Şemsettin Sami'nin "Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat" kitabı, edebiyatımızın ilk Türk romanıdır (1872). Tanzimat romancılığımızda, kadınlarımızın toplum içindeki yerlerini belirtme, evlilik ilişkilerimizi irdeleme, uygunsuz evlenmelerin sorunlarına değinme bakımlarından dikkate değer. Gerçekçi bir romantizm içerisinde, konuşulan dili vermeye çalışır. Görmeden evlenmenin acı sonuçlarını basit bir teknikle, duygusal karakter çözümlemeleriyle yansıtır. Küçük yaşta babasız kalan Talat'ı, annesi Saliha Hanım büyütür. İşe gidip gelirken uğradığı bir dükkân vardır. Hacı Mustafa'nın dükkânı. Bu Hacı Mustafa, Fitnat'ın üvey babasıdır. Fitnat'ın annesi Zekiye Hanım, Fitnat'a hamile iken kocasından ayrılmış, bu Hacı Mustafa ile evlenmiş, birkaç yıl sonra da ölmüştür. Talat yine bir gün eve dönerken, dükkânın üstündeki evin cumbasında Fitnat'a görür görmez tutulur. Fitnat da deli gibi Talat'ı görür gör... (Devam)
Tamlayan, tamlananın neden yapıldığını belirtir. Her iki ad da tamlama eki almaz.
Cam vazo (Camdan yapılmış vazo)
Çelik tencere (Çelikten yapılmış tencere)
Takısız ad tamfamalarında tamlayan hammaddenin, tamlanan ondan elde edilmiş bir ürünün adıdır.
Deri koltuk (Hammadde- Ürün)
*Takısız ad tamlamalarını sıfat tamlamalanyla karıştırmamak için "-den" ekinden yararlanılabilir. Takısız tamlamada tamlayan "-den" ekini alarak da kullanılabilir. Sıfat tamlamalarında ise tamlayan bu eki alamaz. Ayrıca sıfat tamlamalarında tamlayan olan sözcük özellik belirtir, "nasil" sorusunu yanıtlar.
Yün hırka "yünden hırka" şeklinde Takısız ad tamlaması kullanılabilir.
Yeni hırka "yeniden hırka" olarak Sıfat Tamlaması kullanılamaz.
*Bazı kaynaklar, tamlananın neye benzediğini belirten tamlamaları takısız ad tamlaması olarak verirler, Bu tür tamlamalarda tamlayan mecaz olarak kullanılmış bir addır... (Devam)
Bazı cümlelerde sıfat tamlaması ile isim tamlamasının tamlananları ortak kullanılmaya çalışılmaktadır; ancak bu tür kullanımlar anlatım bozukluğu meydana getirmektedir.
- Ülkemiz, bazı toplumsal ve kültür sorunları yaşıyor. (Toplumsal sorunlar)
- Biz iki yıldır birbirimize kenetlenmiş bir ilişkimiz var. (Bizim)
- Bir öğretmen, öğrenciye sevgi aşılaması gerekir. (Öğretmenin) (Devam)
Bir cümledeki tamlayanı düşmüş isim tamlamalarında tamlananın kime ait olduğu belirsiz olursa burada tamlayan eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozukluğu vardır. Bu tür anlatım bozuklukları cümlenin başına senin ya da onun tamlayanlarından biri getirilerek cümle daha belirli hale getirilmelidir.
- Şiirlerinden oldukça etkilendim. (Senin ' onun)
- Evinin buraya uzak olduğunu bilmiyorduk. (Senin ' onun)
- Arkadaşlarına değer verdiğini sanıyoruz. (Senin ' onun) (Devam)
Jean-Paul Sartre, "Sözcükler" adlı yapıtında, yazarlığa yöneliş dönemini anlatırken büyükbabasının kendisine verdiği şu öğüdü anıyor ve özenle şunları söylüyor: "Yalnız gözlerinin olması yetmez, onlardan yararlanmayı da öğrenmeli insan."
Bu yöntemlerin dışında az da olsa, paragraflarda sayısal verilerden yararlanma, olaylar ve düşünceler arasında ilgi kurma yöntemlerine de rastlanır. (Devam)
Bir kavramı, bir varlığı özelliklerine göre belirtmeye denir.Tanımlama "anlatılan nedir" sorusunu yanıtlar.
UYARI: Tanımlama cümlelerinde ana düşünce paragrafın sonuç bölümündedir.
Örnek:
Düşünen kişi, düşünme yetisini elinde bulunduran, başkalarının düşüncelerine Öykünmeyen ama onlara değer veren ve akıl gücüne dayanarak, bilgilerinden, yeteneklerinden, deneyimlerinden yararlanıp amacını gerçekleştirmek için azimle çalışan kişidir.
