SEMPOZYUM: Toplumu yakından ilgilendiren herhangi bir konu ya da olay hakkında dinleyiciler karşısında farklı uzman kişilerin konu ya da olayla ilgili yaptığı seri konuşmaların bütününe sempozyum denir.
Sempozyum, diğer konuşma türlerine göre daha ilmi ve ciddi bir sohbet havasında geçer. Konuşmacılar konuyu kendi ilgi sahaları açısından ele alır. Sempozyumda bir başkan ve üç ile altı arasında değişen üyelerden oluşur. Üyelerin konuşma süreleri 15-20 dakikayı aşmaz. Konunun uzunluğuna göre sempozyum iki oturum veya iki gün sürebilir.
Sempozyumdaki amaç, konuyu tartışmak değil, konunun ilgili kişiler tarafından olumlu veya olumsuz yönlerinin ortaya konulup çözüme götürülmesidir. Sempozyumun sonucunda başkan konuyu özetleyerek çıkan sonucu dinleyicilere aktarır. (Devam)
KONUSU: Her canlı doÄŸanın bir parçasıdır. Hiç kimse, ihtiÂyacından fazlasını tüketerek ya da yok ederek, doÄŸaya karşı ihaÂnet etmemelidir.
Her taraf yemyeÅŸil, rengârenk, pırıl pırıl. Bu güzelliÄŸi görÂmek için, bakmasını bilmek gerek. GüneÅŸ doÄŸmadan uyanmak gerek. Bazıları, geç uyandıkları için bu güzelliklerin bir kısmını göremiyorlar. YaÅŸamları, tıpkı baÅŸ tarafı dinlenmemiÅŸ bir masal gibi oluyor.
Günlerden bir sabah. Kahramanımız SerçekuÅŸ, uyandı. Biraz daha uyuyayım mı, uyumayayım mı ikilemi içerisinde, seyredeÂceÄŸi güzellikleri düşünerek kalktı.Yuvasından dışarı çıkarak, etraÂfı seyretmeye baÅŸladı. Acaba bugün neler olacaktı?
Bütün canlılar da uyanıyorlar. Hemen hepsinin uyku ile bir kavgası var. Bu kavgayı kazananlara ne mutlu.
Samipaşazade Sezai'nin Sergüzeşt romanı, Türk Edebiyatı romancılığında yeni bir akımın öncüsü gibidir. Yöresel gerçeklerden kaynaklanarak evrensele açılan bir nitelik taşır. Toplumcu bir gözlemle köleliğin tüm acılarını Dilberle birlikte bize de çektirir. Dilber Kafkasya'dan kaçırılarak, İstanbul'a getirilen dokuz yaşlarında güzel bir Çerkez kızıdır. Esirci Hacı Ömer, Dilber'i emekli bir mutasarrıfın evine satar. Evin hanımı acımasızdır. Kızı ezdikçe ezer. Dilber gücünün üstünde çalışır, böyleyken hanıma yaranamaz, kaçar. İhtiyar bir kadın onu sokakta baygın bulur; sahibine teslim eder. Dilber, bir başka esirciye satılır. Kızı satın alan esirci Dilber'in güzelliğini görünce hemen satışa çıkarmaz. Çalgı çalmasını, şarkı söylemesini öğretir. On beş yaşlarına gelen Dilber'i bir hanımefendi oğlu için satın alır. Oğlu Celal, Paris'te Güzel Sanatlar Akademisi'nde ünlü ressam Jerome'nin atö... (Devam)
Kitapta çocuklar için eğitici şiirler yer almaktadır. İlk şiiri "ithaf" da "Yuva" adlı okulun öğrencilerine seslenmektedir.
"İthâf"
"Yuva şefkat yuvasıdır,
Bir marifet yuvasıdır;
Sev yuvanı orada sen
KardeÅŸlerinle koÅŸarak.
Ötüşerek, oynaşarak,
Öğrenirsin -öğrenmeden
Nedir zahmet, nedir keder-"
Burada, çocuÄŸa verilen öğüt; okulunu sevince, fazla zorlanÂmadan güle oynaya çok ÅŸey öğrenebileceÄŸidir.
"Hediye"
Küçük bir kızın aÄŸzından ablasının verdiÄŸi hediye anlatılmakÂtadır:
"Beni ablam sever ancak,
Böyle başka kim anacak?
