Gafil avlamak (birini): Onu habersiz ve hazırlıksız olduğu bir sırada bastırmak, güç duruma düşürmek.
Gaf yapmak: Farkında olmadan yersiz bir davranışta bulunmak ya da bir kimseyi incitecek söz söylemek (Kars. Baltayı taşa vurmak, çam devirmek, pot kırmak.)
Gaipten haber vermek : Gelecekte neler olacağını söylemek, bilinmeÂyen âlemden haber vermek
Galebe çalmak: Üstünlük sağlamak, yenmek
Galeyana gelmek : Bir şeyden çok etkilenmek, heyecanlanıp coşmak
Galeyana getirmek (birini, bir topluluÄŸu) ; Onu, o topluluÄŸu etkileyip coÅŸturmak.
Gamsız, okulumuzda herkesin sevdiÄŸi bir sokak köpeÄŸi idi. Nedense, ne öğretmenlerimiz ne de okul görevlileri Gamsız'a sesÂlerini çıkarmaz, bilakis öğrencilerin onunla oynamalarını zevkle seyrederlerdi. Belki de bunun en büyük sebebi Gamsız'm dört tane yavrusunun ölümünden sonra birdenbire çökmüş görüntüsünün insanlar üzerinde yaratmış olduÄŸu acıma duygusu idi.
O gün, okulun bayram yerine piknik gezisi vardı. Bütün okul, intizamlı bir şekilde sokaklardan geçerken, Gamsız en önde yürüyerek adeta onlara yol gösteriyordu. Fakat nedense bugün çok durgun ve hasta görünüyordu.
Bayram yermde cıvıl cıvıl koşturan çocukları görünce bir ara eski canlılığını kazanmış gibi gözükse de sonra tekrar durgunlaştı. Gidip iki taşın arasına kıvrılıp yattı.
Hastaydı. Verilen yiyecekleri yemiyor, çocukların kendisini yalnız bırakmaları için yalvarır gibi uluyordu.
... (Devam)
Garipçiler, (Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat Horozcu ve Orhan Veli Kanık) Garip adıyla çıkardıkları kitaplarına yazdıkları önsözde, Türk şiirini katı kurallara bağlı ve doğallıktan uzak gördüklerini dile getirmişlerdir. Garipçiler (Birinci yeniciler)'e göre bu durumun gerçek sebebi hece ölçüsü ve kafiye gibi kalıpların şiirde vazgeçilmez olarak kabul görmesiydi.
Garipçiler, Türk şiirinde o güne kadar kabul edilmiş kalıp ve anlayışlardan kurtulmak gerektiğini düşünür ve biçimciliğe, duygusallığa karşı koyup, söyleyiş güzelliğini esas olarak görür. Şiirde tüm kurallara ve önceden belirlenmiş kalıplara karşı koyarak kuralsızlığı kural olarak gördüler. Şiirin ölçü, uyak ve dörtlükle alakası olmadığını, özgür bir şekilde yazılması gerektiğini ileri sürdüler ve şiirin konularını oldukça genişlettiler. O zamana kadar "seçkin" bir tür sayılan şiirin hemen her konuda yazılabileceğini i... (Devam)
1954 yılında yayınlanan Gazoz AÄŸacı, Sait Faik Hikaye Ödülü'nü almıştır. Sabahattin Kudret Aksal'in hikayeleri Sait Faik Abasıyanık Hikayelerini hatırlatır. Avare insanların anlık yaÅŸamları, aile içindeki sarsıntılar, yakınların ölümü, ihaneti, çocukluÄŸunda ve ilerleÂyen yaÅŸamında gözlemlediÄŸi olaylar hikayelerinin konusunu oluÅŸturur. Gazoz AÄŸacı'nda da benzer konuları iÅŸlemiÅŸtir. GaÂzoz AÄŸacı isimli hikâye kitabında yer alan bazı hikâyelerin isimleri ÅŸunlardır: Bir Dostluk, Hayriye Hanım, Bizim Olan Sokaklar, Çekirdek, Gazoz AÄŸacı.
