek.

İçi bayılmak : -1. Çok acıkmak, -2. Fazla tatlı ya da yağlı bir yiyecek midesinde tuhaflık yaratmak, su içmek isteği duymak.

İçi beni yakar dışı eli (yakar): "Beni ilgilendiren bu konu başkalarına çekici görünür, ancak benim için oldukça sıkıntı vericidir." anlamında.

İçi bulanmak : Midesi bulandığı için kusacak gibi olmak.

İçi burkulmak : Çok üzülmek. (Kars. Ciğeri sızlamak.)

İçi cız etmek: Çok üzülmek; yüreği cız etmek.

İçi çekmek (bir şeyi) : Bir şeye karşı içinde istek duymak. (Kars. Canı çekmek, gönlü çekmek.)

İçi dar : Sıkıntılı, beklemeye tahammülü olmayan (kimse).

İçi daralmak : İçi sıkılmak, sıkıntı nedeniyle bunalmak

İçi dayanmamak: bk. İçi götürmemek.

İçi dışı bir: Gizlisi saklısı olmayan, düşündüklerini açıkça söyleyen (kimse). (Kars. Özü sözü bir.)

İçi dışına çıkmak : -1. Bindiği taşıtın bozuk yoldan geçmesi sırasında ya da çok sallanmasından dolayı vücudu çok sarsılmak. -2. Midesi bulanıp kusmak.

İçi erimek: Çok üzülmek, tedirgin olmak.

İçi ezilmek: Acıkmaktan dolayı midesi rahatsız olmak; içi kazınmak, kıyılmak.

İçi geçmek : -1. Uykuya dalmak. -2. Yaşlılık ve zayıflık nedeniyle gücü azalmak.

İçi geniş : Tasasız, gamsız (kimse); yüreği geniş.

İçi gitmek : Bir şeyi yapmayı ya da elde etmeyi çok istemek. -2. İshal olmak, sürgün gitmek.

İçi götürmemek (dayanmamak) (bir şeyi) : -1. Aaklı bir duruma da-yanamamak; yüreği dayanmamak. -2. Onu kıskanmak. -3. Vicdanı el vermemek.

İçi hop etmek : Birdenbire heyecanlanmak; yüreği hop etmek.

İçi ısınmak (birine, bir şeye) : Ondan hoşlanmak, onu sevmek.

İçi içini yemek : İstedikleri olmuyor diye sürekli üzüntü içinde olmak.

İçi kalkmak (kabarmak) : -1. Midesi bulanmak, tiksinmek. -2. Ağlama ihtiyacı duymak. -3. Çok heyecanlanmak.

İçi kan ağlamak : Kimseye sezdirmeden üzülmek, çok kederlenmek.

İçi kararmak : Hiçbir şeyden zevk almaz duruma gelmek, umutsuzlu­ğa düşmek.

İçi kazınmak (kıyılmak) : Çok acıkmak; içi eritmek.

İçinden çıkmak : Zor bir işi başarıyla bitirmek.

İçinden doğmak: bk. İçinden gelmek.

İçinden geçirmek (bir şeyi) : Onu düşünmek, tasarlamak.

İçinden gelmek (doğmak): 0 şeyi yapmak isteği duymak.

İçinden (içten) pazarlıklı: Sinsi, yapacağı kötülükleri sezdirmeyen (kimse).

İçine atmak (bir şeyi) : -1. Üzüntüsünü kimseye bildirmemek. -2. Ken­disine yapılan kötüKiklere belli bir tepki göstermemekle birlikte bunla­rı unutmamak.

İçine çekilmek: Kimse ile görüşmez olmak, kendi kendine kalmayı tercin etmek; kabuğuna çekilmek.

İçine dert olmak : Yapılabilecek nitelikte olan bir şeyi yapamamış ol­duğu için üzülmek.

İçine doğmak : Bir şeylerin olacağını sezinlemek; gönlüne doğmak.