Yukarıdaki metne "düşünen kişi" kimdir sorusunu sorduğumuz zaman metin bize cevabı vermektedir. Dolayısıyla bu metinde tanımalama vardır deriz. (Devam)
Hoca Ali Efendi,, Bursa'daki konağında, Mangal başında, akşam kahvesini içerken kapı çaldı. Gelen kişi, kendisini, Muğla'dan, Hoca Ali Efendi'nİn arkadaşı rahmetli Hacı Hafız'ın oğlu Hafız İlyas olarak tanıtınca, içeri buyur edildi. Hafız İlyas, kendisine gösterilen sedire oturmayıp, kapının dibindeki bir şilteye usulca ilişiverince, Hacı Ali Efendi, iki gün evvel belediye meclisinde medreseden yetişenler aleyhinde söylenen sözleri hatırlayıp:
"...Herifler, dedeniz yaşında adamlara karşı, bacak bacak üstüne atıp ötmesini bilirsiniz. Gelin de gözlerinizle görün.. Medresede okumuş adamın terbiyesi bakalım hanginizde var?" diye söylendi.
Hoca Alî Efendi'nİn babası zamanında konaklarında çifter çifter kazanlarda yemekler pişirilir, gelene gidene yedirilirdi. Hacı Hafız'ın da babasının yanında... (Devam)
Batı uygarlığına yöneliş, 1839'da Tanzimat'ın 1856'da Islahat Fermanı'nm ilan edilişiyle siyasal ve hukuksal bir nitelik kazanmıştır. Bu sürece damgasını vuran değişiklikler gazetecilik çalışmalarıyla başlar; ilk Türk gazetesi olan Takvim ' i Vekayi 1831'de devletçe çıkarılır. Sonrasında 1841'ele çıkarılan yarıresmi nitelikteki Ceride-i Havadis'î görüyoruz. Bu gazetelerde kullanılan dil, yeni bir düzyazı dilinin oluşmasına kaynaklık etmiştir. Kendi çabalarıyla Fransızca öğrenen aydınlar, Batı edebiyatlarıyla ilişki kurdular ve bu edebiyatların tanıtılmasında roman, şiir çevirileri ve adaptasyonlar ( uyarlama ) ile katkıda bulundular. Bu dönemde Osmanlı elçilerinin tuttuğu "Sefaretname " adlı günlükler, Batı kültürünü tanıtmada, önemli katkılarda bulunmuştur. Şinasi'nin Fransız şiirinden yaptığı çeviriler Yusuf Kamil Paşa'nın Fenelon'dan yaptığı "Telemak" çevirisi bu dönemdedir, (Devam)
Okuyucunun bir konu üzerinde yerleşmiş düşünce ve davranışlarını değiştirmek için başvurulan anlatım biçimidir. Düşünce yazılarında yer alır. Yazar, ileri sürdüğü düşünceler, kanılar hakkında kanıtlar sunar, sorular sorup yanıtlar verir.
UYARI: Tartışma paragraflarında ana düşünce sonuç bölümündedir.
Örnek:
İlkin şöyle bir soru soralım kendimize: Şiiri şiirden soyutlamak mümkün müdür? Yani, ilk günden bugüne dek yazılmış şiirlerle ortak bir düzen kurulmuştur da, bu düzenin dışında kalabilen şiirler olmuş mudur? Olmuşsa bunlar canlılıklarını, İşlevlerini sürdürebilmişler midir? Hiç sanmıyorum. Yıkıcı bir şiir akımı biie yıktığı değerlerle beslenmek, geride bıraktığı dil, biçim, yapı özelliklerini kaynak yaparak güçlenmek zorundadır.
Başka Bir Kaynaktan:
Tartışma: Bir konu ya da olgu üzerindeki yerleşmiş düşünce ve duyguları, davranış ve kanıları ... (Devam)
Tasavvuf Edebiyatında kullanılan nazım şekli, aruz, hece ölçüleri ve kâfiyenin özellikleri ile Divan ve Âşık Edebiyatının ortaklığı dikkat çeker. Bundan hareketle bu edebiyatın Divan Edebiyatına ait ortak nazım şekilleri, özellikleri açıklanarak, örneklerle beraber verilmiştir. Dinî-Tasavvufi Türk Edebiyatına ait (özel) nazım şekli bulunmadığı belirtilerek bu edebiyatın Divan ve Âşık Edebiyatının şekillerini kullandığı ifade edilmiştir. (Devam)
a. Tevhit: Sözlük manası birlemek demektir. Tanrının birligini ve yüceliğini anlatan şiirlere tevhid denir. Genellikle kaside biçiminde yazılırlar. Tevhitlerde Allah'ın büyüklüğü, sıfatları, kudretinin sonsuzluğu, hiçbir şeyin ona eş ve benzer olamayışı, bütün kudret ve ilimlerin ona ait oluşu gibi özellikler sanatlı bir üslupla anlatılır. Divan edebiyatı nazım türlerinden gazel, kaside ve mesnevi biçimlerinde kaleme alınmışlardır.