Gazoz Ağacı Kahramanları (kişileri)
Saim: Hikâyenin baÅŸkahramanıdır. Ä°stanbul'un kenar mahallerinde yaÅŸayan, hovarda bir gençtir. Sorumluluk duyÂgusundan yoksun, annesinin emekli maaşıyla geçinen, iÅŸsiz, kahvede oyun oynamaktan baÅŸka bir ÅŸeyle ilgilenmeyen bir kiÅŸidir.
Melahat: Saim'in âşık olduğu genç kız. Aynı mahallede, sıradan bir hayat sürmektedir. Basit, sade, e... (Devam)
BaÅŸgil, bir ilim adamı olmasına raÄŸmen onun en çok okunan eseri "Gençlerle BaÅŸ BaÅŸa" isimli kitabı olmuÅŸtur. YaÂzar bu eserinde "babacan ve sevecen" bir üslup yakalamış ve gençlere öğütler vermiÅŸtir. Bu öğütler daha çok onun yaÂÅŸadıkları tecrübelerden oluÅŸmaktadır. Ãœslup olarak Yusuf Has Hacip ve Ali Åžir Nevai gibi eski Türk bilgelerini hatırlatan BaÅŸgil, kendini milletine karşı sorumlu hissetmiÅŸ ve gençlerin iyi yetiÅŸmesi, hatalardan mümkün olduÄŸu kadar korunması için yılların birikiminden yararlanarak böylesine güzel bir eser ortaya koymuÅŸtur.
Eser 7 bölümden oluÅŸur. Bunlar sırasıyla; "Muvaffak OlÂma Yolunun Tehlikeleri ve Düşmanları", "Muvaffak Olmanın Åžartları", "Terbiyenin Ruh ve Karakter Ãœzerindeki Tesiri", "Muvaffakiyet ve Verimli Çalışma", "Çalışma Hayatının ve Umumiyetle Muvaffak Olmanın Kanunları" ÅŸeklindedir.
Gençlerle Baş Başa'dan
Muvaffak Olma Yolunun Tehlikeleri ve Düşmanları
Bir cümlede bir sözcük ya da sözcüğün yerini başka sözcük ya da sözcük grupları sağlıyorsa o sözcük grubu gereksiz kullanılmış demektir.
- Ebru, oylama sonucu, sınıf başkanı olarak seçildi.
- Seninle birlikte çarşıya çıkabilirim.
- Bu konu karşılıklı görüşmelerle çözümleneÂbilir.
- Yüksek sesle bağtrmaya başladı.
Bir cümlede eş anlamlı sözcüklerin kullanılması da gereksiz sözcüklerden kaynaklanan anlatım bozukluğu meydana getirir.
Gezilip görülen yerlerle ilgili bilgi, gözlem, yaşantı ve izlenimlerin aktarılmasıyla oluşturulan metinlere gezi yazısı denir.
Gezi yazısı bilgilendirme amacı güdülerek oluşturulan bu nedenle de öğretici metinler içinde sınıflandırılan bir metin türüdür.
Gezi Yazısında anlatılan yerlerin;
*tarihsel kimliÄŸi
*coÄŸrafi konumu
*iklim özellikleri
*doğal güzellikleri
*ekonomisi
*kültürel özellikleri hakkında bilgi verilir.
Gezi yazıları okuyucularda anlatılan yerle ilgili meraklarını kamçılamalıdır. Bir gezi yazısının ilgi çekici olması, yazarın gezdiği yeri, oraya özgü nitelikleri öne çıkararak anlatmasına bağlıdır. Bu durum yazarın aynı zamanda iyi bir gözlemci olmasına bağlıdır.
