ÜÇ MİNİK SERÇEM KONUSU: Doğayı ve hayvanları çok seven Sonçiçek isimli kız ve ailesi ile Sonçiçek'in, minik bir serçe ile olan dostluğu yer almaktadır.
Sütçülük yapan adam ve hanımı, Ä°lkçiçek ve Narçiçek isimli iki kızları ile birlikte iki odalı bir evde, yoksul bir yaÅŸam sürmekteÂdirler. Kızlar büyüdüklerinde bir de Sonçiçek ismini verdikleri bir kızları daha olur. Bir müddet sonra, ablaları evlenip gidince, Sonçiçek ailenin tek çocuÄŸu olarak, küçük evlerinde mümkün olÂduÄŸunca mutlu bir yaÅŸam sürerler. Sonçiçek akıllı, sevimli ve cana yakın bir kız olduÄŸu için bütün mahalleli tarafından da sevilmekÂtedir.
Sonçiçek hayvanları da çok sevmektedir. Kınalı isimli kedisi, Sürmeli isimli köpeÄŸi vardır. Ayrıca, sütçülük yaptıkları için inekÂleri de bulunmaktadır. Yine tavuklar, horozlar, serçeler ve leylekÂlerle de çok iyi geçinmektedir.
KONUSU: Tarihsel romanları ve oyunlarıyla haklı bir ün kazanan Dumas'ın yükseliÅŸinde en önemli rol hiç şüphesiz 'Üç Silahşörler'e ait. Kardinal Richelieu XIII. Louis dönemindeki dört gözüpek şövalyenin maceralarının hayranlık verici bir akıcılıkla anlatıldığı romans tarzındaki 'Üç Silahşörler', yazıldığı dönemden bugüne deÄŸerinden hiçbir ÅŸey yitirmedi. Krallık Muhafız BirliÄŸi silahşörlerinden Athos, Porthos ve Aramis'e genç ve ateÅŸli, roÂmantik ve gözükara d'Artagnan'ın da katılmasıyla, Kardinalin adamları için zor günler baÅŸlıyor. Kahramanlarımız kral ve kraliçe (biraz da sevgilileri) uÄŸruna kılıçlarını konuÅŸturuyor ve hiç çeÂkinmeden hayatlarını ortaya koyuyorlar. Çünkü onlar, şövalyeliÂÄŸin üç büyük mücevherine sahipler: Cesaret, sadakat, onur! Saf kötülüğün temsilcisi Milady bile çevirdiÄŸi korkunç entrikalara raÄŸmen onları soylu hedeflerinden alÄ... (Devam)
KONUSU: Rıfat İlgaz'ın "Hababam Sınıfı"na çok benzeyen bir sınıf anlatılmaktadır. Çocuklar, tüm yaramazlıklarına rağmen, temiz ve dürüsttürler. Onları da ancak, aynı sıralardan geçmiş olanlar anlayabilirler.
Yer yatılı bir lisedir. Kahramanlarımız edebiyat meraklısı Johnny Trotz, sınıf birincisi Martin Thaler ve karnı her zaman aç olan Matthias Selbmann, Fridolin, Uli ve daha birçokları.. KahÂramanlarımızdan Matthias ne kadar iri ise, Uli de o kadar ufak tefekti.. Her an bir ÅŸamata, her an bir gırgır yapmak için fırsat kollayanlar çoÄŸunlukta olduÄŸundan, gülmek ve kendine gül-dürtmemek için sürekli dikkat göstermek gerektiÄŸinin bilincinde (!) olan öğrencilerin çokluÄŸundan; kavgasız, ÅŸamatasız, gürültüÂsüz nerede ise bir dakika bile geçtiÄŸi görülmemiÅŸtir. Hemen her okulda olduÄŸu gibi, üst sınıflar Ä°le alt sınıflar arasındaki çekiÅŸmeÂlerden doÄŸan kavgalar ve hır-gürler de Ä°ÅŸi... (Devam)
Ünsüzle sonlanan bir sözcükten sonra ünlüyle başlayan bir sözcük gelince ünsüzle ünlünün bir hece gibi bağlı okunmasına "ulama" denir.
Arabanın önüne çıkan adam az daha eziliyordu.
Noktalama İşareti varsa ya da ulama yapılınca anlam değişikliği olacaksa, ulama yapılmaz.