b. Münacaat: Konusu Allah'a yakarış ve dua olan şiirdir. Zaman zaman nesir şeklinde de münacatların yazıldığı görülür. Kelime olarak fısıldama, kulağa söyleme, Allah'a dua etme, yalvarma anlamına gelir. Mensur münacatlara tazarru-name ve münacatname adı verilmiştir. Bunlar içinde en önemlisi Maazoğlu Yahya'nın Münacatname'si ile Sinan Pa-şa'nın Tazarruname'sidir. Münacatlar her tür nazım şekliyle yazılmakla beraber... (Devam)
Tek Heceli Diller: Bu yapıdaki dilin en önemli özelliği, sözcüklerin çekimli hallerinin olmamasıdır. Sözcükler, büküme uğramadan ve değişmeden sabit bir şekilde kaldığı için gramer ve anlamsal ilgileri cümle içerisinde bulunduğu yere göre belirlenir. Sözcükler, cümle içindeki yerlerine ve diğer sözcüklerle yanyana gelmelerine göre farklı anlam ve görev üstlenirler. Bu yapıdaki dillerde cümle vurgusu ve sözcük vurgusu çok büyük önem teşkil etmektedir. Tek bir sözcük farklı tonlarda söylendiğinde birçok değişik anlamı karşılayabilmektedir. Çince, Tibetçe, Siyamca, Tek Heceli Diller grubuna giren dillerdendir.
Sözlüklerde "ağızda yuvarlanan söz, saçma sapan söz, eşsesli ı kelimelerle kurulu konuşma" anlamlarına gelen tekerleme masal, hikaye, bilmece, halk tiyatrosu gibi bazı edebi türler içinde veya bağımsız olarak söylenen ölçülü ve kafiyeli sözlerdir.
Sözlüklerde "ağızda yuvarlanan söz, saçma sapan söz, eş sesli kelimelerle kurulu konuşma" anlamlarına gelen tekerleme, vezin, kafiye, seci veya aliterasyonlardan istifa ederek hislerin, hâl ve hayallerin abartma (mübalağa), tuhaflık, zıtlık, benzetme (teşbih), güldürü, kısa tanım ya da çağrışımlar yoluyla ortaya konulduğu manzum nitelikli basmakalıp sözlerdir.
Daha çok çocuk geleneklerinde yer alan baş uyak ve uyaklarla elde edilen, ses ve sözcük benzerliğine göre sıralanan, söyleyeni belli olmayan ürünlerdir. Şu şekilde sınıflandırılırlar. Masal tekerlemeleri, Oyun tekerlemeleri, Tören tekerlemeleri.
Türk Edebiyatının içinde Tekke (Tasavvuf) Edebiyatının önemli bir yeri vardır. Günümüzde kabul gören anlayışa göre şekil ve dil bakımından Halk Edebiyatı biçimine yakın olan Tekke Edebiyatı ürünleri, Türk Halk Edebiyatı içinde ele alınır. Türkler inançları bakımından birlik gösterdiğinden tasavvuf ve din, toplumdaki birçok insan için genel kabuller arasında olan ve herkesin ilgi gösterdiği bir konu olmuştur. Mehmet Fuat Köprülü'nün: "İslamiyetten sonraki Türk Edebiyatında bulunan milli zevki anlayabilmek için en çok tetkike layık bir devir, halk lisanını ve halk veznini kullanmak suretiyle geniş bir kitleye hitap etmiş ve eserleri asırlarca yaşamış büyük mutasavvıflar devridir." şeklinde nitelediği bu dönem Tasavvufi Türk Edebiyatı sahasıdır. (Devam)
XIII. yüzyılın belli başlı mutasavvıfları arasında; "Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî, Hacı Bektaş-ı Velî, Sultan Veled, Ahmed Fakih, Şeyyâd Hamza, Yunus Emre'yi sayabiliriz.
XIV.yüzyıl: "Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Said Emre, Gülşehri, Âşık Paşa, Kadı Darir, Elvan Çelebi, Rabguzî",
XV. yüzyıl; "Hacı Bayram Veli, Akşemseddin, Yazıcı-zâde Mehmed, Süleyman Çelebi, Eşrefoğlu Rûmî, Kemal Ümmî, Emir Sultan, Rûşenî, İbrahim Tennûrî",
XVI. yüzyıl: "İbrahim Gülşenî, Ahmed Sârban, Bursalı Muhyiddin Üf-tşde, Aziz Mahmûd Hüdâyî, Şah İsmail Safevî (Hatâî), Vâhib Ümmî, Pir Sultan, Kul Himmet, Muhyiddin Abdal"
XVII. yüzyıl: "Adem Dede, Elmalılı Sinan Ümmî, Niyazi-i Mısrî, Şeyhülislam Yahya, Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi, Kul Nesîmî, A-şık Virânî, Nakşi Akkirmanî, Gaybi Sunullah",
Terim Anlam Bir sözcüğün herhangi bir özel alanda (bilim, sanat, meslek) kullanılan anlamıdır. Örneğin; Ekvator - Coğrafya Dörtgen - Matematik Gazel - Edebiyat (Devam)