İçine dokunmak : Dertlenmek, kederlenmek, hüzünlenme^

İçine etmek (sıçmak) (bir şeyin) : Onu kötü bir duruma getirmek.

İçine işlemek : Bir söz, davranış, durum bir kimseye çok dokunmak, derinden etkilemek; yüreğine işlemek.

İçine kapanmak : -1. Çevresiyle sıkı, yakın ilişki kurmamak. -2. Duru­munu, duygularını kimseye açmamak.

İçine korku düşmek: Kötü bir şeyin olabileceğinden kaygılanmak.

İçine kurt düşmek : Kötü bir şey olacağı kuşkusu içinde olmak.

İçine oturmak : Çok etkilenmek, çok üzülmek.

İçine sinmemek: -1. Yalanlan da bulunmadığı için güzel bir şeyden tat alamamak. -2. Bir şey istediği gibi olmadığı İçin rahatsız olmak, o şeyi beğenmemek.

İçini açmak (birine): Derdini, sırrını ona anlatmak.

İçini bayıltmak: Fazla şekerli ve yağlı gıdalar yediği jçin artık hiçbir şey yiyemeyecek duruma gelmek.

İçini boşaltmak: -1. Kızdığı için bir kimseye içinden geçenleri söyle­yip rahatlamak. -2. Derdini anlatmak.

İçini çekmek: Üzüntüsünden derin derin nefes almak (Kars. Göğüs girmek, iç geçirmek.)*

İçini kemirmek : Onu sürekli rahatsız, tedirgin etmek.

İçini kurt yemek (kemirmek) : Sürekli kaygı içinde olmak.

İçinin yağı erimek : Kötü bir şey olacak diye üzüntü çekmek.

İçi parçalanmak (paralanmak): Bir kimsenin kötü durumuna aayıp üzülmek; yüreği parçalanmak.

İçi rahat etmek: Kötü bir şey olmadığını görerek, öğrenerek ferahla­mak.

İçi sıkılmak : Bunalmak, sıkıntı duymak.

İçi sızlamak : Kötü durumda olan bir şey ya da kimse için üzülmek.

İçi tez: Aceleci, sabırsız (kimse). (Kars. Canı tez, tez canlı.)

İçi titremek: -1. Çok üşümek. -2. Özen göstermek, zarar gelecek diye tasalanmak.

İçi yanmak : -1. Çok üzülmek. -2. Susamak.

İçler acısı: Çok aaklı, hüzün verici.

İçli dışlı olmak (biriyle): Onunla çok samimi ilişkiler içinde bulunmak; senli benli olmak.

İçtikleri su ayrı gitmemek: Çok yakın arkadaş olmak İdare etmek (bir şeyi) (birini): -1. Onu yönetmek. -2. Onu tutumlu kullanmak. -3. Yetmek, yetişmek. -4. Onu hoşgörüyle karşılamak. -5. Onu görmezlikten gelmek, örtbas etmek. İdaresini bilmek: Tutumlu davranmak

İddiaya tutuşmakfgirmek, girişmek) : Birbirine karşıt iddialar ile bah­se girişmek

İfadesini almak (birinin) : -1. Onu sorguya çekmek. -2. Onu dövmek, hırpalamak. -3. Onu yenmek, ona üstün gelmek.

İflahım kesmek : İş yapamaz duruma getirmek.

İflas bayrağını çekmek: İflas etmek, her şeyini yitirmek, batmak.

İfrata kaçmak: Düşüncelerinde, davranışlarında çok ileri, aşırı gitmek.

İfrata vardırmak (bir şeyi): Onu aşırı ölçüye vardırmak

İfrit etmek (bîrini) : Onu ç$k öfkelendirmek, kızdırmak (Kars. Çileden çıkarmak.)

İfrit olmak (kesilmek) (birine, bir şeye): Ona çok kızmak, öfkelen­mek. (Kars. Çileden çıkmak.)