İhtiyar, elindeki paketi zor taşıyordu. (Ulama yoktur)
Vaktiyle, binlerce yılanın yaÅŸadığı bir maÄŸaraya yanlışlıkla giren bir adam, yılanlar tarafından padiÅŸahları Åžahmeran'a götüÂrülür. Åžahmeran adama canını bağışlayacağını, ancak kendisini misafir etmek zorunda olduÄŸunu söyler. Yerini bilen birini serbest bırakarak kendi hayatını tehlikeye atmak istememektedir. Åžahmeran ona çok iyi davranır. Adam bir dediÄŸi iki edilmeden bütün ihtiyaçları saÄŸlanarak yaÅŸamakta, günlerinin büyük bölüÂmünü Åžahmeran'la sohbet ederek geçirmektedir. Ne kadar rahat da olsa, gerçek dünyadan uzak bir maÄŸarada süren bu hayattan sıkılan adam, bir gün yeryüzüne dönmek için Åžahmeran'dan izin ister. Åžahmeran adama güveninin tam olduÂÄŸunu, yerini kimseye söylemeyeceÄŸine inandığını belirterek gitÂmesine izin verir. Ancak kendisini gördüğü için vücudunun pul pul olacağını, bu yüzden vücudu... (Devam)
Bu roman Halikarnas Balıkçısı'nın yazdığı tarihi roman olarak en gerçekçi romanlardan biridir. Yayımlandığı dönemde Aganta Burina Burinata kadar ilgi görmüştür.
Uluç Reis Konusu:
16. yy'da, cihan hakimiyetini elde etmeye çalışan Osmanlılar ile onu engellemeye çalışan Avrupalıların denizlerdeÂki mücadeleleri anlatılmaktadır.
Uluç Reis özeti
 Anadolu kıyılarının karşısındaki bütün adalar, hatta AnadoÂlu kıyılarının çoÄŸu uç noktalan. Sen Jan şövalyelerinin ellerindeydi. Bu haçlı şövalyeleri, dini taassupları dolayısıyla, ne kadar Türk öldürürlerse o kadar çok sevap iÅŸlediklerine inanırlardı..
1557 yılının Haziran ayı içinde, Sen Jan şövalyelerine ait, Fransız Dük Da Loren'in komutasındaki beÅŸ kadırgalık filo, Türk kanı içmek, Türkleri öldürmek için Malta'dan demir aldı. Yolda, önlerine çıkan bir Türk ticaret gemisi ve Türk yolcu gemisine saldırarak ele geçirdiler. Gemi KaptanÄ... (Devam)
ÇeÅŸitli duygularımızı ve özel durumları (sevinme, kızma, acıma, ÅŸaÅŸma, korku, çaÄŸrı, buyruk, yasaklama) anlatan sözcüklerdir. Ah ah, bunlar da mı gelecekti başımıza! Afferin! Haydi, bir daha! Aman Allahım! (Devam)
İki heceli, ikinci hecesi üç sesli bazı sözcüklere ünlüyle başlayan bir ek getirilince ikinci hecenin ünlüsü -dar ünlüyse- düşer. Bu duruma "hece düşmesi" denir.
Sert ünsüzlerle biten sözcüklere "c,d,g" ünsüzleriyle başlayan ek getirilirken ekin ilk harfi sertleşerek "ç,t,k" ye döner. Bu duruma ünsüz benzeşmesi (ünsüz sertleşmesi) adı verilir.
Ünsüz Yumuşaması (Ünsüz Değişmesi): Süreksiz sert ünsüzlerle sonlanan (p,ç,t,k) sözcüklere, ünlü harf ile başlayan ek getirildiği zaman sözcüğün sonuna bulunan sert ünsüzü süreksiz yumuşak ünsüze (b,c,d,g,ğ) dönüşür.
* uzak-a -> uzaÄŸa
* ağaç-ın -> ağacın
* sahip-i -> sahibi
* dört-üncü -> dördüncü
Sonunda art arda "n, k" ünsüzleri bulunan sözcüklerde yumuşama "g" ile olur.
Uyak, dize sonlarındaki farklı anlamdaki sözcüklerin ve farklı görevdeki eklerin yarattığı ses benzerliklerine denir.
UYAK ÇEŞİTLERİ
1. Yarım Uyak:
Tek sessiz harf benzerliğiyle yapılır.
Sarı çiğdem yaz getirir
MormenekÅŸe guz getirir
2. Tam Uyak:
İki ses benzerliğiyle yapılan uyaklardır. Daha doğrusu bir ünsüz ile bir ünlünün benzerliğine dayanan kafiye türüdür.
3. Zengin Uyak:
İkiden fazla ses benzerliğiyle yapılan uyaklardır.
Uçun kuşlar uçun doğduğum vere.
Şimdi dağlarında mor sümbül vardır.
Ormanlar koynunda bir serin dere.
Dikenler içinde sarı gül vardır.
Şiirin 1. ve 3. dizelerindeki "yere-dere" sözcüklerinde üç sesle zengin uyak; 2. ve 4. dizelerindeki "gül-sümbül" sözcüklerinde iki sesle tam uyak yapılmıştır.
4. Tunç Uyak:
Uyak olan sözcüklerden birinin diğerinin içinde yer almasıyla yapılan uyaktır.