Keloğlan, tanınmış bir halk öyküleri kahramanı. Anadolu insanının büyük düşler kurabilen, ama en büyük ödülleri de elinin tersiyle itebilen, erdemli, sağduyulu, biraz saf, biraz romantik, fazlasıyla pratik zekâlı temsilcisi.
Fakir Keloğlan, anası ile yaşarmış. Bir gün komşusu ip ile balta vermiş. Odunculuğa başlamış. Altı ay odun kesmiş. Bir tüccara beş altına satmış. Eve dönerken, bir adamın boğmaya çalıştığı kediyi, bir altına satın almış. Kedi ile yürümüş. Yine yolda, bir kocakarının boğmaya çalıştığı köpeği iki altına satın almış. Böyle bir yılanı da iki altın verip kurtarmış.
"Altı aylık emeğimle, üç canı kurtardım" diyerek kendini teselli etmiş. Hep beraber şehre varmışlar. Meğer yılan cinler padişahının oğluymuş. "Yürü babama gidelim. Babamdan dilinin altındaki mührü iste, başka bir şey alma" demiş. Silkinip at olmuş. At havalanmış, Cinler Padişahı'nın sarayının bahçesine inmiş. Silkinmiş, aslan gibi babayiğit bir delikanlı olmuş. Başından geçenleri babasına anlatmış. Padişah, "dile benden ne dilersen" deyince, Keloğlan tembihli olduğu için "dilinin altındaki mühürü" istemiş. Altınları, incileri kabul etmemiş. Padişah mührü vermeye mecbur kalmış. Almış mührü; düşmüş yola. Günlerce yürümüş. Cinler Padişahı'nın oğlunun söylediği gibi mührü yalamış. Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte kocaman bir Arap çıkıp, "emret" demiş.
Bir sofra kurmasını istemiş. Sözünü bitirmeden, kuş sütü eksik sofra hazır olmuş. Karnını doyurmuş. "Beni evime götür" deyince de sözü bitmeden, kendisini evinin kapısında bulmuş. Anaoğul, sarmaş dolaş olmuşlar.
Keloğlan, anasını padişahın kızını istemeye göndermiş. Dilenci diye kapıdan kovmuşlar. Keloğlan, yine göndermiş anasını. Padişahın huzuruna çıkartmışlar. Padişah'tan kızını istemiş. Padişah "Olur, şu sarayımın karşısına, kırk gün içinde bir saray yaptırsın, yaptıramazsa kellesi gider" demiş. Kadın, Keloğlan'a söylemiş. Keloğlan otuz dokuz gün yan gelip yatmış. Anası oğlu için ağlayıp, izliyormuş. Kırkıncı gün Arap'ı çağırıp, eşyaları altın ve gümüşten bir saray yapmasını söylemiş.
Padişah, sabah gözünü bir açmış ki ne görsün. Kendisininkinin on misli büyüklüğünde kocaman bir saray karşıda duruyor. Mecburen sözünde durmak zorunda kalıp, kızını vermiş. Düğün, dernek olmuş.
Kız çok meraklıymış. Keloğlan'a sora sora sırrını öğrenmiş. Kız mühürü incelerken, o sırada, kötü vezir onları dinliyormuş. Hemen mühürü kızın elinden kapmış. Arap gelince, kızın sarayını uzaklara götürmesini söylemiş. Kız ve saray kaybolmuşlar. Padişah Keloğlan'ı bir adada zindana atmış. Bunu duyan yılan, kedi ve köpek Keloğlan'a yardıma koşmuşlar. Adaya gidip Keloğlan'ı kurtarmışlar. Birlikte vezirin evine gelmişler, vezir uyuyormuş. Kedi, kuyruğu ile gıdıklayınca ağzını açmış. Mühür yere düşmüş. Keloğlan hemen mühürü kapıp Arap'ı çağırmış. Veziri Kafda-ğı'nın arkasına, kendi saraylarını da kimsenin ulaşamayacağı bir yere götürmesini istemiş. Sonra da, mutlu ve mesut bir hayat sürmüşler.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.