Bir metnin gezi yazısı özelliğini kazanmasının ilk koşulu metnin gerçekten bir geziyi konu edinmesidir. Gezi yazısı gezilen yerlerin, merkeze alındığı bu yerlerin türlü özellikleri... (Devam)
Gezilip görülen yerlerin ilgi çekici özelliklerini ve izlenimleri anlatan yazı türüdür. Gezi yazarı, gezip gördüğü yerlerin insanlarını, insanların gelenek ve göreneklerini, o yörelerin tarihini ele alıp İlginç bir biçimde okuyucuya yansıtır. Seyahatnameler; röportaj, anı (hatırat), günlük, makale biçimlerinde de kaleme alınabilir. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi gezi yazısı türü için en ideal örnektir. (Devam)
23.08.1749'da Frankfurt'ta doÄŸmuÅŸtur. Varlıklı bir ailenin çocuÄŸu olduÄŸundan iyi bir öğrenim görmüştür. Onun eÄŸitiminde anne ve babasının çok fazla etkisi vardır. Goethe, akılcılık yönünü babasından, duygusallık yönünü annesinden almıştır. Aldığı hukuk eÄŸitimini doktora seviyesine kadar devam ettirmiÅŸtir. Resim ve doÄŸa bilimi ile de fazlasıyla ilgilenmiÅŸtir. Goethe yaÅŸamının geri kalan bölümünü edebiÂyatla ilgilenerek geçirmiÅŸtir. Yazar, Weimar Tiyatrosu'nda da görev almıştır.
1832'de hayatını kaybeden Goethe'nin son sözü: "Işık, daha çok ışık!"
Alman edebiyatını etkilediği kadar batı edebiyatını ve dünya edebiyatını da etkileyen yazarın başlıca eserleri: Doğu Batı Divanı, Faust, Genç Werther'in Acıları'dır. (Devam)
Yazar, 1809'da Ukrayna'da küçük bir topraÄŸa sahip bir ailenin çocuÄŸu olarak doÄŸmuÅŸtur. Gogol, daha on yaşındayken babası ölmüştür. YaÅŸamı zorluklarla boÄŸuÅŸarak geçmiÅŸtir. Liseden sonra Saint Petersburg'a gitmiÅŸ, orada film oyuncusu olmayı istemiÅŸtir. Ama sonradan yazarlığı seçmiÅŸ, baÅŸlangıçta Ukrayna kır hayatını ve folklorunu anlatan bir eser yazmıştır. Geçimini saÄŸlamak için bir süre özel öğretmenlik yapmıştır. ÇeÅŸitli ruh hastalıklarıyla mücadele etmiÅŸtir. YaÅŸamının son yıllarında yazdığı bazı yazılar sebebiyle tüm arkadaÅŸları onu yalnız bırakmıştır. Bu zorluklara dayanamaÂyan Nikolay Vasilyeviç Gogol, depresyona girmiÅŸ, yemek yemeÂmiÅŸ ve 9 gün içinde 1842'de hayatını kaybetmiÅŸtir.
KONUSU: Her tarafından uygarlık fışkıran Anadolu'nun taÂrihi hazinelerini çalarak ülkesine götürmeye çalışan bir Alman'ın, köydeki iki çocuk tarafından fark edilerek yakalanması anlatılÂmaktadır.
Roman, birçok yazara göre Tagor'un en büyük eseridir. Onun hayat felsefesini yansıtması bakımından da çok büyük önem taşır. Gora, Tagor'un Hindistan'ın kurtuluşu hakkındaki fikir ve inançlarını yansıtmaktadır. Hindu dininde yapılması gereken yeniliklerı içinde toplayan Brahmo Samaş mezhebi romanda önemli bir yer tutar. Akıcı bir dille Hint gerçeği eserde ele alınmıştır.
Gora Özeti
Yağmurlu bir günde Binoy, birinci kattaki apartmanından dışarıyı seyretmektedir. Tam o esnada bir kaza olur. Bir faytonla bir kira arabası çarpışmıştır. Binoy, yardım etmek için hemen yanlarına koşar. Kaza yerinde yaşlıca bir adamla 17 yaşlarında bir genç kız vardır. Onları hemen evine alır ve doktor getirir. Doktor, adamı tedavi ettikten sonra ücreti Binoy öder. Yaşlı adam, ücreti ödeyeceğini söyelerek teşekkür edip oradan ayrılır. Binoy, genç kızdan çok hoşlanmıştır. Bir süre sonra, Satiş adında... (Devam)
Yapıt, bir karakter romanıdır. Romanın güçlü bir anlatımı vardır. Romanda insan bencilliği ve hırsı ortaya konmuştur. Goriot Baba'nın, kızlan Delphine ve Anastesie'nin mutlulukları için bulunduğu özveri ile yaşlı adamın bir pansiyon odasındaki yaşamı anlatılmaktadır.