Melek ablacığım benim;
Sen benimsin, ben seninim ! "
"Umacı"
Bu ÅŸiirde, batıl inançlardan, cinlerden ve perilerden korkmaÂnın boÅŸ olduÄŸu anlatılmaktadır. Åžermin'in Abi'si ona bir oyuncak kutusu getirir ve örnekleri Ä°le gerçekleri Öğretir:
1. Servet-i Fünun sanatçıları, Batı kültürüyle yeÂtiÅŸmiÅŸ birkaç yabancı dil bilen, Batı edebiyatları özellikle de Fransız edebiyatını, yakından izleyen kiÅŸilerdir. Tümü Divan edebiyatına karşıdır, ancak aruz ölçüsünü kullanırlar.
2. Bu döneme ortamın siyasal ve toplumsal koÂÅŸulları nedeniyle "sanat için sanat" anlayışı egeÂmendir. Sanatçılar Osmanlının büyük kentlerindeki küçük bir azınlığa seslenen bir salon edebiyatı oluÅŸturmuÅŸlardır.
3. Sanatçılar, Tanzimatın birinci dönemindeki sadeleÅŸme anlayışından bütünüyle uzaklaÅŸmışlar. Fransızcanın ahengini, estetiÄŸini yakalayabilmek için de yeni sözcük ve tamlamalar uydurmuÅŸlar (niÅŸe -i cenah-ı meleki melek kanadının saçağı, saat-i semen fam yasemin renkli saatler..) Arapça-Farsça sözcüklerle dolu aÄŸdalı bir dil kullanmışlarÂdır.
Her dilde sesler; ünlüler ve ünsüzler olmak üzere ikiye ayrılır.
Ünlüler 1. Kalın ve ince ünlüler; a) Kalın ünlüler; a, ı, o, u b) Ä°nce ünlüler; e, i, ö, ü 2. Düz ve yuvarlak ünlüler; a) Düz ünlüler; a, e, ı, i b) Yuvarlak ünlüler; o, ö, u, ü 3. GeniÅŸ ve dar ünlüler; a) GeniÅŸ ünlüler; a, e, o, ö b) Dar ünlüler; ı, i, u, ü Düzeltme (Ä°nceltme, Uzatma) Ä°ÅŸareti Arapça ve Farsçadan gelen birtakım sözcüklerde ünlülerin uzunluÄŸu özel olarak gösterilir. Örnek: Kâtip
Ünsüzler Ses yolundan çıkışlarına göre: 1. YumuÅŸak ünsüzler 2. Sert ünsüzler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Sert ünsüzler: f, s, t, k, ç, ÅŸ, h, p Sert ünsüz ile biten sözcük... (Devam)
Eser, farklı bakış açılarıyla anlatılır ve dört ana bölümÂden meydana gelir. Ses ve Öfke, bilinç akışı yöntemi ile yazılmıştır.
Bilinçakışı Yöntemi: Yazar, kahramanların bilinÂcinden geçen olayları müdahale etmeden anlatır.
Birinci bölüm, 7 Nisan 1928'de Benjy'nin bilincinden geçen olaylaÂrın anlatılmasından ibarettir.
İkinci bölüm, 2 Haziran 1910'da Quanten'in intihar etmeden önceki yaşadıklarının onun zihninden anlatılmasıdır.
Üçüncü bölüm, 6 Nisan 1928'de Jason'ın bakış açısıyla anlatılan olaylar oluşturur.
Dördüncü bölüm, 8 Nisan 1928'de Paskalya gününÂdeki olaylar oluÅŸturur.
Ses ve Öfke Özeti:
Benjy otuz üçüncü doÄŸum gününde, bakıcısı Luster'le golf oyunu seyretmektedir. Bu arada kız kardeÅŸi Caddy'yi haÂtırlar. Luster de karnaval ücreti için gerekli olan 25 sentini kaybetmiÅŸtir. Onu aramaktadır. Bu yüzden, Benjy'yi yalnız bırakır. Benjy, yeÄŸe... (Devam)
Başımı, ninemin dizine koyardım.. Ninem, çocukların göÂzüne uykuyu, yıldızlı bir gece gibi dolduran masalları bilirdi. Masallar birbirine benzerdi..Az gidip, uz gidip, dere tepe düz gidip, arkaya bakılınca bir arpa boyu yol gidildiÄŸini görmek yok mu, iÅŸte bunu benim küçük kafam almazdı.
DerviÅŸ soluklandı, yine baÅŸladı üflemeye. Ney'den kara karÂga gibi bir adam çıktı. Adı Kara Seyfî idi. DerviÅŸ'in parasını çaldı. DerviÅŸ bir taÅŸ vurdu buna, uçtu gitti ta Ney Ãœlkesi'nin bir dağında duran kır bir atın, gümüş eyerinin üstüne. Kara SeyfÄ°, bütün Ney Ãœlkesi'nin sahibi oldu..