İftihara geçmek : Derslerinde başarılı, davranışlarında beğenilir olup üstün öğrenci seçilmek.

İftira atmak (etmek) (birine): On asılsız ve kasıtlı bir suç yüklemek (Kars. Kara çalmak.)

İftiraya uğramak : Kendisine asılsız bir iftira yüklenmiş olmak.

İğne atsan yere düşmez: Bir yerin çok kalabalık olduğunu belirtmek İÇtn kullandır.

İğne ile kuyu kazmak : Zor bir işi yetersiz araç ve gereçlerle büyük bir çaba harcayarak başarmaya çalışmak.

İğne ipliğe dönmek (iğne İplik kalmak): Çok zayıflamak.

İhtilafa düşmek: Bozuşmak, uyuşamamak; aralarında anlaşmazlık doğmak.

İhtimal vermemek (bir şeye) : Onun gerçekleşebileceğini düşünme­mek, sanmamak.

İhtimam göstermek (birine, bir şeye): Onajyi bakmak, onunla ya­kından ilgilenmek; özen göstermek.

İhtiyaç duymak (hissetmek) (bir şeye, birine): Ona gereksinme duymak.

İki ahbap çavuş(lar): Birbirlerinden hiç ayrılmayan, hep beraber dola­şan iki arkadaş.

İki arada bir derede : Sıkışık durumda bile bir fırsat bularak, olanak yaratarak. -

İki arada bir derede kalmak: Çok güç bir durumla karşı karşıya gel­mek.

İki ateş arasında kalmak: Tehlikeli bir durum karşısında ne yapacağı­nı şaşırmak, bir türiü karar verememek.

İki ayağını bir pabuca sokmak: Bir kimseyi bir işi hemen yapıp bitir­mesi için sıkıştırmak, zorlamak

İki çift laf etmek : Bir İki söz söylemek, biraz konuşmak.

İkide bir, ikide birde : Sık sık.

İki dirhem bir çekirdek: özenli giyinmiş (kimse).

İki eli yakasında olmak: Ondan hesap sormak.

İki eli kanda olsa : "Hangi işi yaparsa yapsın, hangi durumda olur­sa olsun." anlamında.

İki gözü iki çeşme : Durmadan ağlayarak, gözyaşı dökerek.

İki gözüm : Sevilen, değer verilen kimse için söylenen sevgi sözü.

İki gözüm önüme aksın : Birini bir şeye inandırmak için 'Dediklerim doğru değilse, kör olayım" anlamında yemin sözü.

İki lafı bir araya getirememek : bk. İki sözü bir araya getirememek.

İkili oynamak : Birbirine karşıt olan her iki yanı destekler bir tavır takın­mak

İkindi üstü (üzeri) : İkindi vaktinde.

İki paralık etmek (birin) : Söz ya da davranışlarıyla bir kimsenin de­ğerini, itibarını düşürmek

İki paralık olmak : kibarı azalmak, utanılacak bir duruma düşmek.

İki rahmetten biri: (Çok ağır hastalar için) "Ya sağlığına kavuşsun, ya da ölüp kurtulsun' anlamında söylenir.

İki seksen uzanmak : -1. Boylu boyunca yere serilmek -2. Keyiflen­mek, neşelenmek.

İki seksen uzatmak (birini) : Onu sert bir vuruşla yere sermek

İkisi de bir (aynı) kapıya çıkar: (Söz ve davranışlar için) "Her ikisi de aynı sonuca varır." anlamında.

İki sözü (lafı) bir araya getirememek: Söylemek istediklerini düzenli bir biçimde dile getirememek

İki ucu boklu deynek: "Bir sorunun çözülmesi için hangi yolu dener­sen dene hepsi sakıncalı.11 anlamında. .

