KONUSU: İnci ismindeki çocuğun, gerçek yaşam ile hayal dünyası arasındaki bağlantıyı kurmaya çalışması anlatılmaktadır.
İnci'nin Maceraları 1:
Altı yaşında bir kız olan İnci'nin cezaevinden yeni çıkmış o-lan babası, kızının, üst kattaki doktorun kızı Berin ile arkadaşlık etmesini istememektedir. Hatta bir gün, Berin kendilerine gelip oyun oynamak için izin istediğinde, babası "Siz zenginsiniz, biz fakir, o nedenle kızım seninle oynayamaz" diyerek Berin'in kalbini de kırmıştı. O günden beri, Berin kendisi ile görüşmüyor, İnci'yi gördüğünde, "Kaba adamın kızı" diye laf atmaktadır. Zaten, babası geldiğinden beri, annesi de daha çok babası ile ile ilgilenmektedir. Bu nedenle İnci zaman zaman babasının ya ölmesini, ya da yeniden hapse girmesini düşünüyordu.
Bir gece, annesi ile babası konuşurlarken, babasının kışlık paltosu olmadığı için, askeriye malı olan kabanı boyatıp giyeceğini, ancak bunun da suç olduğu için, yakalanırsa hapise girebileceğini öğrendi.
O günün sabahı, babası evden çıktıktan sonra, bin bir işve ve cilve ile annesinden babaannesine gitmek için izin isteyip alınca, kendisini hızla sokağa attı. Babaannesinin evlerinin karşısındaki eczanenin yanında nöbet beklemekte olan polisin yanına kadar koştu. Polisin yanına varınca, polisin bıyıklarından ürküp, "Babaannemgile gidiyorum" dedi.
İncinin Maceraları 2:
İnci koşa koşa mutfaktaki annesinin yanına koşup, "Sürmeli doğurdu, hem de dört tane. İkisi siyah, ikisi beyaz, ayy ne güzel, ne güzeli" diye bağırdı. Annesi hiç oralı olmayıp, "Kes sesini" dedi. Traş olan dayısına koşup, aynı sözleri tekrarladı, dayısı bu esnada jileti biraz fazla kaçırıp yüzünü kesince İnci'ye bir tekme savurdu, ancak boşa gitti. İnci yılmadı, bu sefer de koşup aynı müjdeyi babasına söyledi. Babası biraz ilgilenir görünse de, sonra başından savdı. Halasına zaten hiç söyleyemezdi. Ne yapsın ? DÖn-dü,dolaştı yine Sürmeli kedinin yanma geldi. Bütün gün kedilerle uğraştı. 1944'ün o kıtlık yıllarında, içinde pek bir şey bulunmayan mutfaktan iki parça et, bir parça peynir aşırarak getirip, Sürmeli kediye yedirdi.
Ancak, yine bir sefer Sürmeli ve yavrularına halasının mutfağından peynir çalarken, halası yakaladı ve "Hırsızlık yaptığı için cehennemde yanacağını" söyleyince, İnci hüngür hüngür ağladı. Halası babasına şikayet edince, bîr güzel de dayak yedi.
İnci'yi bekleyen Sürmeli, açlıktan gözü kararınca sağı solu araştırmaya çıktı. Mutfakta masanın üzerinde duran süt ve peyniri gördü, ama ne yaptıysa ulaşamadı. İnci'nin odasına gelip, mi-yavladı. İnci ne yaptıysa bir yolunu bulup, Sürmeli'ye yiyecek veremedi.
Sabahleyin, Sürmeli'nin açlıktan yavrularını yediği için, yerdeki kalıntıları gören Halasının cıyaklaması ile koşan İnci, olanları görünce öyle bir ağlamaya başladı ki, sokağın öbür başında oturanlar dahi, bu evde "cenaze mi var?" diyerek toplandılar.
İnci bir yandan babasının kucağından ağlıyor, diğer yandan da halası için "Allah onu cehennemde yakar inşallah" diyordu.