Mevlevi çevrelerinde yetiÅŸerek iyi bir eÄŸitim göÂren sanatçı, Ä°stanbul'da yaÅŸamıştır. Divan edebiyatının son ünlü ÅŸairidir. Åžiirlerinde yeni imajlar yaratarak, giderek daralan Divan ÅŸiirinin ufkunu daha da geniÅŸletmiÅŸtir. Kalıplara boÄŸulan Divan ÅŸiirine az da olsa yeni bir söyleyiÅŸ kazandırmıştır. Tüm ÅŸiirleri tasavvufi bir anlam taşır. Åžeyh Galip'in ÅŸiirlerini anlamak için tasavvuf terimlerini bilmek gerekir. Anlamları genellikle semboller, benzetmeler, çaÄŸrıÂşımlar üzerine kurmuÅŸ, güzel söyletiÅŸten çok öz güzelliÄŸine önem vermiÅŸtir. En ünlü eseri Hüsn ü AÅŸk allegorik bir öyküdür. Bu eserde tasavvufta Tanrı'ya giden yolun zorluklaÂrını anlatmıştır. Heceyle yazılmış bir türküsü de olan sanatçı, ÅŸiÂirlerini Divanı'nında toplamıştır. (Devam)
Ahmedi'den ders almış, İran'a giderek tasavvuf ve tıp öğrenmiştir. Hekimliği de ünlüdür.
Iran edebiyatından etkilenmekle birlikte, ÅŸiirleÂrinde yerli çizgileri de yansıtmıştır.
GeniÅŸ bir tasavvuf ve ÅŸiir bilgisine sahiptir. En ünlü eseri Harname'de, bir eÅŸeÄŸin başından geçenleri anlatır. Fabl türünün bir örneÄŸi sayılan bu mesnevi, hiciv edebiyatımızın da nitelikli ürünlerindendir. Bu eserde eÅŸek ön plana çıkarılarak insanÂlar anlatılmış, toplumsal eÅŸitsizlikler eleÅŸtirilmiÅŸtir. Åžairin "Divanı" ve "Hüsrev-i Åžirin" adlı bir mesÂnevisi de vardır. (Devam)
Medrese eÄŸitimi görmüştür. PadiÅŸah Abdülmecit zamanında Ä°stanbul'a gelmiÅŸtir. Seyrani, ÅŸiirlerinde toplumsal bozuklukları, ekonomik soÂrunları dile getiren sanatçı, dönemin ileri gelenlerini hicvettiÄŸinden kovuÅŸturmaya uÄŸramış, Ä°stanbul'dan kaçmak zorunda kalmıştır. Yergi ve gülmece ÅŸiirlerimizde önemli bir yeri olan sanatçı, ÅŸiirlerinde hem heceyi hem de aruzu kullanmıştır. (Devam)
Cümle içinde tek başına sıfat göremeyiz. Her zaman kendisinden sonra gelen adı ya niteler ya da belirtir. Bu durumda bir sıfat ve bir adın oluÅŸturduÄŸu tamlamalara sıfat tamlamaları deriz. Güzel (sıfat) günler (isim) : güzel sözcüÄŸü bir adı "günleri" nitelemiÅŸ. Bu çocuklar : Bu sözcüÄŸü bir adı iÅŸaret yoluyla belirtmiÅŸ. Güzeli severim : AdlaÅŸmış sıfat (Güzel insanı severim). (Devam)
Adları niteleyen ya da belirten sözcüklerdir. A. Görev ve Anlam Yönünden Sıfatlar 1. Niteleme Sıfatları Adları, renk, durum, biçim vb. yönlerden niteleyen sözcüklerdir. Kırmızı, yeÅŸil, yuvarlak, üçgen, zeki, güzel Ünvan Sıfatı: Ä°nsanların rütbe, derece, memuriyet ve sosyal seviyelerine göre adlarına takılan saygı ve tanıtma sözleridir. Bay Mehmet, Bayan Eylül, Onbaşı Celal, Sultan Murat Ünvan sıfatları bazen niteledikleri isimlerden sonra gelebilirler: Ali Bey, Bilal AÄŸa, Murat ÖÄŸretmen Bir adın bazen birden çok ünvan sıfatı olabilir: Gazi Mustafa Kemal PaÅŸa Küçültme Sıfatları: Büyükçe, küçücek, küçücük, ekÅŸimsi, morumtrak PekiÅŸtirme Sıfatları: Bembeyaz elbise. Güzel güzel evler. Güzel mi güzel evler. 2. Belirtme Sıfatları Adları g&o... (Devam)
Sıfatlar isimleri renk, durum, biçim bakımından niteleyen; sayı, soru belgisizlik, işaret yoluyla belirten sözcüklerdir.