İki ucunu bir araya getirememek (bir şeyin): -1. Gelirle gideri denk-leştirememek. -2. İşleri yoluna koyamamak

İki yakası bir araya gelememek: Geçim sıkıntısından bir türiü kurîula-mamak.

İktisat etmek (yapmak):Tutumlu davranmak, tasarruf etmek haç gibi gelmek (bir şey): O şey umulmayan bir anda gelerek işe yaramak

İlaç için yok : "Söz konusu şey hiç yok" anlamında.

İleri almak (bir şeyi) : -1. Öne almak. -2. Daha üstün bir yere geçir­mek.

İleri geçmek : Öne geçmek, üstün bir duruma geçmek.

İleri gelenler: Bir toplulukta sözü geçer durumda olanlar.

İleri gelmek (bir şeyden) : O şeyden meydana gelmek, o şeyin etki­siyle oluşmak.

İleri geri konuşmak (laf etmek, söylenmek): Yersiz ve kına sözler söylemek.

İleri gitmek (varmak) : Söz ve davranışlarda aşırıya kaçmak.

İlerisini gerisini düşünmemek (hesaplamamak) : Söylenen bir sö­zün, yapılan bir davranışın ne gibi sonuçlar doğuracağını düşünme­mek.

İleri sürmek (bir şeyi) : -1. Onu öne doğru yürütmek. -2. Bir görüş or­taya atmak, önermek.

İleriyi görmek: İleride neler olacağını kestirebilmek; tahmin etmek,

sezmek; uzağı görmek.

İler tutar yanı olmamak (kalmamak) : Bozuk, kötü, kullanıimaz bir du­ruma gelmek.

İlgi beslemek (bir şeye, bîrine) : Ona karşı içinde merak duymak; alaka beslemek.

İlgi çekici: İlginç, enteresan, merak uyandırıcı.

İlgi çekmek (bir şey, bir kimse): İlgiyi üzerinde toplamak; alaka çek­mek.

İlgi duymak (bir şeye, birine) :Onunla ilgilenmek; alaka duymak.

İlgi görmek: -1. Çok önemsenmek. -2. Çok sevilmek; alaka görmek.

İlgi toplamak: Pekçok kimsenin önem verdiği şey, kimse durumuna gelmek. . .

İliğine kemiğine işlemek : -1. Yağmur suları giyiminden geçip bedent-ni iyice ıslatmak. -2. O şey bütün benliğini kaplamak, ondan çok etki­lenmek.

İliğini kurutmak : Canından bezdirecek duruma getirmek; kanım ku­rutmak.

İlişki kurmak: Bir yer ya da kimseyle bağlantı sağlamak; münasebet

kurmak, temas kurmak. İlk adım : Başlangıç. İlk ağızda : İlkin, İlk önce.

İlk elden : -1. Baştan beri. -2. Dolaysız, aracısız olarak. İlk göz ağrısı: -1. İlk sevgüi; eski göz ağrısı. -2. İlk doğan çocuk ya

da torun.

İllallah demek (bir şeyden, birinden): Ondan iyice bıkmak, ona kat­lanamaz duruma gelmek.

İlmini almak (bir şeyin) : Bir işin en ince yönlerini bile öğrenmek.

İltimas geçmek (birine): Onu kayırmak, ona hakkından fazlasını ver­mek.

İmamın dört çiftesine (kayığına) binmek : Ölmek.

İmam kayığı: Tabut

İmam suyu: Rakı.

İmana gelmek: -1. Önce karşı çıktığı bir şeyi kabul edip istenileni yap­mak. -2. Sonunda doğruyu söylemek. -3. İslamlığı benimsemek.

İmanı gevremek : Bir işi gerçekleştirirken çok yorulmak.

İmiğine sarılmak : Bir kimseyi bir İş için çok sıkıştırmak; ümüğüne sa­rılmak.

İmlaya gelmemek : Düzeltilmeyecek durumda olmak.