Goriot Baba eski bir tüccardır. Zamanında iyi paÂra kazandıktan sonra orta halli bir pansiyonda yaÂÅŸamaya baÅŸlar. Pansiyondakiler, önceleri, ziyarete gelen kızlarını onun metresleri sanırlar. Kızları, lüks içinde yaÅŸamaktadır. Babalarının günden güne düştüğü kötü duruma aldırmazlar. Baba çöker, dayanma gücünü yitirir. Ağır hastadır. Son bir kez kızlarını görmek ister. Kızlarından Anastasia son anda gelir. Artık çok geçtir. Baba, ölür. Cenazesine de ancak pansiyondan birkaç kiÅŸi katılır.'
BeÅŸ altı yaÅŸlarında, ince, pek sevimli, yaramaz bir kızcağız. Birkaç gündür anne ve babası ile Ankara'nın bir otelinde kalıyorÂlar. Sürekli oteli dolaşıyor. Kendisini sevmek isteyen olursa uzakÂlaşıyor, konuÅŸmak isteyene yaklaşıyor. Ä°stanbul'dan gelmiÅŸler. Sürekli, geldiÄŸi çevreyi bütün ayrıntılarıyla, sanki onun tanıdıklaÂrını herkes tanıyormuÅŸ gibi anlatıyor. Her fırsatta odasına çıkıp oyuncak bebeÄŸi Gül Hanım'la ilgilenmeyi de ihmal etmiyor. BaÂbası memur olduÄŸu için gündüzleri gözükmüyor. Annesi ise sü-reklÄ° kızının peÅŸinde dolaşıyor.
Bir gün, bebeği Gül Hanım'a balık yağı içirmeye kalkışınca, her tarafı kirletir. Annesinin ipek elbisesini de. Kadıncağız, "Başka giyecek elbisem yok, senin yaptığın artık yaramazlık sınırım aştı, arsızlık olmaya başladı, İstanbul'a geri döneceğiz." der. Nitekim döndüler de..
Deli Davut küçük kayık sahibi bir balıkçı idi. Denize sevdaÂlıydı. Hele hele ArÅŸipel'deki adalara olan sevgisi bambaÅŸkaydı. Sabah erkenden kalkar, kayığına biner, çok sevdiÄŸi adalara doÄŸru kürek çekerdi. Bu adalar içinde en çok sevdiÄŸinin ismi ise nerede baÅŸlayıp nerede bittiÄŸi belli olmayan Gülen Ada idi. Bu adanın altı denizaltı maÄŸaraları ve dehlizleriyle oyuk oyuktu.
Bir gün İzmir'den gelen ünlü tütün eksperi Gülen Ada'yı görmek istediğini söyleyerek bir motor ve Deli Davut'un kayığım kiralar. Birlikte Gülen Ada'ya doğru yola çıktılar. Ama o da ne? Gülen Ada, hiç olmadığı gibi köpükler saçıyor, etrafında oluşan koca dalgaları ile yanlarına yaklaşmalarına izin vermiyordu. Eksper, bu işe çok kızarak Deli Davut'u kayığı İle tek başına bırakıp geri döner.
Eksper dönünce, ansızın Gülen Ada'nm hırçınlığı sona erdi. Etrafı yine eskisi gibi sessiz ve sak... (Devam)
Hiç şüphesiz, Sadi-i Åžirazi'nin en meÅŸhur eseri Gülistan'dır. EserÂde düz yazı ile ÅŸiir karışık olup bir ön söz ve sekiz bölümden meydana gelir. Eserin bölümlerinden de anlaşılacağı gibi koÂnular daha çok ahlak ve terbiye ile ilgilidir. Ayrıca anlatılmak istenen her konuyla ilgili hikayelere de yer verilmiÅŸtir. Bu hiÂkayelerin birkısmı yazarın kendisine aitken, birkısmı da duyÂduklarına ve okuduklarına dayanmaktadır. Eser üslup baÂkımından da mükemmeldir, bölümler sıralanırken, birbirleri ile olan ilgileri dikkate alınmış ve düz yazı ile ÅŸiirler arasında bir denge saÄŸlanmıştır. Ayrıca fikirler kısa ve veciz bir ÅŸekilde ifade edilmiÅŸtir. Bütün dünya kütüphanelerinde el yazması örneklerine rastlanan eserin, yaklaşık 200 defa basıldığı söyÂlenmektedir. Eser birçok ÅŸair tarafından Türkçeye çevrilmiÅŸ ve açıklaması yapılmıştır.