İnci'nin Maceraları 3- İnci'nin Babası:
İnci'nin babası, çalıştığı iş yerinden bir onur meselesi yüzünden ayrılmak zorunda kalınca, günlerce iş aradı, ancak bulamadı. İş bulurum umudu ile, orta Anadolu'da dokuma fabrikası olan bir ile göçtüler. Babası burada da ne yaptı, ne etti ise bir işe giremedi. Son umut, bir avukat yazıhanesine kâtiplik için başvurdu. Ancak, avukat önce iş verir gibi yaptıysa da, sonra vazgeçince, babası boynu bükük bir şekilde eve döndü. Hanımına durumu anlatınca, kadıncağız yeniden geldikleri yere dönmek için eşyaları toplamaya başladı. İnci bu arada babasına sokulup, "Avukat iş verdi mi babacığım?" diye sordu. Babasından olumsuz cevabı alınca, "Hiç iş bulamazsak ne olacağız7″ diye b
kere daha sordu. Babası "Öleceğiz" deyince, annesine dönüp Anne be, babam öleceğiz diyor, ben ölmek istemiyorum'." diye haykırdı.
Komşu kızının kendilerine "Pisler" demesine içerleyen İnci ve arkadaşları, İnci'nin talimatlarını bir bir yerine getiriyor, düşmanın gelip gelmediği konusunda, durmadan İnci'ye raporlar sunuyorlardı. İnci de bir kumandan gibi arkadaşları Ender ve Onur7 a emirler yağdırıyordu. Bu arada yoldan geçen ve "Sülük" diye bağıran, Sülükçü'yü taş yağmuruna tuttular. Annesi, sesleri duyup çıkınca, "Hiçbir şey yapmıyorum, uslu uslu oturuyorum" dedi. Annesi içeri girince de, "Tehlike savuştu" dercesine bakarak tekrar arkadaşlarının yanına koştu.
Bir avukatın çocuğu olan Fikret, hızlı bir şekilde bisikletini sürerken, sokaklarda gezen Tarzan Kemal isimli çocuğa az biraz çarpar. İlk önce didişmeye ve ağız dalaşma giren iki çocuk, biraz sonra ise kırk yıllık dost gibi olur ve birlikte yürümeye başlarlar. Tam bu esnada, Fikret'in avukat olan babası spor araba ile yanlarında durur ve çocuğunu, "Sokak çocukları ile mi arkadaşlık yapıyorsun?" diyerek azarlar. Fikret, babasının bu hareketine bozulsa da, dediğini yapmak zorunda olduğu için üzülmüştür. Tarzan Kemal'e "Senin yerinde olmak isterdim" deyince, arkadaşı da ona şunları söyler: "Yok canım, imrenilecek bir şey değil. Ben çoğu günler aç gezerim. Oysa sen tereyağı, reçel, daha neler nelerlel kahvaltı yapıyorsun. Kuvvetli güneş tam tepelerindeydi. İkisi de başka başka yerlere bakıyorlardı.
Bir Öksüz Kız:
Nur, Kız Meslek Lisesi dördüncü sınıfta okumaktadır. O gün, eve gözleri kıpkırmızı olarak gelir. Sebebi ise, sınıf arkadaşı Öksüz Münevver'in, babasını da kaybetmiş olmasıdır. Bu durum evde yemek masasında da konuşulur. Büyük ablası zalim, ağabeyi duyarsız, annesi sessizdir. Sadece, babası konuya duyarlı yaklaşmış, gerekirse kızcağızı, alt kattaki bir odada barındırabileceklerini söylemiştir. Bu sefer de sessiz duran anne, "babanın niyeti başka" diyerek bu hayırlı işe engel olur. Nur, "hepinizin canı cehenneme" diyerek çıkıp odasına kapanır.
Çocuk Ali:
Köyde, yakılan bir ateş, ormanı tutuşturunca, epeyce ağaç yanmıştı. Ceza az olsun diye, suçlu olarak on iki yaşındaki Ali'yi gösterdiler. Yaşı küçük diye on beş gün hapis cezası aldı. Cezaevine götürdüler. Ali, hasat zamanı olduğu halde, bir yığın yetişkin erkeğin burada boş boş oturup, gezmelerinin sebebini çözemiyordu. Bir yandan, hapse girecek kadar büyüdüğü için gururlanıyor, diğer taraftan da yalnız kalan anacığına yardımcı olamadığı İçin üzülüyordu.