İmlaya getirmek (bir şeyi) : Onu yola getirmek, düzeltmek.

İmtihana çekmek (birini) : Bilgisini ölçmek, onu sınamak, denemek.

İmza atmak (etmek), imzayı basmak (çakmak): İmzalamak, imzası­nı koymak.

İnan olsun!: "Bana inan, inanın ki." anlamında.

İnceden inceye : Titizce, en küçük ayrıntılarına kadar.

İnce eleyip sık dokumak : Bir şeyi en küçük ayrıntılarına kadar göz­den geçirmek.

İnce hastalık: Verem.

İnce iş : Dikkatli, hesaplı iş.

İn cin top oynuyor (in cin yok): Issız, sessiz.yer.

İncir çekirdeğini doldurmaz: Çok küçük, az ya da önemsiz (şey).

İnfial uyandırmak : Öfke yaratmak, tepkiye yol açmak.

İnim inim inlemek: -1. Sürekli olarak inlemek. -2. Çok büyük sıkıntıda (olmak, yoksulluk çekmek, baskı altında yaşamak.

İniş aşağı: Bayırdan aşağı doğru.

İnme inmek (birine): O felç olmak, ona felç gelmek.

İn misin, cin misin? : Teklifsiz konuşmada "İnsan mısın, cin misin?" anlamında söylenir.

İnsafa gelmek: Haksız tutumundan vazgeçip adalet ve merhametle davranmak.

İnsafına kalmak (bir şey, birinin): Bir şeyin istenilen biçimde olabil­mesi o şeyi yapacak'kimsenin doğruluk duygusuna ve isteğine bağlı olmak. (Kars. Sütün» kalmak.)

İnsan eti yemek: Bir kimseyi çekiştirmek, hakkında dedikodu yap­mak.

İnsan hali: Her insanın yapabileceği, hoş karşılanması gereken bir du­rum.

İnsan içine çıkmak : Başka insanlarla itişki, yakınlık kurmak.

İnsan kurusu : Çok zayıf (kimse).

İnsanlık hali: Hoşgörüyle karşılanması gereken durum.

İnsanlıktan çıkmak : -1. Çok zayıflamak. -2. Bir insana yakışır davra­nışlarda bulunmamak.

İnsan sarrafı: İyi ve kötü insanları iyi tanıyabilen kimse.

İnşallahla maşallahla : Her şeyi Tanrı'ya bırakmakla, hiçbir çaba gös­termeden.

İntikam almak (birinden): Yapılan kötülüğün acısını çıkarmak; öç al­mak.

İnzivaya çekilmek : Dünyadan elini eteğini çekmek, hiçbir şeyle ilgi­lenmemek; bir köşeye çekilmek, dünyadan elini eteğini çekmek.

İpe çekmek (birini): Onu asarak öldürmek.

İpe sapa gelmez : Tutarsız, mantıkdışı, saçma (söz, konuşma).

İpe un sermek: Birtakım bahaneler ileri sürerek istenilen bir işi yap­maktan kaçınmak.

İpi koparmak : Bağlı bulunduğu yer ya da kişiyle ilişkisini kesmek.

İpini koparmak : Başıboş kalmak, haylazlaşmak.

İpin ucunu kaçırmak: Bir işi yürütemez duruma gelmek, düzensizlik, yöntemsizlik yüzünden bir işi çıkmaza sokmak.

İp iputtah sivri külah : Hiçbir malı, mülkü, çoluğu çocuğu olmayan (kimse). * .

İple çekmek (bir şeyi) : O şeyin zamanının gelmesini sabırsızlıkla

beklemek.

İpler birini elinde olmak : -1. İşi el altından yönetmek. -2. Yönetimde perde arkasında söz sahibi olmak.

İpliğini pazara çıkarmak:Bir kimsenin kötü niteliğini ortaya çıkarmak.

İpsiz sapsız : -1. Serseri, hayta (kimse). -2. Yersiz, saçma (söz).