SIFATLAR
A. NÄ°TELEME SIFATLARI B. BELÄ°RTME SIFATLARI
1. İşaret sıfatı
2. Sayı sıfatı
a. Asıl sayı sıfatı
b. Sıra sayı sıfatı
c. Üleştirme sayı sıfatı
ç. Kesirli sayı sıfatı
3. Belgisiz Sıfat
4. Soru sıfatı
Örnek: Yaşlı adam eski tüfeğini alıp yemyeşil tepelerin güzel mekânlarına doğru yola çıktı. Yolda iki kişiye rastladı. Biri bu yol iyi bir yol değil dedi.
Kitap Özeti (Şık özeti- Hüseyin Rahmi Gürpınar)Â
Doğuştan aptal denecek kadar saf olan Satırzade Şöhret Bey alafrangalığa özenir. Madam Potiş isminde ahlak bakımından düşkün bir kadına rastlar. Onunla birkaç gün daha yasayabilmek için "İstanbul'da bir eşi daha bulunmaz cerbezede ve kadınlarca eli bayraklı tabir edilen derecenin pek üstünde edepsiz bir kadın olan" annesinin küpelerini çalıp satar ve metresiyle bir lokantada yemek yemeye giderken yanlarına modaya uygun olmak için bir de köpek alırlar. Köpek, başlarına türlü bela getirir. Sokakta öteki sokak köpekleri bunlara hücum eder, iki sarhoş Ermeni külhanbeyi kendi şiveleriyle bunun hakkında iddiaya girişip kavgaya başlarlar. Gittikleri lokantayı köpek altüst eder. Şöhret Bey cebindeki bütün para ile bu ziyanı ödemek mecburiyetinde kalır. Madam Potis'i de eski tanıdığı bir serseri götürür. Geceleyin Madam Potis'in kiracı olduğu eve gidip onu arayan Şöhret... (Devam)
Batı etkisindeki Türk edebiyatının; Tanzimat edebiyatının, kurucusudur. Yenilik edebiyatımızın diÄŸer sanatçıları, onun açtığı yolda yetiÅŸmiÅŸ ve ilerlemiÅŸtir. Edebiyatımızda ilkleri baÅŸlatan kiÅŸiliÄŸiyle önemlidir. Noktalama iÅŸaretlerin ilk kez kullanan kiÅŸi, dilde saÂdeleÅŸme çalışmalarını baÅŸlatan, ilk tiyatro eserimiz "Åžair Evlenmesi" yazan, ilk makale olan "Mukaddimeyi ilk özel Türk gazetesi olan Tercüman-ı Ahval'de yayımlayan, ilk folklor araÅŸtırmasını yapan Åžinasi'dir. Batı ÅŸiirinden ilk ÅŸiir çevirilerini yapan Åžinasi DiÂvan edebiyatının klasik kasidesine de nesnel nitelik kazandırmıştır. Türk edebiyatının ilk özlü düşüncelerini de onda görüyoruz: "Milletim nev-i beÅŸer, vatanım ruy-i zemin" yani dünya ulusundanım, yeryüzü yurdundanım. Sanatçı Fransız klasiklerinden etkilenmiÅŸtir.
Bu roman, Halide Edip Adıvar'in edebî anlayışı ve sanatında yeni bir dönemin baÅŸlangıcıdır. II. Abdülhamit dönemi ÅŸartlarını fakir bir mahalle çerçevesinde anlatan bir romandır. RomanÂda dönemin her kesimden insan bir arada ve tüm özellikleÂriyle yer alır. Bu bakımdan, döneme her yönüyle ışık tutan çok önemli bir eserdir.
Sinekli Bakkal Kahramanları (kişileri):
Emine: Sinekli Bakkal Sokağı'nın imamının kızı, Kız Tevfik'in karısı, Rabia'nın annesidir. Babasının verdiği eğitim nedeniyle oldukça tutucu ve hayata maddi açılardan bakan bir kahramandır.
Kız Tevfik: Rabia'nın babasıdır. Karısı Emine'nin aksiÂne, rahat, deli dolu, neÅŸeli bir kahramandır. Tiyatro ile uÄŸraÅŸÂmaktadır.
Rabia: Ailesinden dini eÄŸitim almış, sesi çok güzel olan bir genç kızdır. Musiki ile uÄŸraÅŸmaktadır. Dinine baÄŸlı bir kiÅŸi olan Rabia, romanın baÅŸkahramanıdır. Romanda DoÄŸu meÂdeniyetini temsil etmektedir.