Günlerden bir gün, hiç suyumuz kalmadığı için, bir yerde, on tayfa ve ben karaya çıktık. Onlardan biraz uzaklaÅŸmıştım ki, tayfalar birden bire koÅŸarak kayığa binip, hızla açılıp gittiler. SonÂra, arkalarından dev gibi bir adamın peÅŸlerine düştüğünü görÂdüm. Allah'tan her taraf kayalıktı da kavuÅŸamadı. Bende, geldiÂÄŸim ters istikamete doÄŸru hızla koÅŸmaya baÅŸladım. Bir saat kadar gittikten sonra, baÅŸak boyu on iki metre olan buÄŸday tarlaları, yükseklikleri otuz, otuz beÅŸ metre olan duvarlar gördüm. BÄ°raz sonra da mısır tarlasında yürürken, tam karşımda bir dev çıktı. Avazım çıktığım kadar bağırdım. Beni iki parmağı ile yakaladı ve başına doÄŸru götürdü. En azından yirmi metre boyu vardı. Beni çalıştığı çiftliÄŸe götürdü. Çiftlik sahibi ve adamları, koydukları masanın üstünde beni seyrediyor, her tarafımı inceliyorlardı. Sonunda, k... (Devam)
KONUSU: Hüseyin Rahmi Gürpınar, cin, peri ve gulyabani gibi boÅŸ inançların kötüye kullanılarak, saf ve namuslu insanların nasıl kandırıldıkÂlarını anlatmaktadır.
 Mubsine Hanım:
Muhsine Haram ve Haa Hasan Efendi, ilerlemiÅŸ yaÅŸlarına raÄŸÂmen birbirlerini çok seven, birbirlerine karşı hep sevgi dolu muhabbetler eden kiÅŸiler olduklarından, onlara ben de bir sevgi beslerdim. Bir gün bunun sırrını sordum. Muhsine Hanım bana uzun uzun anlattı. Yazdıklarım, Muhsine Hanım'ın kendi aÄŸzında hayat hikâyesidir:
"Gençliğimde hoppaca bir kızdım. Dünyayı, Konya'yı bilmezdim. Anam babam erken öldü. Genç yaşımda komşu ellerine kaldım. Sağ olsunlar, her ihtiyacımı karşılamaya çalıştılar. Biraz erken de olsa, çeyizimi düzerek, beni herifin birine verdiler. Kör olası sarhoş ve soysuz çıktı. Her gün dayak, her gün dayak.. Canıma tak etti. Üç sene dayandıktan sonra, bohçamı alıp kaçtım. Boşandım, kurtuldum.
KONUSU: Yüreği sevgi dolu Kemal isimli bir çocukla, onun "Gümüş Kanat" ismini verdiği kuşun arkadaşlıklarının hikâyesi anlatılmaktadır.
Kemal.. yaÅŸlarında, en büyük zevki kitap okumak ve pul biÂriktirmek olan bir çocuktur. Babasının ismi Celil, annesinin ismi Süzen'dir. Ailesi, sevgi ve mutluluk doludur. Ne yazık ki, babası bir matbaada ustabaşı iken sol el parmaklarını makineye kaptırÂmış ve iÅŸinden olmuÅŸtur. Oysa, bu kaza olmadan evvel, Kemal sık sık babasının yanına gider, matbaa makinelerinin arasında hoşça vakit geçirirdi. Åžimdi, bunların hepsi mazide kalmıştı. Kemal, camın önünde oturmuÅŸ hüzünlü hüzünlü eski günleri düşünüÂyordu. Babası ise hasta yatağında yatıyordu.
Yıllar önceydi. Matbaada babasının yanma olduÄŸu bir gün, pencere demirlerinin arasına sıkışmış bir kuÅŸu babasına gösterÂmiÅŸ, babası kuÅŸu kurtarmıştı. KuÅŸun kanatlan gümüş renginde idi. ... (Devam)