İpucu vermek (birine) : Ona öğrenmek istediği, aradığı şeyi bulmaya yarayan bir işaret göstermek.

İsabet almak : Vurulmak, yaralanmak.

İsabet buyurdunuz: "Tam dediğiniz gibi, gerçekten efe Öyle." anlamın­da destekleyici söz, ' ,,

İsabet ki: İyi ki.

İsabet oldu : "Tam isteğe uygun, yerinde oldu." anlamında.

İsim yapmak : Ünlenmek, herkesçe tanınır duruma gelmek. İsim takmak (birine): Ona niteliklerine uygun bir isim vermek ; ad takmak.

İskele babası: -1. Eviyle, çoluk çocuğuyla ilgilenmeyen erkek için alay yollu söylenir. -2. Iriyah adam.

İskeleti çıkmak: Çok zayıflamak.

İsmi geçmek: Adından söz edilmek; adı geçmek.

İsmiyle cismiyle : Adı ve varlığıyla, adıyla sanryla.

İsrafa kaçmak : Gereksiz yere aşırı harcamalarda bulunmak.

İstediği gibi at koşturmak (oynatmak): Keyfince, istediği gibi davran­mak.

İstemem yan cebime koy : Kendisine verilen bahşiş, hediye, rüşvet vb'yi aimak istemediğini belirttiği halde verilmesinden memnun olan­ların durumu îçjn söylenir.

İster istemez: Elinde olmadan, zorunlu olarak.

İstifayı basmak : Herhangi bir nedenle, ani bir kararla görevinden çe­kilmek.

İstifini bozmamak: Bir oîay karşısında hiçbir tepki göstermemek, aldı­rış etmemek.

İstikamet vermek: bk. Yön vermek.

İsyan bayrağını açmak (çekmek): Karşı gelmek, baş kaldırmak.

İş başa düşmek : Kendi işini başkasından hiç yardım görmeden ken­disi yapmak zorunda kalmak

İş çevirmek : Gizli, dolambaçlı bir iş yapmak.

İş çığrından çıkmak: Bir konu düzeltilmesi güç bir duruma gelmek.

İş çıkarmak : -t. Çok iş yapmak. -2. Sorun yaratmak.

İş edinmek (bir şeyi) : Onu görev olarak kabul etmek, onunla sürekli ilgilenmek.

İşe koşmak (birini): Ona iş yüklemek, onu bir işle görevlendirmek.

İş etmek: Aldatmak, zarar sokmak. (Kars. Oyun etmek, oyun oyna­mak.)

İşe yaramak: -1. Elverişli nitelikte bulunmak. -2. İş yapabilecek du­rumda olmak.

İş görmek: -1. İş yapmak. -2. Bir iş için elverişli olmak

İş güç : Görev, meslek.

İşi aksi gitmek: İstediği sonucu elde edememek.

İşi-başından aşmak (işi başından aşkın olmak) : Yapacak pekçok işi bulunmak.

İşi bitmek: -1. Yaptığı iş sona ermek. -2. İş yapacak durumu, kuvveti kalmamak.

İşi bozulmak : Geçimini sağladığı işinde zarar etmeye başlamak.

İşi ciddiye almak : Konuya, soruna önem vermek.

İşi düşmek (biri yere) (birine): Bir yerde yapılacak işi bulunmak. -2.

Bir kimsenin yardımıyla bitirilebilecek bir işi olmak.

İşi (bir şeye) vurmak (dökmek) : Başka bir biçimde davranmak, ..gi­bi görünmek.

İşi İş olmak :Sevinç yaratan bir duruma kavuşmak.

İş inada binmek: Bir işi yapmakta, (ya da yapmamakta) direnmek,inatlaşmak.

İşin alayında olmak: O işe gereken önemi, değeri vermemek.

İşinden olmak: İşini kaybetmek. İ

İşi ne? : "Ne işi var?" anlamında.

İşine gelmek : Çıkarına uygun düşmek.

İşini bilmek : Nereden, nasıl çıkar sağlanacağını bilmek.

İşini bHirmek : -1. Birini artık iş yapamaz duruma getirmek. -2. Onu öl­dürmek.

İşin içinde iş var : Bir konunun arkasında onunla doğrudan İlgili olma­yan durumların da bulunduğunu belirtmek için söylenir.

İşini görmek : -1. Kendi işini ya da başkasının İşini yapmak. -2. Başka bir şeyin yapacağı işi yapacak nitelikte olmak. -3. Dövmek. -4. öldür­mek

İşini uydurmak : Kurnazlıkla işlerini istediği gibi yürütmek.

İşin mi yok: "Önemli deği, boş ver!" anlamında. İşin kötüsü (fenası) : Üst üste gelen tersliklerde kullanılır.

İşin rengi değişmek : İş, konu başka bir biçime bürünmek, nitelik bazanmak.

İşin ucu birine dokunmak : Söz konusu işten dolaylı olarak zarar görmek

İşi oluruna bırakmak: Yapmakta olduğu bir İşte gerekli titizliği göstermemek,

İşi raslantılara, doğal akışına bırakmak.

İşi pişirmek: -1. Bir işi sonuca ulaştıracak gerekli hazırlıkları yapmak. -2. Kadın erkek aralarında gizlice anlaşmak. (Kars. Mercimeği fırına vermek.)

işi rast gitmek : Şansının da yardımıyla işleri istediği gibi olmak; rast gitmek.

İşi resmiyete dökmek : O işe resmi bir nitelik vermek.

İşi sağlama bağlamak : Bir İşin tam olarak yapılması için gerekli ön­lemleri almak

İş işten geçmek : Bir iş için uygun olan fırsatı kaçırmak.

İş tatlıya bağlamak:Konuyu, sorunu iyi, memnun edici bir çözüme ulaştırmak.

işi tıkırında (yolunda) olmak: İşi istediği biçimde yürümek

İşitmezlikten gelmek: İşitmemiş gibi davranmak.

İşi yokuşa sürmek: Herhangi bir konuda engellemede bulunmak, güçlük çıkarmak

İş karıştırmak: -1. Araya fesat sokmak -2. Zararlı bir iş yapmak.

İşkembeden atmak (söylemek): Herhangi bir kaynağa dayanmayan ve inandırıcılığı olmayan sözler söylemek.

İster açılmak: Alışverişe canlılık gelmek.

İş olsun diye : Herhangi bir amaç gütmeden, iş yapyor görünerek

İşporta mal: Değeri, niteliği düşük mal.

İşportaya düşmek : Değerini yitirip daha ucuza satılmaya başlamak

İş sarpa sarmak : İş birtakım zorlu engellerle karşılaşmak

İştah açmak : Yemek yeme isteğini artırmak

İştahı açılmak : Yemek yeme İsteği artmak

İştahı kapanmak: Yemek yeme İsteği azalmak.

İşten atmak (birini): Onun görevine son vermek

İşten bile değil: Çok kolay.

İşten el çektirmek (birine) : Bir suçu ya da ihmali bulunduğu gerekçe­siyle bir kimsenin İşine son vermek

İşten güçten kalmak : Herhangi bir nedenle çalışamamak, işini yapa­mamak

İş tutmak : Bir işte çalışmak (Kars. Ekmeğini eline almak.)

İş var (bunda, bu kimsede) : -1. "Bu şey daha işe yarar." -2. *Bu kişi iyi işler yapabilir." anlamında.

İş yapmak : İyi kazanç getirmek.

İş yok (bunda, bu kimsede): -1. 'Bu şey işe yaramaz." -2. "Bu kişi çalışamaz, verimli işler yapamaz." anlamında.

İtibardan düşmek : -1. Bir kimse saygınlığını yitirmek -2. Bir şey öne­mini, değerini yitirmek

İtibar etmek (birine) (bir şeye) : -1. Ona saygı göstermek -2. Onu dikkate almak önemsemek

İtibar kazanmak : Saygınlığını yeniden elde etmek.

İtimadı sarsılmak (birine): Artık ona güvenmemek.

İtimat beslemek (birine) : öna güvenmek; güven beslemek.

İtimat telkin etmek: Güven duygusu uyandırmak; güven vermek.

İtin götüne (kıçına) sokmak (birini) : Onu ağır sözler söyleyerek rezil etmek

İt ite (buyurur), it de kuyruğuna : "Tembel kimseler kendilerine buy-rulan bir işi başkalarına yüklerler, böylece iş sürüncemede kalır."

İt kopuk: Serseri, aşağılık, terbiyesiz (kimseler).

İyiden iyiye : Gereken biçimde.

İyi etmek : -1, Tedavi etmek, sağlığına kavuşturmak. -2. Yaptığı iş uy­gun olmak. -3- Zarar vermek, zarara sokmak. -4. Parasını, malını çal­mak.

İyi gelmek: -1. Uymak. -2. Sağlığına kavuşmasına yaramak.

İyi gözle bakmamak : Hakkında iyi şeyler düşünmemek.

İyi gün dostu : Dostlarına iyi günlerinde yakınlık gösteren, kötü günle­rinde onlardan uzaklaşan kimse için alay yollu söylenir.

İyi iş (doğrusu): Beğenilmeyen bir durum, olay karşısında şaşkınlığı belirtmek için söylenir.

İyi kalpli (yürekli) : Herkes için iyi şeyler düşünen kimse için söylenir.

İyi ki: Sevindirici bir durum, güzel bir rastlantı olarak.

İyi kötü : -1. Uta iyi ne kötü, orta halli. -2. Oldukça iyi.

İyiliği dokunmak (birine) : Ona yardım etmek, faydası olmak.

İyilik sağlık, (iyilik güzellik): "Nasılsınız?" sorusuna karşılık olarak söylenen ve sağlıklı, durumunun iyi olduğu bildiren söz.

İyi olmak: -1. iyileşmek, sağlığına kavuşmak. -2. Yerinde olmak. -3. Uygun olmak.

İyi saatte olsunlar : Cinler periler için kullanılır.

İyisi mi: Yapıiacak en doğru şey.

İyiye çakmek (yormak) (bir şeyi): Bir düşünceyi ya da olayı iyi (o-lumlu) yönden değerlendirmek.

İyiye iyi, kötüye kötü demek: Gerçekleri olduğu gibi söylemek, kim­senin hatın için herhangi bir durumu olduğundan farklı gösterme­mek.

İzin almak (koparmak) (birinden): İstediği bir şeyi yapabilmek ya da istediği bir yere gidebilmek için daha yetkili birinden serbest bırakıl­masını sağlamak.

İzinde yürümek (izine uymak) : Bir kimsenin başladığı bir işi aynı an­layış ve yöntemle yürütmek.

İzine düşmek: İzlemek, peşi sıra gitmek.

İz sürmek: -1. İnsan ya da hayvanların ayak izlerine bakarak nereye gittiklerini aniamak ve gittikleri yeri bulmaya çalışmak. -2. İzlemek, ar-; kasından gitmek, takip etmek.

İzzetinefsine dokunmak : bk. Onuruna dokunmak.

İzzetinefsine yedirememek : bk. Onuruna yedirememek.

Diğer Harfler

A, B, Ç-C, D, E, F, G, H, I-İ, J, K, L, M, N, O-Ö, P, R, S-Ş, T, U-Ü, V, Y, Z

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar:
Son Ziyaretler:
Coğrafya Sitesi Tarih Sitesi Matematik Sorusu